Oturan Boğa mıyız?

Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, yaptığı kısa araştırma sonunda bilimsel bir gerçeğe ulaştı: Hepimiz Kızılderiliyiz...

Kızılderililer Türk mü?
Şaka değil...
Georgetown Üniversitesi, Oxford Üniversitesi, Michigan Üniversitesi ve Arizona Üniversitesi’nin profesörleri, New York’ta bir araya geldiler, bu soruya cevap aradılar.

* *

DNA testi yapmışlar, tutmuş.
Gramere bakmışlar, benziyor.
Kilimlerimiz desen... Aynı.

* *


Ama bana sorarsanız...
Üniversiteleri, profesörleri falan seferber etmeye hiç gerek yoktu... Zaten 3 tane kanıtı var.

* *

Birincisi, Esenboğa.
Olsa olsa Oturan Boğa’nın torunudur... Yoksa niye böyle acayip bir isim koysunlar?

* *


İkincisi, Meluncanlar.
Bu da olsa olsa, “bizden adam olmaz” ın Siu dilindeki kısaltmasıdır... Çünkü, dünyada bizden başka hiçbir millet, durup dururken kendine küfredip, kendi kendine “melun” sıfatı takmaz.

* *


Ve, üçüncüsü...
Amerika kimindi?
Onların.
İngilizler geldi, yerleşti.
İtalyanlar geldi, yerleşti.
Çinliler geldi, yerleşti.
İspanyollar geldi, yerleşti.
Araplar geldi, yerleşti.
Afrika’dan zincirlene zincirlene köle olarak getirilen siyahlar bile yerleşti; hatta biri neredeyse başkan olacak.

* *

72 millete yer var.
Bi kime yer kalmadı?
Onlara.

* *


Bizizdir onlar, bizizdir.
NOT:
Bizim üniversitelere dönersek...
“Alt çene” kroşe.
“Üst çene” aparkat.
YÖK Başkanı, nakavt!
Değil 10’a kadar, istersen 100’e kadar say, yerden kalkabilmesi imkânsız...
Ben olsam, boksu bırakırım.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

*****

GÜNÜN İNCİSİ
En kıymetli pasaport
AKP Genel Baskan Yardımcısı Egemen Bağış: “10 yıl sonra en kıymetli pasaport T.C.’ninki olacak” buyurmuş... Sayın Bağış’a müjdeyi verelim: Beş yıllık pasaport için 582 YTL ödeyen Türk vatandaşı şimdiden dünyanın en kıymetli(!)
pasaportuna sahip...
* İrfan Öztürk / Milliyet

*****

Aferin oğlum iyi halt ettin!..
Adam oğlunu dünyanın en iyi hukuk okullarında okutarak tıpkı kendisi gibi avukat yapmış. Genç avukat stajını da bitirdikten sonra babasının yanında çalışmaya başlamış.
Aradan bir hafta geçmiş ki, genç avukat sevinçle babasının yanına gelmiş. “Müjde baba, müjde” demiş. Baba şaşırarak “Hayrola, ne oldu?” diye sormuş.
Oğlan ağzı kulaklarında “Baba hani senin 30 yıldır bitiremediğin dava var ya” demiş. Baba okuma gözlüklerini indirerek “Eeee” diye karşılık vermiş.
Oğlu aynı heyecanla sürdürmüş konuşmasını: “İşte o davayı hallettim, meğer çok küçük bir yasa maddesi hiç aklına gelmemiş. Bugün davaya girdiğimde onu fark ettim. Savunmamı bu yönde yapınca da hakim dosyayı bitirdi. Biz kazandık, yaşasın, bu ilk davamdı, öyle mutluyum ki anlatamam.”
Baba gözlüklerini eline alıp kıvırdıktan sonra “Aferin benim güzel akıllı, işbitiren evladım, iyi halt ettin” demiş. Ardından daha kuvvetli tonda eklemiş: “Sanki ben bilmiyordum o yasa maddesini. Ama senin bilmediğin şey şu, o dava sayesinde sen dünyanın en iyi okullarında okudun, hiç yokluk çekmedin, avukat oldun.”
Kıssadan hisse: AKP türban sorununu asla çözmek istemiyor aslında. Çünkü bütün yaşam kaynağı burada.
* Can Ataklı / Vatan

