Organize işler bunlar...
Teğmen Çelebi ile başlayan sehven skandalının sonu yok. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u tutuklayabilmek için gizlenen belgeler de dün patladı. Bütün bunların sehven olabileceğine artık kimseyi inandıramazlar. Üstelik bu hukuksuzluğu yargıçların yapması işin içinde başka işlerin olduğunu kanıtlıyor. Bir nevi organize işler bunlar... Dünkü yazımda telefon dinleme kararlarındaki hukuksuzluğa dikkat çekmiştim. Bugün kaldığımız yerden devam edelim.
Ünlü Odatv Davasında kimin kimi nasıl dinlettiğine ışık tutmaya çalışalım.
Muhtelif telefon numaralarına ilişkin;
31Ağustos 2009’da İstanbul 14. ACM üye hakimi olan Yakup Hakan Günay (35190)
4 Eylül 2009’da o dönemde İstanbul 14. ACM üye hakimi olan Resul Çakır (33372),
26 Kasım 2009’da İstanbul 13.ACM üye hakimi, şimdilerde ise İstanbul 10. ACM Başkanı olan Ömer Diken (33944)
28 Aralık 2009’da o tarihte İstanbul 12. ACM üye hakimi iken Ahmet Şık’ın yayınlanmamış kitabına toplatma kararı verdikten sonra bugünlerde İstanbul İl Adalet Komisyonu üyesi olan Mehmet Karababa (36096) tarafından dinleme kararı verilmiştir.
11 Aralık 2009 günü İstanbul 14. ACM üye hakimi olan Yakup Hakan Günay (35190) iki e-posta adresine yönelik 26 Aralık 2009 gününe kadar dinleme ve izleme kararı vermiştir. Ancak neden böyle bir karar verdiğini herhalde vahiy yöntemi ile öğrenmiş olsa gerek ki,
28 Aralık 2009 günü meşhur hakimlerimizden olan İstanbul 12. ACM üye hakimi Mehmet Karababa (36096) aynı iki e-posta adresine yönelik olarak bir aylık ilk uzatma kararına imzasını atmıştır.
2009 yılı sona ermiş ancak hakimler koordinede sınır tanımadıklarından olsa gerek dinleme kararları bir türlü hız kesmek bilmemiştir.
25 Ocak 2010’da İstanbul 11. ACM üye hakimi olan Metin Özçelik (37278) ise e-posta adresleri dahil olmak üzere telefon dinleme kararlarını ikinci kez uzatmıştır.
2010 yılında hakimler diğer davaların dinleme kararlarını vermekten yorgun düşmüş olsalar gerek ki Odatv sanıkları için bir sene ara vermeyi uygun görmüşler.
2011 yılına gelindiğinde bu defa tek tek dinleme kararı almak yerine Balyoz Davası sanıkları için 2010 yılında uygulanan modeli kullanma yoluna gitişlerdir. Bu yöntem daha basit ve her türlü hukuksuz dinlemeye daha elverişlidir. Hem 12 Eylül 2010 referandumu ile güç kazanılmış, hem de HSYK incelemeleri dert olmaktan çıkmıştır.
19 Ocak 2011’de o tarihte İstanbul 10. ACM üye hakimi, bugünlerde ise İstanbul 8. ACM üye hakimi olan Murat Üründü (40001) Hüseyin Soner Yalçın, Doğan Yurdakul, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Müyesser Yıldız’ın da aralarında bulunduğu 10 şahsa ait toplam 25 telefon için 3 ay süre ile dinleme kararı vermiştir.
Böyle toplu kesim yapılınca, doğal olarak büyük bir hata yapılmıştır. Daha önce 15 Mayıs 2009-25 Ocak 2010 tarihleri arasında dinleme kararı verilen ancak hakkında operasyon yapılmayan Hüseyin Soner Yalçın için hukuki sorun ortaya çıkmıştır. Bu sorun talepte bulunan İstanbul Emniyetinin Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ile koordine edilerek düzeltilmiş, bu fırsattan istifade ile Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın tüzel ve kişisel e-postaları da izlemeye alınmıştır.
25 Ocak, 2 ve 4 Şubat 2011 günlerinde geçmişi de kapsayacak bir şekilde İstanbul 14. ACM üye hakimi olan Hadi Çağdır (37878) 19 Şubat ve 19 Nisan 2011 tarihlerinde son bulacak şekilde dinleme ve izleme kararlarını imzalamıştır.
Balyoz Davasında 163 kişinin 11 Şubat 2011 Cuma günü toplu tutuklanmasının hemen ertesinde 14 Şubat 2011 Pazartesi günü Odatv Operasyonu için düğmeye basılmıştır. Ne kadar koordineli bir çalışma yapıldığı açık değil mi?