Osman Can yeniden sahnede
Osman Can yeniden sahnede
Demokrat Yargı’nın başında olduğu ve her ne hikmetse bir yandan Anayasa Mahkemesi raportörlüğü yaparken “bir siyasetçi” hem de “militan bir siyasetçi” gibi en radikal görüşleri açıkladığı dönemde her gün medyadaydı. HSYK gibi en önemli yargı kuruluşlarına ve yüksek mahkemelere seçilecek üyelerin “siyasetçiler tarafından seçilmesi” nin ne kadar “daha demokratik” olacağı konusundaki eşsiz fikirlerini her gün “Türkiye’nin en bilgili ve en demok-rat hukukçusu” havasında açıklıyor, halkoylamasında halkı yanıltmak üzere elinden geleni esirgemiyordu.
AB ülkeleri “siyasetçilerin, iktidarların yargıdan elini çekmesi” için kendi içlerinde gerekli düzenlemeleri, değişiklikleri yapmıştı ama Osman Can ve onun gibi düşünenler bu örnekleri görmezden gelerek Avrupa’yı yanlış şekilde örnek göstermeyi, örneğin HSYK’nın başında Adalet Bakanı ile müsteşarın kalmasını desteklemeyi de sürdürdüler. Referandumun hemen arkasından HSYK üyelerinin tamamına yakını Adalet Bakanlığı bünyesinden seçildi, 12 Eylül darbesi ile getirilen bir değişiklik olan “Adalet Bakanı ve Müsteşar” da aynen yerinde kaldı, kısacası bu kurum tamamen siyasi otoritenin kontrolüne girdi.
Benzer bir durum Anayasa Mahkemesi ve diğer yüksek mahkemeler için de geçerli oldu. Osman Can, sonradan “yetmeyeceği” kesin olarak görülen “yetmez ama Evet” ler için “etkileme görevi” ni, adeta her gün ekranlardan-gazetelerden beyin yıkama yaparak başarmıştı. Aynı günlerde onun Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı’na doçent olarak atandığı duyuldu.
Gerçi bu atama Üniversite yönetimini ayağa kaldırmış, yapılan usulsüzlükler sıralanmış, iktidarların üniversitelere karışmaması, diğer tüm akademisyenlere uygulanan yasa ve yönetmeliğe uyulması gerektiği açıklanmıştı ama dinleyen olmadı. Bu atamanın ardından Osman Can kenara çekildi ve adeta Anayasa değişikliği referandumunda yaptığı kasıtlı ve yanlış yönlendirmeleri unutturuldu.
Kendisinin Demokrat Yargı Derneği’nin de başında olduğu dönemde gösterdiği bu faaliyetin sonuçları Derneğin daha sonraki yöneticilerini rahatsız etti, çünkü referandumun hemen arkasından “HSYK’daki üye seçimini ve yüksek mahkemelerdeki durumu” gören hukukçular yapılan yanlışı, artık siyasetin yargıyı tamamen kendi istediği şekilde yönetebileceğini de anlamışlardı. Demokrat Yargı Eş Başkanı Orhan Gazi Ertekin bunları açıklamakla kalmadı, yazdığı “Yargı Meselesi Hallolundu, Eşekli Demokrasi” isimli kitapta olanları anlattı.
Hafızaların durumu malum, aradan geçen zamanda herşey silindi ya, şimdi Osman Can yeniden ortaya çıkmaya başlıyor. Kimbilir o kusursuz ve çok demokrat görüşlerinden ülke daha ne çok yararlanacaktır, hayırlı olsun efendim, hayırlı olsun! Hoşgelmişler!
Ruhat Mengi / Vatan
Valiler markette...
Çorum Valisi Nurullah Çakır, Çankırı Valisi Vahdettin Özcan ve Afyon Valisi İrfan Balkanoğlu Çorum’a bağlı Osmancık ilçesine gidiyorlar. Ne var orada... Bir market açılışı. Üç vali market açılışına katılıyor, dua ederken çekilen resimleri Sözcü gazetesinin dünkü nüshasında yer alıyor.
Böylesi başka ülkede olmaz.. Aslında böylesi Cumhuriyet tarihinde de olmamıştır. Cumhuriyet’in valisinin bir ağırlığı vardır. Peki valileri oraya götüren güç nedir? Haberde o yok.. Vali durup dururken market açılışı için kilometrelerce yol katetmez. Ucunda ya maddi menfaat vardır. Ya bir nüfuzlu kişinin ricası. Valilerin bu duruma düşmesine değil... Onları bu duruma düşürene bakın... Kimse o? İçişleri Bakanı bilir...
Melih Aşık / Milliyet
Masadan ilk kalkan AKP olacak
‘Yeni Anayasa’nın nasıl yapılacağını konuşan AKP sözcüleri yavaş yavaş ‘Yeni Anayasa’nın nasıl yapılamayacağını konuşmaya başladı..