*****

Kömür dağıtmakla olmuyor...
Bakanı için 4 defa kanun değiştirilen ülkede Kapatma mühürü de 4 kez sökülür. Demek ki kömür dağıtmakla o garip gureba semtlerindeki sefaleti çözmek mümkün olmuyormuş. Demek ki Başbakanın yoksulluk edebiyatındaki baş yeri alan “fakir fukara” nın kurtarılması için yapılan erzak ve kömür dağıtımı Türkiye’nin yoksulluğuna, huzursuzluğuna, içine düşürüldüğü sömürge durumuna bir çare olamıyormuş!
Sadece kapatma mührünün dört kere sökülmesi değil sorun. Yabancı ülkelerden getirilmesi yasak olan patlayıcı maddeler, kayıtdışı çalıştırılan işçiler, ruhsatsız binalar ve kolay para kazanma tutkusu... Ne olursa olsun bu kolay para kazanma tutkusunun yolunu açmak... İş yeri, iş yeri, işyeri... İş adamı, iş çevreleri...
O gün, o karanlık, pis, bakımsız “iş yerinin” merdivenlerine tırmanarak:
“Yavrum nerde, yavrum nerde abi!..” diye kendini kaybeden babanın hali, gözümün önünden gitmiyor. Yerlerde serili cesetlerin üzerindeki yoksul, toz toprak içindeki giysiler de... Türk halkının çilesi bu... Teröristlerin attığı bombalar ve döşediği mayınlarla şehit düşen başka gençlerin babaları da böyle bağırıyorlar. Yurdumuzun üzerine çöreklenmiş olan bu şeytanî düzen, bize de bütün dünyaya da gözyaşından, feryattan, yoksulluk ve yoksunluktan başka bir şey getirmiyor. Filistinliler Gazze’de böyle feryat ediyorlar, Afrikalılar Afrika’da ve Iraklılar Irak’ta... Türkmen cephesinden feryat vardı:
“Gelin bize uygulanacak soykırımı önleyin!”

* * *

Hal böyleyken, Meclis’ten, Vakıflar Yasası geçiyor ve hiç unutulmayacak konuşmalar oluyor. Hollandalı birisi bu yasanın çabuk çıkması için Dışişleri Bakanı’na talimat veriyor. Aynı zamanda Kıbrıs’ta limanların açılması için de. Vakıflar Yasası’nın neden Yunanistan’da mütekabiliyet esası gözönünde bulundurulmadan yasalaşmakta olduğuna cevap veren o Lejandik midir nedir (ismini doğru yazmaya ve bunu öğrenmeye mecbur değilim) ayrıca bir Türkle evli olan adam, bu durum için:
“Elbette Yunanistan yanlış yapıyorsa bunu ’eleştirmek’hakkımız var” diyor. AKP’nin geçen yıldan beri dilinden düşürmediği:
“Yunanistan’ın böyle yapması o işi meşrulaştırmaz” gibilerden akıl durdurucu bir cevap veriyor. AKP ile Lajendik aynı dili konuşuyor. Buna bir de Türk halkının “hamiyet duygularını” eklediler. Yani biz hamiyet duygularına sahipmişiz ve bu yasayı çıkarırmışız (bu yüzden) ama Yunanistan böyle yapmayabilirmiş, bu da doğru olanın Yunanistan’ın değil Türkiye’nin tavrı olduğunu gösterirmiş. Görüyor musunuz Sionist aklını! Karmakarışık bir cümle kuracak ve idraki, bu yolla değiştereceksiniz. Hamiyet duygularımız vatanın her türlü tehlikeye atılması için geçerli bir sebep olabilirmiş meğer.
* Afet Ilgaz / Milli Gazete

Yazarın Diğer Yazıları