Örümcek ağı Türkiye'yi sarıyor! Yarın çok geç olabilir
ABD'nin son 50 yıldaki dış politikasında değer yargısı, insan hakları, demokrasi gibi kavramların uygulandığına şahit olamazsınız. Ancak işgallerin tamamı bu kavramlar üzerinden gerçekleştirilir.
ABD dış politikasının değişmez temelleri vardır. Bu temeller hangi başkan gelirse gelsin değişmez. Petrol, zengin yeraltı kaynakları, sömürülecek ülkeler ve güçlenme potansiyeli olan ülkelerin pasifize edilmesi bu temelin ana sütunlarını oluşturur.
Afganistan'da Bin Ladin, Irak'ta Saddam, Suriye'de Esad, Libya'da Kaddafi… Bu kişilerin tamamı ABD tarafından kullanılmış ve sonrasında kullanım süreci dolduğu için kenara itilmiş karakterlerdir. Bu ülkelerin ortak sorunu ise demokrasiyi, medyayı ortadan kaldırmaları ve milli devlet olmayı başaramamalarıdır.
Türkiye, bu coğrafyanın hemen yanında ve güçlü bir ülkedir. Bugüne kadar ABD'nin tam anlamıyla sömürgeleştirememesinin temel sebeplerinden biri de milli devlet yapısının olmasıdır.
Ancak bu yapı uzun yıllardır delik deşik ediliyor. Milli devletlerin bel kemiği olan demokrasi sıklıkla suistimal edildiği, hem içeride hem dışarıda tutarlı bir politika izlenemediği için, tablo giderek olumsuzlaşıyor.
ABD'nin geri kalmış demokrasilere yönelik; dalga geçercesine verdiği mesajlar, 3.Dünya ülke liderlerini "devlet başkanı" statüsünden çıkarıp kulakları çekilen çocuk muamelesi yaptığı açıklamalar Türkiye'ye yönelmeye başladı.
Geçtiğimiz günlerde sosyal medya üzerinden gayri ciddi bir şekilde "Türkiye'ye gerekirse yaptırım uygularız" mesajları tam da bunun örneğidir.
Dahası bu tehditlere AKP'den tepki dahi gelemedi.
Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Suriye'de ABD ile birlikte çalışmaya devam edileceğinin mesajını verdi.
Bu arada Erdoğan çok daha önemli bir şey söyledi "Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturulacak ve bu bölge Türkiye'nin kontrolünde olacak."
***
Tüm bu gelişmeler 1991'de Irak'ta yaşananları hatırlatıyor. ABD'nin kontrolündeki Saddam o dönem önce Kuveyt'i işgal etmiş sonrasında kendisine isyan eden Kürt aşiretlerin üzerine yürümüştü.
O dönemde BM üzerinden Irak'ın kuzeyini karıştıran ABD, 36. paralel sonrasını uçuşa yasak bölge ilan ederek Irak'ı Barzani ve Talabani'ye pay etmişti.
2003'de terörü bahane ederek petrolleri ele geçiren ABD, en büyük desteği Barzani ve Talabani'ye verdi. Devletin başı Talabani olurken, Irak'ın kuzeyi ise Barzani'ye teslim edildi. Her iki ABD müdahalesinden en büyük zararı önce Irak halkı, sonra Türkiye gördü. Çünkü I. Körfez müdahalesinde sınırlara dayanan ve Saddam'dan kaçan 300 binin üzerinde Kürt, uluslararası kamuoyunun baskısıyla Türkiye'ye alındı, sonrasında hepsi vatandaş yapıldı. Halbuki bu gruplar için güvenli bir bölge oluşturulup denetimi BM'ye verilebilirdi.
Plan bambaşkaydı... Gelen Kürtlerin büyük bir bölümü kültürel ve dil yönünden Türkiye'den tamamen ayrıydılar. Entegrasyon sağlanamadı. Sonrasında bu büyük kitleler PKK terörünün patlamasına neden oldu.
Şimdi aynı senaryo Suriye üzerinden oynanıyor. Güvenli bölge oluşturup, sonrasında "uçuşa yasak" ilanı gelecek ve bölge YPG'nin başını çektiği SDG'ye bırakılacak.
Peki güvenli bölge oluştuktan sonra Türkiye'ye gönderilen ve demografik yapıyı alt üst eden Suriyeli sığınmacılar geri gidecek mi?
AKP'nin yaptığı tüm açıklamalar gösteriyor ki "Ne bugün ne yarın sığınmacıların gönderilmesi mümkün değil." Bu demek oluyor ki Suriye'nin kuzeyi (Arap nüfusu Türkiye'ye gönderilmiş şekilde) YPG'ye teslim edilecek!
Birkaç yıl içinde karşımıza şöyle bir tablo çıkacak; Peşmergeye teslim edilmiş 'Kuzey Irak', YPG'ye teslim edilmiş 'Kuzey Suriye', demografik yapısı tarumar edilmiş Türkiye!
Bu plana müsaade edilmemeli!