'Ortaya karışık' AKP
Onlar iktidar partisinin vitrinini süsleyip, oy kasalarında talep artışını sağlamak için geldiler; üstün uyum becerileri sayesinde neredeyse kepenk kapattırıyorlardı...
AKP Milletvekili Prof. Edibe Sözen’i, doçent bile değilken tanımıştım... Dünya görüşünde “Milli Görüş” denen ideolojik akımın kırıntısı bile yoktu...
Bir gün işittim ki: Artık “Profesör” olan Edibe arkadaşımız, Erdoğan’ın teklifiyle AKP saflarına katılmış...
Edibe çok ama çok şanslı başladı işe... En tepeden, en paraşütle partinin en üst düzey yöneticisi oldu...
Partinin iletişim sorununu çözecekti... “Alaylılar arasında bir mektepli” olarak teorisini yaptığın işin, pratiğini yapacak, üslup ve iletişim sorununu çözecekti...
Milletvekili oldu, Ankaralı, Meclis ehli oldu, AKP’nin müesses nizamının emniyetli kollarına bırakıverdi kendini...
***
Tam da AKP kapatılmamışken... Tam da herkes “Ulan yeter artık şu krizlerden” deyip alıp başını tatillere çıkarken... Tam da “Beyaz sayfalar” açılırken... Tam da “Yetti artık şu ihtilaflar” denilirken... Tam da “Durulsun biraz ortalık” duaları edilirken... Birkaç günlük barış ve sulh ortamından sıkıldığını sandığım bizim Edibe, eline aldığı “Gençleri Koruma Yasası Teklifi Taslağı” adlı bombanın fünyesini çekerek ortalığı toz duman etmesin mi?
Milliyetçi kesim, “Okullara kilise açmak istiyorlar” diye vurdu Edibe’nin taslağını... Haluk Hoca, “Ahlak mühendisliği hortluyor” diye çaktı taslağa... Laik kesim yine kaygılandı... Ve başı her daim belada olan Erdoğan, bir belayla daha yüz yüze geldi...
Kendisinden partinin iletişim ve üslup sorununu adam etmesi beklenen Edibe, durup dururken yeni bir iletişimsizlik sorununa yol açtı...
***
Bu son “Edibe vakası” ndan sonra... “Acaba” diyorum, “Tayyip Erdoğan, vitrini çeşitlendirme hevesine bir son mu verse?”
Kökten “Milli Görüşçüler”, en uslu, en cici, en halim selim çocuklar gibi bir köşeye çekilmiş ağızlarını bile açmazken...
Hayatlarında bir kez olsun “Milli Görüş mintanı” giymemiş olan...
Zafer Üskül Hoca, “Anayasa’dan Atatürk’ü çıkarma” teklifinde bulunarak...
Dengir Mir Mehmet Fırat, “Atatürk devrimleri travma yarattı” diyerek...
Türbansız Fatma Hanım, “Daha durun... Türbanda sıra kamuya ve liselere de gelecek” demecini patlatarak...
Edibe Sözen, “Gençleri Koruma Yasası” hazırlayarak...
“Her gün başka bir bela” filmini çeviriyorlar...
O halde buradan Tayyip Erdoğan’a fısıldayarak şöyle sesleneyim: Bundan böyle partinin tüm kadrolarını en ateşli, en eski, en köklü Milli Görüşçüler ile donatsan bile eleştirilerimden muafsın...
* Ahmet Hakan / Hürriyet
Velev ki ‘Milli Görüşçü’ değiller
Edibe Sözen:
Devlet okullarına ibadethane açalım...
Dengir Mir F.
Atatürk devrimleri travma yarattı...
Fatma Şahin:
Türbanda sıra kamuya ve liselere de gelecek...
Zafer Üskül:
Anayasa’dan Atatürk’ü çıkaralım...
+++++
Size terörist diyebilir miyim?
Zannedersin Cudi’dir.
Adam Karacaahmet’e kurmuş havanı Selimiye Kışlası’na fırlatıyor; Çamlıca’ya doçka yerleştirip aşağıyı taramasına ramak var...
