Önyargılara prangalanmışlar
Yeniçağ okuyucularından gelen mesajlar, “Dersim” üzerinden yürütülen Alevilik tartışmalarına bakarak tahmin etmeye çalıştığımızdan çok daha derin bir kırılmanın amaçlandığını gösterdi
Üç gündür öyle güzeli öyle derin mesajlar geliyor ki; abartmadan söylüyorum sabahlara kadar kalkasım gelmiyor bilgisayarın başından. İyi ki yazmaya başlamışız Aleviler’i.
Gençten yaşlıya, derneklerden üniversitelere sayısız yerden “Aleviler üzerinde oynana oyunlar”a dair tespitler, yorumlar, analizler yapıyor; dizide tarihsel olarak Aleviler’i Anadolu’ya getirdik madem; bugünden sonra “Anadolu”dan yükselen bu seslere de yer veririz bölüm bölüm.
“Bir Alevi’nin Yeniçağ okuyamayacağı” önyargısı ile eleştirildiklerini ifade edenler olduğunu görünce, beni bana düşman etme eğilimindekilerle mücadelede, iyi ki “kim ne der” demeden ön safta almışız yerimizi diye gururlandım gazetemle.
Ve o “incelikli” mesajı gönderen genç arkadaşımız; “Yazdıklarınızı kıvıracaklar çıkacaktır. Aman dikkatli olun. En ufak bir açıkta Alevileri ayaklandıracak, milli düşünce ve Atatürk karşıtlığı yaptıracak hainler ile karşı karşıya kalabiliriz” tedirginliği...
“Bayram” dediğimiz olay, haikaten bir araya gelmek için bir vesile ise, doğru zamanda doğru iş yaptığımıza daha çok inanıyorum bugün. Ve bu anlamlı buluşmaya katkı olur diye medyadaki benzer sesleri de duyun istiyorum...
+++
Rıza Zelyut / Güneş
Koçanlar ve Seyit Rıza bütün çabaları baltaladı
Seyit Rıza; Anadolu’dan bölgeye gelen 2 büyük Alevi temsilcisine yüz vermemiş; onların öğütlerinin tersine hareket etmiştir.
Bunlardan ilki; Hacı Bektaş Veli Dergahı postnişini ve Anadolu Aleviliğinin dönemdeki en büyük temsilcisi Cemalettin Çelebi’dir. Bilindiği gibi Cemalettin Çelebi; Kurtuluş Savaşı başlarken Atatürk’ü Hacıbektaş’taki evinde misafir eden kişidir. Birinci Dünya Savaşı başlayınca; Osmanlı Devleti; Cemalettin Çelebi’den bir Alevi alayı kurmasını ister. Bölgesinden kuvvet toplayan Cemalettin Çelebi; Dersim aşiretlerinden de yardım ister. Lakin Seyit Rıza ve diğer Dersimli aşiret reisleri şeklen saygılı davransalar da Cemalettin Çelebi’nin isteklerini de öğütlerini de dikkate almazlar.
Atatürk; 1926’da, Diyarbakır Valisi olan Ali Cemal’i elçi olarak Dersim’e yolladı. Bektaşi olan Ali Cemal, Dersim’e gidip seyitleri ve dedeleri topladı. Dedikleri ilginçti: ’Ben de Aleviyim. Dersimlileri severim. Boş evler ve arazileri de size vereceğiz. Dersim’de okullar açacağız. Bu okullarda Alevi geleneğine uygun eğitim yaptıracağız. İsyancılar için af çıkartacağız. Yeter ki siz silahı bırakın.’
Ali Cemal; söylediklerinin doğruluğunu göstermek için yemin billah ederek Seyit Rıza’yı bölgenin komutanı İzzettin Paşa ile buluşmaya Hozat’a götürdü. İzzettin Paşa dedi ki: ‘Buraya vali olarak Ali Cemal atanacak. Dersimlilerin bütün isteklerini yerine getireceğiz. Mustafa Kemal; bütün aşiretleri selamlamak için beni görevlendirdi.’
Sonrasında 2000 Dersimli yoksul aileye Elazığ ovasında arazi verildi. Elazığ Garnizonu’nda balo düzenlendi. Baloda Dersimliler, ‘Şah, Şah!’ haykırışları ile semah döndüler ki cumhuriyetçi Diyap Ağa da bunların içindeydi. Bu heyetin isteğine uygun olarak Kemal Atatürk bir af çıkarttı ve sürgünler yerlerine döndüler.
1927’de Ağrı bölgesinde bir Kürtçü ayaklanma daha oldu. Bunlar için 1928 yılında yeni bir af daha çıkartıldı. Cumhuriyet hükümetinin bu barışçı politikasına Koçan aşiret reisi Seyithan Ağa ile dinsel liderliği önde olan Seyit Rıza karşı çıkıyordu. İşte, Dersim’de felakete yol açan iki temel odak Koçanlar ile Seyit Rıza’dır.
