Orta Doğu iç savaşı yaklaşırken Türkiye'de iç barış

Türkiye, önümüzdeki süreçte Suriye iç savaşının Suriye-Irak-Lübnan’ı kapsayacak bir bölgesel iç savaşa dönüşmesi sonrasında Orta Doğu’daki yer sarsıntılarından Ürdün ile birlikte en fazla etkilenecek ülkelerin başında geliyor. Çünkü bu bölgesel iç savaş aynı zamanda iki bölgesel ittifak arasındaki çatışma ile de desteklenmektedir. İttifaklardan birisini Türkiye-İsrail-Suudi Arabistan-Katar ve Barzani oluştururken, rakip ittifakı Suriye-Irak-İran-Hizbullah oluşturmaktadır. PKK kendisini bu iki ittifakın arasında bir noktaya oturtup, her iki ittifaktaki dostları aracılığı ile Türkiye’ye olağanüstü bir zarar vermeyi hedeflemektedir. Ancak bu bölgesel iç savaşın sadece PKK üzerinden Türkiye’yi etkileyebileceği düşünülmemelidir. Asimetrik savaş konusunda usta olan Orta Doğu, Türkiye’de her hassasiyeti hızla istismar etmek konusunda çok yaratıcı olacaktır. Türkiye Nüsayriliğinden Türkiye Caferilerine uzanan bir çizgide her türlü provokasyon ülkemizi rahatsız edebilir.
PKK, 1984’den buyana Orta Doğu savaşlarından en karlı çıkan taraf olmuştur. Sıralayalım: 1) Irak-İran savaşı PKK’nın varlık nedendir. Bu savaş olmasaydı, PKK hiçbir şekilde K. Irak’a yerleşemezdi. 2) Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesi ve hemen ardından Amerikan Ordusu’nun Irak’ı yenmesi ve K. Irak’tan Irak Ordusu’nun çıkarılması PKK’nın ikinci büyük şansı olmuştur. 3) 2003’de Amerikan Ordusu’nun Irak’ı işgali PKK’nın küllerinden doğmasına neden olmuştur. Ve şimdi PKK dördüncü savaştan da karlı çıkmanın hazırlıkları içindedir.
Türkiye ise bu dördüncü savaş yaklaşırken şimdiye değin içinde olduğu en kötü durumdadır. Çünkü;

1) AKP Hükümetinin ve destekçisi entelektüel çevrelerin de içinde olduğu etkili bir grup, PKK’ya karşı askeri yöntemler ile başarı kazanılamayacağına hem kendisini hem kamuoyunun geniş bir kesimini inandırmıştır.

2) PKK’ya karşı mücadelede en öndeki güç olan Jandarma Genel Komutanlığı sistemli saldırılar ile yıpratılmıştır. Komutanlığın geleceği belli değildir. Sadece Türkiye’nin % 92’sini kaplayan bir alanda 83 İl Alay Komutanlığı, 900 ilçe jandarma komutanlığı ve 2000 jandarma karakolu ile yurt sathına yayılan bir güç. Terörle mücadelede de uzmanlaşmış kadroları ile; 5384 subay, 22 bin astsubay, 24 uzman çavuş, 55 uzman erbaş ve 133 bin erden oluşan bu profesyonelleşmiş güçten şimdi bütün erler tasfiye edilerek küçültülmesi ile Jandarma Genel Komutanlığı tekerlekleri olmayan bir arabaya dönüşecektir. Oslo sürecinde askere operasyon yapmayın baskısında bulunulması, jandarma istihbaratın sahaya çıkarılmaması, bir çok jandarma karakol komutanının kendisine bağlı olan köyleri bile ziyaret edememesi neticesini vermiştir. Jandarma’nın PKK ile mücadelede efsane komutanları Tuğg. Ali Aydın, Albay Cemal Temizöz, Albay Abdülkerim Kırca, Albay Hasan Atilla Uğur’un akibetlerinin silah arkadaşlarının moralini yükselttiğini söylemek mümkün değildir.

3) TSK kadrolarının da kendisine karşı sürdürülen psikolojik savaş neticesinde ağır bir baskı altında olduğu görülmektedir. Bu baskı Harp Okulundaki öğrenciden başlayarak en üst rütbedeki Genelkurmay Başkanı’na kadar uzanmaktadır.

4) Terörle mücadelenin efsane çocukları “özel kuvvet” mensuplarına suikastçı katil muamelesi yapılması, “çocuk katili olmakla” suçlanmaları, komutanları Korg. Engin Alan’ın yargılanması, bu özel birliğin Cumhuriyet tarihi boyunca yetiştirmiş olduğu en başarılı isimlerden birisi olan Türk ordusundaki tek üç üstün cesaret ve feragat madalyası, altı üstün birlik yetiştirme takdirnamesi ve 180 takdirname sahibi olan Alb. Levent Göktaş’ın ve gazi Yrb. Fikret Emek’in yıllardan beri hapishanede olması her halde silah arkadaşlarının moralini yükseltmiyordur.

5) Seçkinlerin en seçkinleri olan ve gizli ve açık operasyonlarda en önde giden hem Kardak’ta ve hem Cudi’de savaşan SAT’çıların da başına gelenler silah arkadaşlarını acaba nasıl etkilemektedir?

6) Savaşın doğasını bilmeyen, bölgenin üstünden uçarak dahi geçmemiş olan köşe yazarlarının, şehit veren subayları köşelerinde cahilce infaz etmeleri, haklarında açılan soruşturmalar, PKK’nın döşediği mayınların TSK’ya mal edilmesi, 1990’lı yıllarda PKK ile mücadele eden subay ve polis kadrolarının Öcalan’ın önerdiği Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nda yargılanacak iddialarının ortaya atılması ve yalanlanması, eski Genelkurmay Başkanı’nın terörist olarak bütün karargahı ile tutuklu olması, PKK ile değil, TSK ile mücadele edildiği inancını vermektedir. (Bu paragrafı bir subay olduğu anlaşılan bir kişinin bana yazdığı imzasız mektuptan özetledim.)
Sonuç olarak; Orta Doğu iç savaşı yaklaşırken, Türkiye’nin 2007’den bu yana sürdürdüğü “iktidar iç savaşını” kesin ve hızlı bir şekilde durdurup, stratejik bir iç barış yaparak, Orta Doğu iç savaşını ve PKK saldırılarını aşmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları