Otokrasi kalkınma için bir tehdittir
Rusya''da demokrasi yoktur. Seçimlere müdahale ve yönlendirme olmasaydı, Putin yine seçilir miydi? Bu sorunun cevabı evet ise Rusya''nın kalkınmış ülke olma olasılığı sıfırdır. Yok eğer müdahale varsa, zaten bugünkü fiili durumu yansıtmış oluyor.
Putin, Finlandiya ve İsveç''in NATO üyelik süreci için "Eskiden bu iki ülke ile aramızda bir sorun yoktu. Ancak şimdiden sonra Rusya''nın tepki vereceğini" söyledi. Böyle bir tehdit dilini, 1945''te Stalin de kullanmıştı. Kars-Ardahan ve Boğazları istemişti.
Putin Batı''ya yakınlaştı diye Ukrayna''ya da savaş açmıştı.
İkinci Dünya Savaşı''ndan önce Stalin, Hitler''le de saldırmazlık anlaşması yapmıştı ve Polonya''nın işgaline destek vermişti. Sonrasında Hitler, Rusya''yı işgale kalkışmıştı.
Stalin, Ukrayna halkını da hizaya sokmak için aç bırakmış ve 11 milyon insanın ölümüne neden olmuştu. (Holokost.)
Ama olan hep Rus halkına oluyor, Ülke doğal varlıklarına, vasıflı iş gücü potansiyeline rağmen kalkınmış ülke statüsüne geçemiyor. Bugün de dünyanın ambargosu altında tüm maliyeti halk çekiyor.
Diktatörler, yalnız ülke halkı için tehdit oluşturmuyor, aynı zamanda dünya için de tehdit oluşturuyor. Dahası diktatörler iktidarda kalabilmek için ülkelerini riske sokarak savaş açabiliyor.
Türkiye''de PKK ve terör sorunu tüm toplumun ortak sorunudur. Ancak bu sorun var diye, demokrasiden taviz vermek gerekmez. Tersine terör sorunu demokrasi içinde daha kolay çözülür. Ayrıca her iktidarın öncelikli görevi terörü önlemek ve huzur sağlamaktır. Dolayısıyla terör sorununu iç politika aracı olarak kullanmak, herkesi terörle iş birliği yapıyor diye suçlamak ve terörü popülizmin bir aracı olarak kullanmak, terörün ömrünü uzatır.
Dahası hangi ülkede olursa olsun; demokrasiyi hangi yoldan olursa olsun rafa kaldırmak, kalkınmayı da önler. Ekonomik istikrarı da bozar.
Demokrasiyi de kalkınmayı da belirleyen temel kavramlar içinde, hukukun üstünlüğü ve eğitim önemli yer tutar. Katılımcı demokrasi ve hukukun üstünlüğü, aynı zamanda medenileşmenin bir göstergesi olmakla birlikte, ekonomik kalkınmanın da temel altyapısıdır.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, halkın refahı için GSYH''da büyüme tek başına yeterli olmaz. Ayrıca hukuk ve demokrasi değerleri de kapsayan ülke kalkınması sağlanmalıdır.
Söz gelimi, petrol üreten bazı Arap ülkelerinde olduğu gibi, gelir artışı yüksek ve fakat yaşam kalitesi düşük, katılımcı demokrasiye sahip olmayan bir toplum, gelişmesini tamamlamış bir toplum değildir.
Son yıllarda dünyada artan despot yönetimler, ister seçimle isterse darbe ile gelsin, ya da bir emir veya bir kral olsun, başta kalabilmek için devlet imkânlarını kullandırmak ve dağıtmak, popülizm yapmak zorundadır. Popülizmde kaynaklar etkinlik kriterlerine göre değil, siyasi hedeflere göre dağıtıldığı için büyüme de sağlanamaz.
Despotik rejimlerde eğitim de diktatörün ideolojik çizgisinde olur. Eğitimsiz kalkınma sağlanamaz. Tarihî gerçekler bize, demokrasi, insan hakları ve siyasi özgürlüklerin gasp edildiği toplumlarda, toplumsal tepkilerin kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.
İslam ülkelerinde siyasi İslam''da her zaman dini kullanarak toplumu biat yapmak istiyor. Krallar, emirler, diktatörler, biat toplumu varsa yaşayabilirler.
Dünyada otokrasinin tırmanması demek, halkın yoksullaşması ve refah seviyesinin düşmesi demektir. Toplumlar ancak bilinçli olurlarsa bu tuzaklardan kurtulabilirler.