Ört ki ölem!..
İletişim fakültelerinde, siyasal iletişim eğitimlerinde ders konusu olur;
Bir paragrafta hem "hukuk devleti" niteliğine, hem "demokrasi"ye, hem "millî egemenliğe", hem "insan hakları"na, hem "Anayasa"ya, hem siyasi egemenler nazarında bütün bunlardan daha kayda değer gibi duran "Şeyh Edebali" nasihatına ve hatta "inanç değerleri"ne nasıl rahmet okutulur?
*
Galiba böyle:
- Muhatabım değil. Hiç… Hiç… Hiç.. Kabul etmem… Adam yerine koymam… Kabul etmem… Kabul etmem… Kabul etmem… Bunu söylerseniz toplantıyı terk ederim… Ben bu adamı adam yerine ve insan yerine koymam… Bu hayvandan aşağı bir adamdır… Esfeli safilindir… Bu kadar basit… Adam yerine koymam… Kendisi adam yerine girmeye çalışıyor… Soros çocuğu ve operasyon çocuğudur… Bu kadar açık… İstihbarat elemanı olduğu apaçık bellidir… İtibarımızı onun itibarıyla bir araya getirir miyiz ya!…
*
Bu sözler Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı tarafından bir siyasi partinin, Zafer Partisi''nin Genel Başkanı Ümit Özdağ''a söylendi.
Ekranda.
Yani, "dokunulmaz" konumda bulunmayan herhangi başka biri tarafından söylemiş olsa, suçunu üçte bir oranında ağırlaştıracak bir ortamda.
*
Neresinden tutsanız elinizde kalıyor da, naçizane, hepimize en lazım olan tarafından, "hukuk devleti" ile bağdaşmazlığından başlayayım:
Bu ülkenin bir milletvekili, bir siyasi parti genel başkanı, bir "istihbarat elemanı" ise, "operasyon çekiyor" ise, Soros yahut türevi odakların hizmetindeyse, ve ülkenin İçişleri Bakanı da bunu biliyor ise, hatta bizatihi bu iddianın sahibi ise, bugüne kadar bununla ilgili herhangi bir girişimde bulunmuş olması gerekir değil mi?
Bulundu mu peki?
*
Bu arada bir de "netlik ayarı" gerekli;
Takdir edilesi bir sıfat olmamakla birlikte ve her ne kadar Osman Kavala bu çeşit ithamlarla "ağırlaştırılmış müebbede" çarptırılarak bir "emsal" oluşturmuş olsa da, kanunlarımızda "Soros çocuğu" yahut "operasyon çocuğu" olmak gibi bir suç yok bildiğim kadarıyla!
Olsaydı; "kripto" peşine düşmeden, herkesten önce, Soros''un resmî temsilciliğini yapmış olanların, ondan Atatürk değerlerini, Cumhuriyet ideolojisini yıkmak üzere fon aldığını açık seçik anlatmış olanların yargılanması gerekirdi!
Hoş, "istihbarat elemanı" olmak da suç değil mesela; bilakis meslek.
Ama "Askerî Casusluk" diye bir suç var, "Uluslararası Casusluk" diye bir suç var.
Bu suçlardan hazırlanmış bir fezleke var mı Özdağ hakkında?
O yok işte!
Fezlekesi var; ama bazı meslektaşlarımızın da yargılanmasına yol açan Libya şehitleri haberiyle ilgili olarak hazırlanan MİT Kanunu''na muhalefetten sadece.
*
Bu durumda;
TBMM''de bir "ajan milletvekili"miz var ve devlet de buna göz yumuyor; öyle mi?
Böyle saçmalık mı olur?
Emrinde dev bir güvenlik ve istihbarat teşkilatı bulunan İçişleri Bakanı, bunu bir TV programında ilan ediyor; ve nokta! O kadar!
"Sedat Peker''den 10 milyon dolar maaş alan milletvekili"yle aynı karanlığa gömülmeye terk ediliyor!
Tersine dönüyor denklem; bir şey olsa bile hiçbir şey olmuyor kimseye; halbuki, Bakan''ın iddiası doğruysa da suç, değilse de suç…
İki durumda da belirmesi gereken bir irade var;
"Hukuk devleti" diyor dünya adına; bildiniz mi?
Bekir Bey!
Sayın Bozdağ!
Hu-huuuuu Adalet Bakanlığı''nda bu garabeti gören, duyan kimse var mı acaba!
*
Konunun siyasi muhatapları ve dahi muhatap olmayanları diledikleri kadar birbirlerini taşlayabilir, iğneleyebilir, altında bit yeniği, Çapanoğlu arayabilir ve dahi bulabilir, tiyatro diye itibarsızlaştırabilir…
Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı ile Zafer Partisi Genel Başkanı arasında olup bitenleri esasından, bu kişilerin isimlerinden, kaşından, gözünden bağımsız olarak kullanılan dili ve izlenilen yöntemi "mesele" edinmeliyiz; sözde değilse ideallerimiz.
*
İçişleri Bakanı;
Zafer Partisi Genel Başkanı''nın "cevap hakkı"nı kullanma talebi üzerine yapıyor bu çıkışı; oysa "cevap hakkı" her vatandaşın Anayasal hakkı!
Kullandırılırsa yayını terk edeceğini söylüyor; halbuki o yayını yapan televizyon kanalı için, o cevap hakkını kullandırmak, basın meslek ilkelerinin gereği!
"Bakan" sıfatıyla "muhatabım değil" diyor milletin vekiline; vekil olmasını geçtim, "kişi olarak tanınmak" her vatandaşın Anayasal hakkı!
"Hayvandan aşağı gördüğünü" söylüyor; halbuki insan olmaktan kaynaklanan bütün temel hak ve özgürlüklerin esası onlara "saygı duyulması". Keza "İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan her türlü muamele" yine Anayasa''ya aykırı!
*
"Esfeli safilin" diyor…
Geçin bütün fani kaideleri…
Bunu diyen "âdâbü''l-lisân"ı, "âfâtü''l-lisân"ı bilmez mi?
Bakara''yı, Nisâ''yı, İsrâ''yı bilmez mi?
Dinimizin, konuşma yeteneğinin iyilik yolunda, nezaket kurallarına uygun biçimde kullanılmasını emrettiğini, hesap günü dillerin de tanıklık edeceği uyarısını bilmez mi?
*
Yazılı olan olmayan hiçbir kuralın, kanunun, teamülün, hükmünün kalmadığı yerde ört ki ölem; medet umacağımız ne kalır geriye!
Kişiler ha hancı, ha yolcu ama han da, yol da baki; onun için "ilkeler" mevzubahis olduğunda, kime yarar, kime zarar hesaplarına bakmadan, dimdik durmak gerekli!