Açık sözlülüğüyle, dobra dobra konuşmasıyla tanınanların başında Burhan Kuzu gelir..
Anayasa Komisyonu Başkanı’dır..
Yeni Anayasa’nın neden yapılamayacağını o kadar güzel izah etti ki..
Şöyle dedi..
BİR: Yeni bir anayasa yaparken telaşsız bir ortam olması lazım ama Türkiye’de telaşsız ortam ararsan zor bulursun.
İKİ: Yeni Anayasa 1.5 yıl içinde bitmez. Seçim dönemi başlar, yerel seçim, cumhurbaşkanı seçimi, genel seçimler derken sandık göründü mü telaş başlar..
***
Kısaca ‘bu iş olmaz’a getiriyor..
Baştan beri iddiam şu..
AKP bekleyecek, uygun zaman uygun zemin kollayacak.. Yakaladığı an, suçu muhalefetin üzerine yıkarak masadan kalkacak..
Kürt meselesi gibi netameli işlere girmeyecek..
İstikrar üzerinde duracak..
İstikrarın korunması şart diyecek...
Bunun içinde Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin daha fazla olmasını savunacak.. Halkın karşısına bu tema ile çıkacak..
Mehmet Tezkan / Milliyet
Siz önce partinizi dindarlaştırın
Başbakan “dindar gençlik yetiştirmek istiyoruz” diye bir açıklama yapınca aklıma geldi. Sayın Başbakan, siz dindar gençlik yetiştirmeyi boş verin; bazı partililerinizin (ki içinde bakan, milletvekili gibi üst düzey isimler var), dinle hiç ilgisi olmayan yaşantılarına odaklanın. Hatta o konuşmayı size hazırlayan ekibe bakın. Yani partinizi önce dindarlaştırın. Bu isimlerden bazılarının devirdikleri çamların sizin de kulağınıza kadar geldiğini biliyorum. Emine Hanım’a bazı eşlerin yaptığı şikâyetler gibi. Sekreter, kadın, para ilişkisine odaklanın. Günah kişiseldir ama siz dindar gençlik diye açıklama yapınca aklıma bunlar geldi. Siz partinizi dindarlaştırın, bizi bize bırakın.
Mehmet Baransu / Taraf
“Yumurta” imanı bozacak değil ya
Abdülhamid döneminde “Yıldız şehriyesi” denilemezmiş, çünkü bunların hedefi Yıldız Sarayında oturan padişah!!!
Şimdi de yumurta; Anayasa komisyonu başkanı yumurta taaruzuna uğradı ya, cebinden yumurta çıkan yandı.
Sayın Başbakan,
Bu gençlere kim sahip çıkacak?
Bu çocuklar da dinsiz, ateist değil ya!
Hasan Pulur / Milliyet
“İşgalcileri alkışlayın” mı buyursaydı!
Atatürk; o seslenişinde, “Ey Türk gençliği; birinci görevin Türk bağımsızlığını ve cumhuriyetini korumak ve savunmaktır.” diyor. Hüseyin Bey ve Tahazade Mustafa; sizler Türk milletinin bağımsızlığını, bu cumhuriyetin savunulmasını kötü bir şey mi kabul ediyorsunuz?
Atatürk gençlere diyor ki: “Düşmanlar, senin ordularını yenmiş; ülkeni ele geçirmiş olabilir. Şartlar çok kötü bile olsa işgalcilere karşı savaşacaksın.” Peki ne demeliydi Atatürk? İstanbul’u beyaz atı üstünde işgal eden Fransız kumandana birilerinin yaptığı gibi, “İşgalcileri alkışlayın!” mı buyursaydı?
Kemal Atatürk gençlere bir şey daha söylüyor: “Ülkeniz işgal edildiğinde sizi yönetmekte olanlar; kendi çıkarları uğruna düşmanla işbirliği yapabilirler. Böyle bile olsa sen milletinin bağımsızlığını kurtaracaksın!”
Şimdi AKP’li milyonlara soruyorum: Sizlerin Atatürk’ün gençlerimize yukarıdaki tavsiyelerinden bir şikâyetiniz var mıdır?
Hainlere itibar dönemi
Şimdi bir de Kurtuluş Savaşı’nı yürüten kadrolara karşı kötüleme kampanyası başlatıldı. Buna bağlı olarak da 1920’lerde düşmanla işbirliği yapan hainler için “Onların itibarı iade edilsin!” deniliyor. Örneğin İskilipli Atıf Hoca isimli hain... O herif ki Yunan ordusunun ülkemizi işgal etmesine destek vermiştir. Buna karşın Ankara Hükümeti onu affetmiştir. Lakin bu zat, şapka kanunu çıktıktan sonra devlete karşı başlatılan ayaklanmanın baş kışkırtıcısı olmuştur. Terör örgütü elebaşısı gibi davranıp isyan çıkmasına yol açtığı için idam edilmiştir... İskilipli Atıf; hain Şeyh Said’in ikizidir... Onlardan uzak duran Allah’a yakın olur.
