Öpücük fetvası istedi

“Hâkim ve savcılar yargı bağımsızlığına son darbeyi kendi elleri ile vurdular” diyen Ülsever,
yayınladığı intikam planıyla kötü emellerini(!) ilan etti: Kadı izin verirse, hepsini öpüyorum...

12 Eylül faşizmi HSYK’ya Adalet Bakanı ve Müsteşarı’nı sokmuştu.
12 Eylül faşizmine son vermek üzere yola çıkan Hükümet, herhalde “İşime gelen faşizm bin yaşasın!” şiarı ile, HSYK’da Bakan’ı ve Müsteşarı’nı koruduğu gibi, Kurul’a ilave olarak personelden sorumlu Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı’nı, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürü’nü ve eğitimden sorumlu Adalet Akademisi Müdürü’nü de soktu.
Hâkim ve savcılar tam anlamı ile yürütmenin memuru oldular ve HSYK hâkim ve savcıların özlük haklarını, Adalet Bakanlığı adına düzenleyen İnsan Kaynakları Departmanı haline geldi.
12 Eylül faşizmi böyle hal’loldu.
İndirmediler, bindirdiler!

* * *

Listeyi Adalet Bakanı ve Müsteşarı hazırlamış, Müsteşar Yardımcısı ve Personel Genel Müdürü listenin propagandasını yapmışlardır. Nitekim:
“Listenin koçluğunu yaptığı iddia edilen Müsteşar Yardımcısı İbrahim Okur’un Vatan’a verdiği demeç tam
bir itiraf:
’YARSAV karşısında ortak hareket ettik ve öyle kazandık!’” (Tufan Türenç-Hürriyet-22 Ekim 2020)
167 adaylı Adli Yargı listesinden seçilen 10 (7+3) kişi 6401 ile 4570 arasında oy aldıklarına göre “ortak hareket” ancak ve ancak “propaganda” yaparak mümkün olur.
Her türlü propaganda YSK kararına göre suçtur. Ama, Adalet Bakanlığı’nın yaptığı propaganda katmerli suçtur! Zira, Bakanlık amir pozisyonundadır.
İşin en acı tarafı, kuvvetler ayrılığı ilkesi çerçevesinde bizim adımıza hukukun üstünlüğünü korumak üzere bağımsızlığı Anayasa tarafından garanti edilmesi gereken 12 bin hâkim ve savcı bu bağımsızlığa son darbeyi kendi elleri ile vurmuşlardır.

* * *


Adam bağırıyormuş: “Karımı öptüler, karımı öptüler!”
Duyanlar “Sen de kadıya şikâyet et!” diye akıl vermişler.
Adam beter bağırmaya başlamış: “Ben neyleyim. Karımı zaten kadı öptü!”
Kadı izin verirse, ben de tüm “Yetmez ama evet”çi dostları yanaklarından
öpüyorum.
* Cüneyt Ülsever / Hürriyet


++++++

‘AKP’nin Cumhurbaşkanı’ ideolojik işgalle tescilleniyor
Abdullah Gül “hepimizin Cumhurbaşkanı” olma yolunda çok önemli bir fırsatı heba etti.
HSYK üyeliklerine dört atama yapması gerekiyordu; yaptı.
İçlerinden biri olsun, halka “İşte bu!” dedirtecek bir şahsiyet olamaz mıydı?
Olmadı.
Halbuki “AKP’nin Cumhurbaşkanı” tarifini tedavülden kaldırmak yolunda bu son dört atama iyi bir fırsattı.
Anayasamız cumhurbaşkanında aradığı niteliklerin başına tarafsızlığı koyuyor.
Fakat seçildiği günden beri bizzat yaptığı veya onayladığı her atama Gül’ün tarafsızlığı hakkında oluşmuş negatif kanaati biraz daha arttırmıştır.
(...)
İktidarın şüpheli taktikler uygulayarak yargı bağımsızlığını zedeleyecek biçimde kontrolu ele geçirdiğini biliyoruz. Bu kuruldan iktidarın istemediği bir karar asla çıkmaz. Cumhurbaşkanı oluşan bu çarpıklığı kurula dört üye seçme hakkını kullanırken bir ölçüde düzeltebilirdi.
Toplumun birikimine, bilim adamı tarafsızlığına güvendiği tanınmış, saygın şahsiyetleri seçerek HSYK’nın yarasını kapamaya çalışabilirdi.
Bunu yapmadı. AKP iktidarına hizmet ettiğine inandığı kişileri ödüllendirme üstüne kurulu icraatını burada da değiştirmedi.
Arkadaşları ve hemşehrileri arasından yaptığı seçim, kendisi için ve yargı için kaybedilmiş fırsattır.
Sanki ideolojik bir işgal söz konusu ve suyun başındakiler bir kadronun bile kendilerinden olmayan birine gitmesini kayıp sayıyor.
Sanki dedim ama lâfın gelişi !..
* Güngör Mengi / Vatan


