Oslo'da tasarlanan Kosova...
Oslo belgelerinin arasına sıcak güncel bir gelişmeyi alalım.
Valiler, Hükümet memuru olarak görev yaptığı caanım memleketimde seçim güvenliği(!) söz konusu olunca "çözüm süreci"ndeki uyumlarına paralel olarak panter kesilmişler...
Oldukça sağlam ve güvenilir bir kaynaktan dinledim;
Gaziantep Valisi Ali Yerlikaya, İlçe Kaymakamları ve İl-İlçe Milli Eğitim müdürleriyle "seçim güvenliği" adı altında 21 Ekim Çarşamba günü 18.00'de Valilikte toplantı yapıyor. Milli Eğitim müdürlerinin seçim güvenliği ile ilgili ne gibi yetkileri ve de idari görevleri var? O da ayrı bir soru. İldeki YSK hâkimleri de herhalde tatile çıkmış olacak ki; Vali durumdan vazife çıkarmış!.. Talimat veriyor Sayın Vali; "seçim günü hiçbir parti temsilcisi oyların sayımı esnasında sandık başına yaklaştırılmayacaktır. Ayrıca basın da uzak tutulacak."
Tabii ki emir demiri deler.
İlçe Milli Eğitim müdürleri seçimlerin olacağı okullardaki müdürler ile 22 Ekim Perşembe günü toplantı yaparlar. Toplantıda, Valinin sözlü talimatı gereği seçim sandıklarının başına hiçbir parti temsilcisinin ve basının alınmaması talimatını verirler...
Kulağımıza başka illerden de benzer bilgiler geliyor.
Hak veriyorum Sayın Valilere!.. Söz konusu "güvenlik." Bu ülkede en büyük tehdit de basın zaten!..
***
Oslo belgelerine devam...
Çözüm/çözülme sürecinin uluslararası ayağı olmadan olmazdı. MİT'in koordinasyonunda yürütülen, heyet ile terör örgütü yöneticileri arasında süreçte BM'nin zamanla devreye sokulmasının planlandığı ortaya çıktı. 17 Aralık 2008 tarihinde ilk Oslo görüşmelerinin Emre Taner tarafından gerçekleştirildiği, görüşmede terör örgütü üst düzey yöneticilerinden Adem Uzun'un da bulunduğu, görüşme sonrası Adem Uzun'un görüşmeye ilişkin notları KCK yürütme konseyi başkanı Murat Karayılan'a gönderdiği, onun da bu notlar üzerine 27 Ocak 2009 tarihli mektup ile Adem Uzun'a verdiği cevaba değinmiştik. Oslo belgelerinde, görüşmelerin başlaması ile birlikte örgütün "dostlar" olarak nitelediği ve ülkemizi uluslararası camiada baskı altında tutacağı, ülkemiz aleyhinde lobi faaliyetleri yapacağı anlaşılan grup ile de irtibat kurarak harekete geçirilmesinin istendiği, bu yolla ABD ve AB'de kamuoyu oluşturularak Birleşmiş Milletler gibi uluslararası güçlerin olaya müdahalesinin sağlanarak bağımsız bir Kürt Devleti kurma amacının gerçekleştirilmek istendiği anlaşılıyor. 17 Aralık 2008 sonrası düzenli olarak sürdürülen heyet-örgüt görüşmelerinin, örgütün bağımsız bir Kürt Devleti kurmak amacıyla yaptığının daha ilk görüşme sonrası örgüt üst düzey yöneticileri arasında yaşanan iletişime (adem ark,.13 ve adem. 14 isimli belgeler) de yansıdığı görülüyor...
KCK'ya yönelik soruşturma dosyaları ve mevcut belgeler incelendiğinde örgütün heyet ile yaptığı görüşmelerde üzerinde anlaşılmasını istediği hususların çözümünde, uluslararası güçleri devreye sokmak gayretinde olduğu, bu durumun örgüt lideri ve üst düzey yöneticileri tarafından dile getirildiği, hatta bu konuda kendilerine örnek teşkil etmesi bakımından Kosova örneğini dahi belirttikleri göze çarpıyor. Dosyada, mevcut bu yöndeki deliller incelenirken önce self determinasyon kavramı ve somut bir örnek olarak Kosova örneği ile ilgili kısa bir izahata lüzum duyulduğu görülüyor.
Akademik çevrelerin görüşlerine başvuruluyor.
Tam bu noktada, bebek katili Öcalan ile avukatlarının görüşme notlarına ilişkin belgelere dönelim;
Öcalan'ın 17.06.2010 tarihinde avukatları ile yaptığı görüşmede; "eğer Hükümet bir temsilcisini gönderirse, gelip görüşürlerse, bu konuda parlamentodan bir karar çıkartıp önümü açarlarsa ben iki günde tüm silahlı güçleri bir alanda toplayabilirim. Buna gücüm de var iddiam da var, kendime güveniyorum. Silahlı güçler BM'nin ya da NATO'nun denetimi altında bir bölgeye de çekebiliriz",
28.07.2010 tarihinde, "Cemil Bayık'ın 'demokratik özerklik ilan edeceğiz' açıklaması vardı. Bir çözüme gelinmezse işte Kosova da bir örnektir, bu tarz şeyler gelişebilir. İşte benim Kürtler kendi başlarının çaresine bakarlar dediğim de budur."
03.09.2010 tarihinde, "şu anda görüşmeler belli bir düzeyde gidiyor. Bu son iki hafta çok önemli. İki hafta daha bekleyeceğim. Buradaki çabalarım; yasal, anayasal bir zemin yaratıp bu zeminde sorunun çözülmesi yönündedir. Tercih ettiğim yol, yasal-anayasal yoldur. Önümüzdeki günlerde olumlu gelişmeler olmazsa benim burada yapabileceğim bir şey kalmayacak. Eğer bazı gelişmeler olursa ben de rolümü oynamaya çalışırım. Süreç tıkanırsa o zaman devlet de KCK de kendi yaptıklarının sorumluluğunu almak zorundadırlar. AKP'nin önünde tarihi fırsatlar var, bunları değerlendirebilir. KCK de bundan sonra attığı adımların sorumluluğunu almalıdır. Çözümün gelişmemesi durumunda Kürdistan'da ikili iktidar durumu ortaya çıkar. Bir taraftan KCK iktidarı diğer taraftan devlet iktidarı olur, bu şekliyle yürür. İşte Kosova, Kuzey Kıbrıs gibi bağımsızlığını ilan eder, devletle ilişkilerini de tümden keser ve bir beklenti içine girmez." dediği, gün gibi ortada duruyor.
Bir süredir bu can sıkıcı satırları, sağlıklı bir seçim yapmanıza katkıda bulunabilir miyim diye yazdım.
Yakın geçmişimizde Balkanların nasıl dağıtıldığını hatırlayın.
Kosova'ya bir daha bakın!..