Rıza Zelyut / Güneş
Millet harap ve bitap değil; keyfi gıcır
Ne diyor gençlere hitabede Atatürk?
“Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.”
İstiklal de, cumhuriyet de kalmamışsa, “Türk” anayasadan bile çıkarılacaksa, çocuklar neyi muhafaza ve müdafaa edecekler ki?
“Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.”
Bütün bunlar doğal bir gelişme olarak kabul ediliyorsa, ne yapsın garibim?
“Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.”
Millet, harap ve bitap değil ki, yüzde 50’si dank diye gidip başımızdakilere oy veriyor. Keyfi gıcır...
“Ey Türk istikbalinin evladı!”
Türk istiklalinin olmadığı yerde Türk istikbali mi olurmuş? Olmaz. O olmazsa, onun evladı da olmaz zaten.
“Bu ahval ve şerait içinde dahi...”
Bilmeyen yok, şerâit bitti, şeriata geçtik. Dinci nesil yetiştiriyoruz artık.
“Muhtaç olduğun kudret...”
Sen sağ, ben selamet!
Işık Kansu / Cumhuriyet
Zaman’dan Erdoğan’a “Ulusalcıların eline koz verdin” eleştirisi
Ulusalcı/Faşist ve Jakoben Kemalist tayfa bugünlerde çok mutlu eminim.
Nasıl olmasınlar, tam sıkıştıkları bir anda yetişti Başbakan imdatlarına.
Tükenişi yaşarken, şimdi önlerine büyük bir fırsat çıktı, yepyeni bir kulvar açıldı. Devlet eliyle nesil yetiştirmeye aklı başında kimsenin sıcak bakması elbette mümkün değildi...
Şimdi, ülkenin alt ettiği, günden güne yenmeye başladığı bir korkuyu, vesayetçi rejimi dengeleyecek yeni bir korkuları vardı kucaklarında:
Dindar yetiştirme projesi.
Onlar da biliyor ki, devletin görevinin ideolojik, inançlı ya da inançsız nesil yetiştirmek değil, herkese eşit mesafede durup, bireylerin kendi nesillerini istedikleri gibi yetiştirmesine kanunlar çerçevesinde izin vermesi gerektiğini...
Başbakan en çok bu kitleyi mutlu etti sanırım.
Nedim Hazar / Zaman
Hrant’ın ölüsünü kullandılar
Etyen gibi kötü bir insanın, kötücül bir insanın takdirini kazanmaktansa Beyoğlu’nda bir çaycının yazdığım yazıdan ötürü bana çay ısmarlamak istemesi, 10 kere daha kıymetlidir. Hasan’ın ısmarladığı çay, 100 Etyen gücündedir... Kendi arkadaşının katillerini aklamak için Kürtlere saldırmakta beis görmeyen biridir Etyen.
***
Hrant’ın yerde yatan gövdesini hakikaten bu iktidarı aklamak için kullanmaya çalıştılar. Bunu hala yapmaya çalışan insanlar var. Onlara Karin’in (Karakaşlı) konuşmasını hatırlatmak isterim. Karin, Etyen’in kurbanlarından birisi olarak (Mahçupyan’ın Agos’un başına geçmesinden sonra gazeteden ayrılmak zorunda kalmasını kast ediyor) şimdi Hrant için konuşabiliyorsa demek ki o rüzgar da dönmeye başladı. Oradaki insanlar da neyin ne olduğunu anladılar... Artık insanlar Ergenekoncu suçlamasıyla, oraya buraya tıkılmak tehdidiyle susturulamaz hale geldiler.
Ece Temelkuran / BirGün
Bu karikatürdeki hakimlere itiraz var
Davanın hakimleri yaşlı ve tonton olarak çizilmiş. Öyle ya; Ağır Ceza Mahkemesi’nin heyetinin -hele ki böylesine önemli bir davada- deneyimli, dolayısıyla biraz yaşının geçgin olmasını beklersiniz...
Ama gelin görün ki; Odatv davasında hiç karikatürdeki gibi hakimler yok. Hepsi maşallah çok gençler...
odatv.com
Başbakan’ın medyaya bakışını araya hiç yorum katmadan iki farklı cümlesiyle özetleyebiliriz.
Konu kendi partisiyken;
“Biz manşetlerle savaşa savaşa bugünlere geldik.”
Konu CHP olunca:
“Manşetle gelen manşetle gider.”
Mustafa Balbay / Cumhuriyet