Oyları artan Ekrem İmamoğlu
Tuhaf bir şey oldu. Muhatap olduğum sorular arasında "İmamoğlu'nun koltuğunu, alıştıra alıştıra mı geri alacaklar" çoğalmaya başladı.
Ben de bu soruyu soranlara hep aynı cevabı verdim; "Böyle bir tezgâh ülkeyi karıştırır. Eğer bu gerçekleşirse sonrasını düşünmek istemiyorum." Ardından "Bunun zaten mümkün olamayacağını belirtiyorum."
Çünkü itirazlarda "açık tasnif" devrede. Kaldı ki artık dijital dönemdeyiz. Sonuçlar herkesin elinde mevcut. Kimsenin bir şey çalması mümkün değil.
Oy torbalarının üstünde yatanları gördükçe güvenim daha artıyor...
Saydıranlar
Sizlere önemli bir bilgi vermek istiyorum. Seçim gecesi devreye sokulan "sayım inkıtaları" sırasında oluşan tepkileri dile getireceğim. Bu aralarda Yüksek Seçim Kurulu'na ulaşmayı başaran yüz binlerce kişi "hatta daha fazlası" ağır suçlamalarda bulundu.
Hemen her seçimde bu tip protestolara uğramaya alışkın YSK mensupları bile tepkilerin fazlalığı karşısında şaşkına döndüler. İlk anlarda "Bunlar hakkında suç duyurusunda bulunalım." diyenler çıktı. Daha sonra baktılar ki, bunun sonu yok. Neticede görmezden gelme kararı alındı.
Sonunda da "biz sonuca varmak için sadece ıslak imzalı tutanaklara bakarız" şeklinde açıklama yaptılar. Hem de Başkan Sadi Güven'in ağzından. Peşinden düzenlenen basın toplantısıyla Ekrem İmamoğlu'nun ipi göğüslediği duyuruldu.
İlk defa
Bugüne kadar hiçbir seçim sonucuna itiraz etmeyen Ak Parti yönetimi de taktik değiştirdi. Hemen her yerde itiraza başladılar. Peki seçim gecesi İstanbul'un billboardlarını "Teşekkürler İstanbul" yazılarıyla donatanların yaptığı çelişki değil mi?
Aynı zaman diliminde adayları Binali Yıldırım'ın "Kazandım" deyip hemen mekânı terk etmesi daha da tuhaftı.
Onu böyle davranmaya sevk eden bakanın ismi de bende kalsın!
Bundan sonrası artık tüm kamuoyunun gözü önünde olacak. En üst kademelerinde "kaybedilmiş havası" devam ediyor. Ortadakiler" şaibe var" senaryosunu oynuyorlar. En altta da bu oyunun piyonlarını görüyoruz.
Ortaya döküldü
Alışıldık mahfillerde fikir cimnastiği başladı. Yandaş medya, ortak yayına geçti. Şimdi hedefe oturtacak isim yaratma peşindeler. Yani yeni bir "yargısız infaz!"
Şimdilik eften püften olayları büyütmekteler. Vay efendim, İmamoğlu Anıtkabir'deki anı defterinde nasıl olur da "İBB Başkanı" sıfatını kullanmış. Ya ne yazacaktı? "Beylikdüzü'nün eski belediye başkanı mı?" YSK Başkanı Güven tarafından "neticeler partilere bildirildi" denmesi yeterli belge değil mi?
Fark büyüyor
Yine bana ulaşan bilgilere göre, Ak Parti'nin itirazda bulunduğu sandıklarda İmamoğlu'nun oyları sürekli artmakta. Binali Yıldırım'ınkiler ise düşüşte.
Bakmayın siz kimi Ak Parti yetkililerinin "fark kapanıyor kurusıkılarına…"
***
Ekrandaki ortaklar
Anıtkabir'deki deftere İBB Başkanı yazılmasından rahatsız olanlara bakıyorum. Hep aynı suratlar. Örneğin CNNTÜRK'ün yorumcusu Hakan Çelik ön plana çıkanlardan. Vakti zamanında beni bile şaşırtan dönüşünü fazla abartmaya başladı. Bu kanalın yeni isimlerinden Buket Güler'le öyle paslaştılar ki, kızamadım. Ne de olsa ekmek parası...
En sivrisi
Bir de konuşma ve yorum yapmayı sorulara dayandıran gazeteci var. Evlere şenlik. Siz hiç karşıt görüştekilere "Söyle bakalım" diye hitap eden konuşmacı tanıdınız mı? Üstelik fıkradaki gibi üste çıkıyor; "Konuşturmuyorsunuz ki..." El insaf.
Bu şahsın moral bozukluğunu suratından okuyabiliyoruz. Zaten bugüne kadar "bip at izi kalsın"dan başka tavrını göremedik.
Ben soruyorum
NTV'de konuşan Okan Müderrisoğlu bu defa beni bile şaşırttı. Ak Parti'deki durumu özetleyişine bakın:
"Peygamberimiz, savaş sırasında askerlerini 'Okçular Tepesi'ni boş bırakmayın' şeklinde uyarmıştı. Erdoğan da benzerini yaptı: Sandıkları boş bırakmayın!"
Müderrisoğlu el insaf, bu kıyaslama fazla abartılı değil mi? Erdoğan'ı, Peygamberimize benzetmek ayıptan da öte. Tam anlamıyla günah. Hem de Miraç Gecesi'nde. Bunun adı dini siyasete alettir...
GÜNÜN SÖZÜ
Jane Anusten diyor ki:
İnsanın acısını almak için iş kadar, acele, önemli, zorunlu bir uğraş kadar güzel çare olamaz. Üzüntülü işler bile üzüntüyü dağıtır.