++++++

Bi el atın şuna be abi!..
Yaz aylarından itibaren Doğan Grubu’nda bir “heyecan” başladı: Yeni Radikal!O heyecan geçtiğimiz haftalarda çok iddialı Radikal reklamlarıyla “fırtına”ya dönüşmüştü.
Nihayet Yeni Radikal geçtiğimiz pazar bayilerdeki yerini aldı. O fırtına
“devrim”e dönüştü. Yeni ebatlarıyla,
yeni yazarlarıyla, Eyüp Can’ıyla birlikte gerçekten çok ilginiç bir gazete
duruyordu bayilerde.
Geçen hafta boyunca Doğan Grubu gazetelerinin köşelerinde o devrim “boya, badana ve cila”ya dönüştü. Tüm Doğan Grubu seferber olmuş, Yeni Radikal’i patlatmaya çalışıyordu.
Öte yandan, devrimin bir kısmı “beleş” gerçekleşiyordu. Normalde gazeteler çok satmak için “tabak, çanak, kitap” promosyonları verir. Ancak Yeni
Radikal daha ilk günden “kitap” mağazasında “promosyon” olarak verildi. Benzin istasyonlarında pompacıların elinde pompalandı.
Ne var ki, gazete satmıyordu. Heyecan söndü, fırtına dindi, devrim bitti, boyalar döküldü. Pompalamalar, pohpohlamalar, promosyonlaşmalar işe yaramadı.
Ancak Doğan Grubu vazgeçmedi. B planı devreye sokuldu. Plan şu: “Ha gayret, ittirin, bi el atın be abi...”
Hürriyet Yeni Radikal’e link veriyor. Hürriyet’in internet sitesinde Radikal’in bugünkü haberleri anons ediliyor.
* Post Medya


++++++

Yandaşlık mikrobu, her yeri çökerterek yayılıyor, aman kendinize dikkat edin.
* Rıza Zelyut / Güneş

++++++

Korunsun da büyüsün iktidara hayırlı evlat olsun
Sözcü’nün dün birinci sayfadan duyurduğuna göre Yiğit Bulut “Başbakan gibi” korunuyormuş. Çetin Emeç’i, Abdi İpekçi’yi, Uğur Mumcu’yu, Ahmet Taner Kışlalı’yı, İlhan Darendelioğlu’nu, Necip Hablemitoğlu’nu... koruyamayan güzel ülkeme de Yiğit Bulut’u korumak yakışır... Mazallah, onun saçının teline (hoş saç Bulut’un kafasında yekpareleştiği için bu tür bir parça tesirine maruz kalma riski de yok ama...) zarar gelirse, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa(!)... Korunsun da büyüsün; iktidarına, patronuna, kasasına faydalı “evlat” olsun...

++++++

Darbeci Kenan Evren yargılanmasınmış
Düne kadar “Evet derseniz darbeciler yargılanacak, ülkeye demokrasi gelecek” diyorlardı.
Dün... Nuriye Akman’a verdiği röportajda “Kenan Evren yargılansa üzülürüm” diyordu Mehmet Barlas. 1980’de “darbe, darbe değilmiş” ki; “vatanseverlik”miş meğer...
“Vatansever” olmaksa mevzubahis; şimdi “Atatürk”, “ay-yıldız” gibi “suç delilleri”ne bakarak “darbeci” olduğuna kanaat getirilen onca Silivri mağduru; daha mı az “vatansever” yani Kenan Evren’den...
Ve... Evren’in “yine olsa yine darağacına yollayacağını” itiraf ettiği onlarca “vatansever” gencin suçu neydi o zaman!


