Orta Doğulu teröristlerin hedefi olmak
Başbakan Erdoğan “Suriye, iç işimizdir” demişti. Bu sözleri duyan Suriye vatandaşları hiç kuşku yoktur ki “bu nasıl iş” diye kendi kendilerine sormuşlardır. Suriyelilerin kafa karışıklığı henüz dağılmamışken Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Suriye’ye tampon bölge oluşturmayı ciddi olarak” düşündüklerini söyledi.
Erdoğan, Türkiye’de değil Mısır’da Türk devletinin laik olduğunu, bunun Müslüman olunmasını engellemediğini açıklamıştı. Mısırlılara bu anlamda Başbakan Erdoğan model bir rejim ihraç etmeye kalkıştı. Beş bin yıllık tarihi müktesebatı olan Firavunlar ülkesinin tepeden inmeci bir tavrı kaldıramayacağını Erdoğan ve arkadaşları düşünemedi. Erdoğan’a cevap Mısırlı Müslüman Kardeşler’den geldi: Erdoğan “Bize Türkiye’nin bölgedeki üstünlüğünden bahsediyor, İslam’ın üstünlüğünden değil” dediler.
Halbuki Mısır’da, Mısırlılara korkmayın “laik olun!” anlamına gelen sözler eden Erdoğan’dan Mısırlıların kuşkulanması için yeterli nedenleri vardı!
Nitekim Türkiye’nin de içinde bulunduğu müttefikler NATO bombardımanıyla Libya’yı daha yeni yıkmışlardı. Libya henüz yıkıntılarının altında iken önce İngiltere ve Fransa liderleri Libya’ya gitti. Onların ardından da Başbakan Erdoğan Libya’yı ziyaret etmişti. Erdoğan, yeşil dolarlarla Libyalıların hem alkışını hem de gönlünü almıştı.
Bölgenin diğer ülkeleriyle de Başbakan Erdoğan benzer türden ilişkiler kurdu. Muhalif kitleleri ABD ve müttefikleriyle birlikte destekleyerek devrim yaptırmış ve ardından da o ülkeleri ziyaret ederek rejimini pazarlamıştı.
Gerçekte Erdoğan hükümeti bölge ülkelerindeki eski rejimin muhaliflerini desteklerken iktidardakilerin düşmanlığını kazandı. Kitlelerin desteğiyle rejimi değişmiş olan ülkelerin de iş başındaki iktidarlarını destekleyerek rejim karşıtlarının nefretini iktisap etmiş oldu. Böylece hiç yoktan Türkiye, Kuzey Afrika ve Orta Doğu coğrafyasında kendisine karşı bir muhalefet oluşturmuş oldu.
ABD ve Batılıların enerji kaynakları ve su yollarının denetimi ile İsrail’in güvenliğini sağlamak için bu müdahaleleri yapmalarının bir karşılığı olduğu düşünülebilir. Onların tarihi emperyal amaçları, haçlı seferi psikolojileri ve küresel ihtiyaçları bunu gerektiriyor, olabilir. Batının demokrasi, modernizm, serbest piyasa ve liberalizm adına ve bankadaki hesapları uğruna bunları yapmalarının bir anlamı vardır. Ancak Başbakan Erdoğan hükümetinin yaptığının ne anlamı ne de mantığı vardır.
Bir defa Başbakan Erdoğan’ın Orta Doğu’da uyguladığı strateji “bir koyup beş almak” politikası olarak da görülemez. Ahlaki ve manevi değer eksenli söylemi olan Başbakana bu yakışmaz. Geriye Başbakan Erdoğan’ın böyle bir politikayı uygulamak için bir nedeni kalıyor. O da Başbakan Erdoğan’ın kendisini aşırı bir ABD destekli “dünya liderliği” hayaline kaptırmış olmasıdır.
Bu zaafı kavrayan ABD ve Batı’nın geliştirdiği övgü üstüne övgü politikası Başbakan Erdoğan’ın hata üstüne hata yapmasına katkı sağlamaktadır. İşte bu hırs, Başbakan Erdoğan’a bölgede Türkiye’nin başını belaya sokacak politikaların altına imza attırmaktadır.
AKP iktidarı da bu bağlamda eline geçirdiği Türkiye oyuncağıyla bölgede küçük Amerika rolü oynayan çocuk hüviyetine bürünmüştür. İhraç malı Amerikan demokrasisini önüne gelen her yere taşımayı kendisine misyon edinmiş bir ekibin elinde Türkiye, fırtına biçmek için rüzgar eken bir ülke konumuna gelmiştir.
Nitekim önceki gün, Türkiye, donanma yollayarak Kaddafi’den kurtarılmasına katkı sağladığı Libya’dan gelen teröristin saldırısına uğramıştır. Bu terörist, muhtemelen Kaddafi yanlısı daha doğrusu eski rejim taraftarı bir kişiydi. Türkiye’nin Libya’da yürüttüğü politikaya karşı bu terörist eylemi gerçekleştirmiş olmalıdır.
Sonuç olarak Erdoğan hükümetinin Orta Doğu politikası, halk tabiriyle “ağrımaz başa çaput sarmak” gibi bir sonuç doğurmuştur, diyebiliriz. Önümüzdeki günlerde Türkiye’yi izlediği politikadan dolayı cezalandırmak isteyecek olan Tunus, Mısır, Suriye gibi ülkelerden gelen teröristlerin saldırısına muhatap olursa hiç şaşırmamak gerekir!