+++
Oktay Ekşi / Hürriyet
Aleviler Cumhuriyet’in taşıyıcı sütunları
Dışarıdan Avrupa Birliği, içeriden özellikle bugünkü siyasi iktidar, el ele verdiler. Türkiye’nin bütünlüğünü koruyan ne kadar kurum varsa, üstüne gittiler. Ne kadar kavram varsa, çürütmek için kampanya açtılar. Bu ulusun mensubu olmaktan mutluluk duyan insanları, “Uyuma! Sen aslında Türk değilsin” türü tahriklerle -ve para desteği verip yayın yaptırarak- kışkırttılar.
Son olarak da Alevilerin adının hiç geçmediği, onların hiçbir şekilde eleştirilmediği bir siyasi konuşmayı istismara başladılar.
Alevilerin sadece “demokrasi tarihimiz” içindeki yerleri değil, Kurtuluş Savaşımız ve Devrimler Türkiye’si dönemindeki tutumları da onların “akıl ve iz’anla” hareket ettiklerini göstermektedir. Nitekim Aleviler, Türkiye’nin uluslaşma sürecinin belki de en önemli
unsurudur.
O nedenle Atatürk Cumhuriyeti’nin bu güne kadar en önemli ve en güçlü taşıyıcı sütunlarından birinin Aleviler olduğunu görmek gerekir.
+++
Ah, bir de böyle
aç gözlü olmasalar...
Ne muhteşem bir aile şu Unakıtan ailesi.
Doğrusunu söylemek gerekirse, bu kadar açgözlü bir görüntü vermeseler Unakıtan ailesini sempatik bulduğumu söyleyeceğim.
Yıllar önceydi. AKP yeni iktidardı. “Kemal Abi” de Maliye Bakanı.
Hala dillerde dolanan “mısır yolsuzluğunu” yazdım.
Mısır ithalatı yasaklanmış, ithalat yasağında hemen önce Unakıtan’ın oğlu Abdullah son büyük ithalatı yapmış, büyük para kazanmıştı.
Kıyamet koptu.
Ahsen Unakıtan’ı o günlerde tanıdım ilk. Bir gün telefonum çaldı ve Ahsen Hanım, oğlunun ne kadar iyi bir çocuk, kocasının ne kadar mükemmel bir insan olduğunu anlattı uzun uzun.
Sonra da Kemal Unakıtan’la tanıştık. Başbakan Erdoğan’la bir seyahat dönüşüydü havaalanında gördük “Kemal Abi” yi. “Kemal Bey, Fatih Bey’in iddialarına yalan diyorsunuz. Hadi buyrun konuşun” dedi.
Pek birşey konuşmadık. Kemal Bey, homur homur birşeyler söyleyip uzaklaştı.
Sonra bu aileyle ilgili iddialar birbirini kovaladı.
Telsim satışı öncesi kızının ziyaretler... Babanın özelleştirdiği limanlara oğlunun güvenlik sistemleri satması, yumurtalar ve niceleri...
Sonra gözden düştüler ve haklarında haber yapılmaz oldu.
Uzun bir sessizlikten sonra Unakıtanlar’dan Ahsen Hanım yine gündemde.
Yanlış uçağa binip yanlış yere gidince THY’ye çok kızmış.
“Bu hatayı bir şartla affederim” demiş ve “ömrünün sonuna kadar kendisi ve ailesi için ” THY’den bedava bilet “ talep etmiş.
Duyunca inanamadım. Ahsen Unakıtan’ı görünce 110 kadar saymasını isteyeceğim.
Benim tahminime göre bu aile sayı sayarken 99’dan 101’e atlıyordur.
Fatih Altaylı / HaberTurk
+++
GÜNÜN SORUSU
Önceki günkü memur eyleminde göstericileri coplatan emniyet yöneticileri, bir gün önce aynı caddelerde yasa dışı gösteri yapan ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni protesto eden göstericilere karşı son derece kibardı...
Yasalar, sadece hükümeti eleştirenlere karşı mı geçerli?
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
Bayram dileği
Kurban kesmeyip, çocuk okutana, kurban kesip, fakir fukaraya dağıtana ne mutlu... Komşulara hava atmak için kurban kesip, o kurbanı kendi buzdolabına istifleyenlerin ise, o kurban rüyasına girsin inşallah...
Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++
Bugüne ne zaman geleceğiz?
Bundan on yıl önceki andıç olaylarını hemen her gün bir gazeteci arkadaşımız yazıyor...
On yıl önce askeriye, beğenmediği gazetecileri baskıyla işten attırmıştı..