++++++

Derin AKP’yi koruma planı
Partinin vitrinine “dışarıdan ithal edilmiş” birkaç isim yerleştirilmiş ve o isimler ne tam olarak “içeride” tutuluyor, ne de tam olarak “dışarıda”... Ne zaman... AK Parti’nin başını ağrıtan ama “Derin AK Parti”nin esas sözcülerinin konuşmaktan kaçınacakları türden bir mevzu ortaya çıksa... Hop, hemen bu isimler devreye sokuluyor. Böylece... Hem “AK Partili bir isim tavır koymuş” oluyor, hem de “esas AK Partililer” konuya hiç girmemiş oluyor.
İşte son örnek: İlkokulda okuyan kızının başörtülü olarak mektebe gitmesini talep eden babaya, en sert tepki AK Parti’nin “sol açık” olarak vitrinine koyduğu bir isimden, Zafer Üskül’den geldi... Bu türden açıklamayı Bülent Arınç yapamazdı, Hüseyin Çelik de yapamazdı...
* Ahmet Hakan / Hürriyet


++++++

Hüseyin Çelik telefon reklamlarına çıksın
Akşam gazetesinden İpek
Özbey, 3 Kasım Çarşamba günü, Cumhuriyet’te İlhan Selçuk’un “Pencere”sini açmaya hazırlanan Bekir Coşkun’u
ziyaret etmiş.
Eh iyi de olmuş...
Böylelikle, Habertürk’ten -onun beğenmediği ifade biçimiyle- “kovulmasının” ardından içinde biriktirdiklerini eni konu anlatma fırsatı bulmuş Coşkun.
Bu az zamanda içinde birikenler de hiç öyle az bu değil ha...
Kovulduktan sonra amiyane tabirle “dank eden” ilginç bir “senaryo”dan bahsetmiş mesela... Kafasında apayrı yerlerde duran parçaları, farklı zamanlarda, farklı yerlerden gelen “ikaz”ları yanyana getirmiş ve şöyle bir sonuca varmış:
“Habertürk’e pasifize edilmek için transfer edildim!..”
“İki kişi beni uyardı. Bunlardan biri Andre’dir. Diğeri de devlette uzun yıllar hizmet etmiş bir dostum. Bana ’Seni Hürriyet’ten alıp, bir süre bekletip, kapının önüne koymak istemiş olabilirler’ dedi. Böyle bir şey yapmazlar dedim. Bir kere Fatih (Altaylı) yapmaz” diye anlatıyor geriye döndüğünde hatırladığı “parçaları”...
Bu giderek sıklaşan zorunlu nadas halleri iddia edildiği gibi kalemini de törpülüyor mu Bekir Coşkun’un; bunu yazmaya başladığında göreceğiz; ama dilini -tersine- bilediği daha da keskinleştirdiği ortada...
Baksanıza nasıl karşılık veriyor
Hüseyin Çelik’in “Turgay Ciner’i aradım, bizimle ilgisi yok, patron tasarrufu” açıklamasına:
“Hüseyin Çelik bence telefon
reklamlarına çıksa iyi olur.
Koskoca Devlet Bakanı. Çıkıyor ’Patronu aradım, biz size etki yaptık mı? diye sordum. O da bize hayır yapmadınız dedi’ diye bir açıklama yapıyor.
- O açıklamayı duyduğunuzda ne düşündünüz?
Komik geldi. O dönemde yazı
yazmak isterdim işte. Hüseyin Çelik, tam Çelik diye...”


**

Düşmüş yazara tekme gazeteciye yakışmaz
Köşe yazarlığını “yeniden tarif” ederken “Yılmaz Özdil’in fikirleri ilkokul düzeyinde demode ama anlatım biçimi muhteşem” diyen Radikal genel yayın yönetmeni Eyüp Can’a da ilginç bir tavsiyede bulunuyor Bekir Coşkun.
“Eyüp Can, okula başlasa iyi olur... Kendisi gibi düşünmeyen, hatta düşmüş yazarlara tekme atmak da hiçbir gazeteciye yakışmaz. Bence kendi gazetesini doğru düzgün yapsın. ”

++++++

MİNİ YORUM
Ölümün tesellisi ne kadar olabilirse....
Sadece ölümler var sanki; gidenler... Bunu konuşuyorduk birkaç gün evvel gazetede... “Giden”lerin bıraktıkları yerlerde; gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında, tiyatro sahnelerinde bıraktıkları büyük “boşluk”lardan, bir türlü onların yerlerine gelemeyenler”den...
Allah rahmet eylesin Durmuş Hocaoğlu, giderken bir “teselli” bıraktı bu anlamda; amfiler dolusu öğrenci... Bir de tabii yetiştirdiği Alpaslan’lar, Kürşat’lar, Tuğrul’lar...

Yazarın Diğer Yazıları