Osmanlı'da Hoca Nüfuzu
Hoca nüfuzu öteden beri vardır bu toplumda, vardır da bunun dozu önemli, dozunu kaçırdınız mı fena işler olmakta. AKP'nin 14 yıllık saltanatında hoca nüfuzunun dozu kaçtı. Bu kaçışa "Osmanlı özlemi" de karışınca, Osmanlı'da neler olduğunu bilenlerde (ben de bunlara dâhilim) korkunç kaygılar oluştu.
Sahi Osmanlı'da ileri boyutlara varan hoca nüfuzu yüzünden neler olmuştu? Bunun yanıtını, ilk baskısı 1937 yılında yapılan (ikinci baskı Toplumsal Dönüşüm Yayınları) Ahmet Refik'in "Osmanlı'da Hoca Nüfuzu" adlı yapıtından öğrenelim.
Ahmet Refik'i tanıyalım önce. 1880 İstanbul doğumlu. Harbiye'yi 18 yaşında bitirmiş. Bitirdiği okulda, Fransızca öğretmenliği yapmış, yüzbaşılığa kadar yükselmiş. Öğretmenlik yaptığı yıllarda "Tercüman-ı Hakikat", "Hazine-i Fünun" ve "Mecmua-i Ebüzziya" adlı yayın organlarında da yazıları yayımlandı. Sonra Balkan Harbi ve Birinci Dünya Savaşı'nda çeşitli askeri ve idari görevler... 1916'da "Yeni Mecmua"da kendisine özel bir yer ayrıldı ve orada yazdı. Birinci Dünya Savaşı'nın son yıllarında Ermeni mezalimini araştıran bir heyetin başında Doğu Anadolu'ya gitti. Bu gezi izlenimlerini "Kafkas Yollarında" adıyla kitaplaştırdı. 1937 yılında hayata gözerini yumdu.
Ahmet Refik'in yayımlanmış elliye yakın eseri vardır. Şairdir aynı zamanda "Şen gözlerine neşe veren bir çiçek olsam" şarkısının sözleri onundur.
Şimdi gelelim yazı konusu eserine. Ve şu recm, yani zina yapan kadının taşlanarak öldürülmesi işinden başlayalım. Hani şu dinci taife hep der ya, "Recm vardır ama Osmanlı'da hiç uygulanmadı ki..."
Uygulanmış. Buyurun okuyalım:
"Recm meselesi ilk kez olmak üzere IV. Mehmet zamanında yaşandı. Aksaray'da kavaf Abdullah Efendi'nin karısı bir Yahudi ile zina yaparken yakalandı. Böyle bir eylemin kanıtlanması çok zordu. Bununla birlikte yine de kadının recm edilmesine karar karar verildi. Recm işlemini padişah da görmek istedi. Sultanahmet meydanına bakan Fazılpaşa Sarayı'na geldi, halk akın akın meydana yığıldı. Kadınla, Yahudi hapishaneden çıkarıldı. Kadını orada özel olarak kazılmış bir çukura boğazına kadar gömdüler. 'Cem olan nasın (toplanan halkın) her biri bir taş atıp recm ile helâk eylediler'. Yahudi ise korkusundan Müslüman olmuş, fakat yine de kafasını kılıçtan kurtaramamıştı."
Yani tam olarak IŞİD ve Suudi Arabistan usulü infaz olmuş... Neo-Osmanlıcı arkadaşlar bunu da isterler mi acaba? Ya da tersinden soralım, bu Neo-Osmanlıcılarla mücadele etmeyenler, bu aymazlıklarının nereye varabileceğinin ayırdındalar mı?
Kitaptan Hoca Nüfuzu'na dair de örnekler verelim:
Cinci Hoca'dan başlayalım. Cinci Hoca'nın saraydaki nüfuzu öylesine artmış ki, azletme ve atamada Şeyhülislam'ın nüfuzuna bile müdahale etmeye başlamış. Sultan İbrahim'i bir çocuk gibi önüne oturtur okuyup üfleyip, tütsü yaparmış her gün. Cinci Hoca kadılıkları satarmış, bu kadılıkların iki kişiye birden satıldığı da olurmuş.
Şu meşhur Kadızadeliler olayının bütün ayrıntısı da var bu kitapta.
Ve bir Erzurumlu Feyzullah Efendi'nin şeyhülislamlığı dönemi var, tam bir adam kayırma, nüfuz suistimali örneği. Feyzullah Efendi, öldükten sonra makamını oğluna bırakmayı garantiye almak için on "Fetva Rütbesi" de verdirmiş.
İşte böyle... Osmanlı'yı Mehter Takımı sananların dikkatine sunulur...