*
Bizimkiler hálá uyarıyor:
“PKK demeyin, reklamı olur.”
*
Ne diyelim mesela?
Terörişko mu diyelim?
*
Güngören’de çoluk çocuk havaya uçuyor; Vali ebelek gübelek diyor, PKK diyemiyor.
*
Kardeşim...
Adını anmıyoruz diye, hayata mı küsecek örgüt? Psikolojik harekát şampiyonu ABD, Bush’un “El Kaide” demesinde sakınca görmüyorsa, bizim PKK dememizde ne sakınca var? Gülmekten mi öldürmeye çalışıyoruz PKK’yı?
*
Hatırlayın...
PKK, terör örgütü listelerinden çıkmak için kıçını yırttı, adını değiştirdi, önce Kadek, sonra Kongra-Gel yaptı, uğraştık, çabaladık, o PKK’nın bu PKK olduğunu kanıtladık, yeniden listeye soktuk...
Şimdi diyorlar ki:
“PKK demeyin.”
*
Ne diyelim?
Gafilcan mı?
Hadisenin vahametini küçültmek için “canlı bombacık yakalandı” mı diyeceğiz bu saatten sonra?
*
“Üç beş çapulcu” dedik, dedik de, ne geçti elimize? PKK’ya PKK dediğimiz için mi, yoksa AB’ye uyum ayaklarıyla şımarttığınız için mi büyüyor PKK?
*
Üstelik...
Mevzu Atatürkçüler olunca kafa göz girmeyi biliyorsunuz; “darbeciler, suikastçılar, ırkçılar, katiller sürüsü” filan... Madem Ergenekon terör örgütüdür, niye habire “Ergenekoncu” diyorsunuz? Onunki reklam olmuyor mu?
Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++++
Üzgünüm İsmet!
Primatların da vatanı var
Kafkasya’daki savaşa ’mililyetçilik’ kavramının neden olduğunu savunanlar kalemlerini epey bilemişler.
Önce Mehmet Altan yazdı: “Burnumuzun dibinde insanlar ölüyor... Birbirlerini boğazlıyor... Siyasal milliyetçilik ve ulus-devlet uğruna. Geçişin son neferleriyiz... ’Sınırlardan insanın kutsallığına’ geçişin...”
Dün de İsmet Berkan buyurdu: “Etnik ayrılıklar, nefretler, çekişmeler, milliyetçilikler, her şey yeniden su yüzüne çıkmaya başlamış.Bir yıl sonra, o cennet dağlarda kan akmaya başlayacak, sevginin ve kardeşliğin değil nefretin dili konuşulmaya başlanacak.”
Berkan’ın ’bir yıl sonra yaşanacak’ dediği, Türk Devletleri’nin bağımsızlıklarını kazanmaları. 1990 yılında yaptığı Sovyetler seyahatini anlatarak, milliyetçiliğin hazin sonu(!)nu hatırlatıyor. Gürcistan-Osetya savaşına ’tarihin tekerrürü’ diyor. ’Kadife devrim’le Gürcistan’ın ‘başına gelen’ Saakaşvili’nin fotoğrafları ile, savaşın ulus-devletçilikten çıktığına dair flulaştırma (bulanıklaştırma) köşelerini yanyana koyunca soruyorum: “hangi bağımsızlık vardır ki yabancıların nasihatlarıyla, yabancıların planlarıyla yükselebilsin?” Atatürk’ü anarak devamını getiriyorum, “hangi milliyetçilik vardır ki, Soros destekli olup vatana-millete hayırlara vesile olsun?”
Erdal Şafak yazdı; “Kafkasya başka yere benzemez, orada yangın çıkarsa dünyanın bütün itfaiyeleri yetişse söndüremez” diye... Küresel didişmeden, bölgenin dünyanın besin ve enerji deposu oluşundan soyutlanmış “sebep milliyetçilik” dayatması çok sığ .