Dün kötü şeyler oldu...
Bugün durum nasıl...
Bahar Feyzan’ın öyküsünü duymuş olmalısınız...
Milliyet’te kendisiyle yapılan röportajda ”Kolonya kokusundan hoşlanmıyorum“ demiş.
Meğer ”kolonya kokulu“ Fehmi Koru’ya takılan bir admış.
Bu yüzden Kanal 24’teki işinden atıldı.
Kimler mi attı?
Her gün ekrandan demokrasi dersi veren yiğitler...
Bu arada piyasada uzunca süredir ”tasfiye edilecek gazeteciler listesi“ dolaşıyor.
Doğan grubuna ağır para cezaları yazılıyor.
İşverene: ”Sen iktidarın sevmediği yazarları atarsan problem kalmaz“ mesajı gönderiliyor.
Baskının en aşağılık biçimleri uygulanıyor.
Ama akıllar hâlâ 10 yıl önceki askeriye andıcında.
Bugüne ne zaman geleceğiz?!
Melih Aşık / Milliyet
+++
Dönekliğin aradan pırtlama çabası
İlgi çekmeyen muhtarın çirkin kızı, kendinden söz ettirmek için gidip çeşmeye işerdi. Tüm köy aylarca ondan söz ederdi.
Bir zaman sonra unutulduğunu, adının konuşulmadığını görünce yine doğru çeşmeye...
Ve köylü yeniden başlardı; muhtarın kızını konuışmaya...
O tartışmalarda izlediklerinizin çoğunun, başka türlü kendilerinden söz ettirmeleri olanaksızdır.
Sığ ve yeteneksizler...
Çoğu tam tersi ideolojilerden döne döne oralara kadar geldiler; ikiyüzlü ve dönekler...
Atatürk’e saldırmayı, Türk ordusunu aşağılamayı, cumhuriyeti
tekmelemeyi “aydın ve demokrat” olmak
sanıyorlar.
Koca İslam dünyasının son yüz yılda kazandığı tek onurlu savaşı ve sonrasında kurulan “Türkiye Cumhuriyeti” ni “diktatörlük” sayıyorlar.
“Türk” kelimesine kzıyorlar...
Bayrak sallayana “faşist” diyorlar....
(.......)
Söyler misiniz; ne zamandan beri kalpaklı Atatürk başlı bayrak sallamak kabahat?..
İzmir’de kadınların evlerden Atatürk başlı bayrak sarkıtmaları nasıl “suç” olabilir?..
İçini bilmeden bir “açılım” lafını altı ay tartışmak ve desteklemek ahmaklık olmaz da... Habur kapısında yaşananları gözle görüp tepki göstermek nasıl “geri kafalılık” sayılabilir?..
Ben anlıyorum aslında; muhtarın kızı hesabıdır o...
Yeteneksizliğin var olma cinliğidir...
Döneklikle kaybedilmiş kimliğin, kişiliğin, bir yolunu bulup aradan pırtlama çabasıdır...
Aykırı-sivri-densiz-saygısız laflar edip, bir şekilde kendini hatırlatma girişimidir bu:
Hani çeşmeye işemek gibi...
Bekir Coşkun / HaberTurk
+++
Başına Türk düşsün emi
Güney Afrika’dan yazan Dr. Bilge Kacar, Cengiz Çandar’ın “diğer hepsi Ergenekon oyununun içinde” diyerek sadece “Kürtlerin, dindarların, solcuların, Alevilerin ve Radikal okurlarının” bayramını kutlamasına çok alınmış (!)
“Türklere kutlama yok! Sanki Türkiye’de Türk yok...” diye sitem ediyor Kacar ve ekliyor “Cengiz mübarek günde başına Türk düşşün inşallah...” Bunun halk arasında yaygın kullanılan bir ifade biçimi olduğunu belirtelim de, “Başıma Türk düşmesi suretiyle imhamı öngören bir suikast planladılar” diye yazmasın yarın...
+++
MİNİ YORUM
Bayramda okur polemik arası
Medya Polemik için “bayram stratejisi” oluşturan bir dostum aradı dün; “Taha amcalarla uğraşma sakın” dedi. “Polemiğe ara” mesajı verdi. Anladım bu iş böyle olmayacak. Çünkü kafamda, medyanın çok bilmişlerinin “sosyal demokrattan milliyetçi mi olur”, “ulusalcıdan solcu mu olur” ahkamlarına karşı yeni bir “fikir taarruzu planı” sayfaya dökülmeyi bekliyor. Dayanamaz yazarım, bayramın bütün manevi atmosferini bozarım. Neme lazım; iki günlüğüne sayfa yine size emanet; kalp kırarsanız günahı boynunuza artık....