Mehmet Altan’ın ‘dünya vatandaşı olabilsek dertler bitecek’ tavrı da aynı sığlıkta. Ortadoğu’daki bütün bu hengameyi, ‘sınır tanımayan ve dünya vatandaşı olanların demokratik turistik gezisi’ olarak yorumluyorsa hiç lafım yok Altan’a! Irak’ta gibi bir kutsallaştırma istiyorsa insan hayatı için, o ‘dünyalı’ kalabilir! Nasılsa ‘ayrı dünyaların insanları’yız!
İsmet’e de ‘üzülme nasılsa primatların vatanı yok’ diyeceğim ama onların bile soyları ve vatanları var!!!
+++++
Yallah şoför yallah; Yenişafak peşinde...
Refah Partisi’nin kapanmasıyla siyasetten silinen her kim varsa bundan sonra yapacakları bellidir: İlk hedefiniz taksi durakları ileri!..
28 Şubat postmodern darbesi..
Mimarı kimmiş biliyor musunuz?
Taksiciler..
Gülmeyin..
Taksiciler..
Yeni Şafak bu haberi manşetten verdi.. Gizli tanık Yeni Şafak’a konuşmuş:
“Refah Partisi’nin giderek oylarının arttığını, bunun hiçbir şekilde önüne geçilemediğini düşünen darbeciler, büyük şehirlerde, toplumun nabzını en iyi tutan meslek grubu olan taksicilerle görüşüp tahlil yaptılar.
Taksiye binip şoförlere Refah Partililerin yaptığı iddia edilen yolsuzlukları anlattılar. ”Bunlar Türkiye’yi İran’a çevirecek“ dediler. Gördüler ki bu iddiaları taksiciler ciddiye almıyor. Sonra taksicilere ”falanca tarikatın şeyhi, kadınlara kızlara tecavüz etmiş“ şeklinde hayali hikayeler anlattılar. Taksiciler buna çok sinirlendi. ”Vay namussuz şerefsizler“ dediler.
Ha demek ki toplumun en hassas tarafı burası namus, belden aşağı mevzular. Hemen bu yönde senaryolar hazırlamak için kollar sıvandı”
Yani taksiciler, vay namussuzlar şerefsizler demese tarikat, şeyh skandalları yaşanmayacakmış!
28 Şubat da olmayacaktı tabii..
Şimdi 28 Şubat’ın fikir babasını, gerçek mimarını öğrendiniz mi?
Kimmiş?
Taksiciler!
* Mehmet Tezkan / Vatan
+++++
Hem suçlular,
hem Böhürler...
Yenişafak’tan Ayşe Böhürler (AKP MYK Üyesidir kendileri) “Ulaşılması zor bir tepede, erkek talebe yurdu için alınmış bir ruhsat ile açılmış bir binada Kur’an eğitiminin kaçak verilmek zorunda kalmasını algılayamadım” diyor. Bir sürü soru sormuş. Özeti şu: “Onlar yoksul oldukları için mi derme çatma, zevksiz, özensiz mekánlarda, çökmüş yataklarda, çirkin bir ortamda eğitim görmelerini normal karşılıyoruz?”
Neden hala soruları siz soruyorsunuz? Ben de bunu algılayamadım.
Siz Türk siyasetindeki işlevinizi algılamakta zorlandığınız, ’din’i elinizde patlayan bir silaha dönüştürdüğünüz için ölen çocukların hesabını da, bırakın artık siz bize değil, biz size soralım...
+++++
MİNİ YORUM
Köprüyü geçene kadar
The Economist, “kapatma demokrasiye darbe vurur” deyince, ‘tadından yenmez’. Hatta ‘ondan iyisi Şam’da kayısı’dır.
The Economist AKP’nin, kapatmama kararını doğru yorumlaması, muhalefeti kışkırtmaması ve ekonomik kriz yaratacak çıkışlar yapmaması gerektiğini yazınca, ‘tak sepeti koluna herkes kendi yoluna!’
“AKP kışkırtıyorsa, muhalefet de hemen kışkırtılmasın”mış!
Hani demokrasi!
Köprüyü geçene kadar mıydı ömrü Demokrat Fehmi’nin?
S.T