Onurlu tutsaklık (!)
Dün de yazdım; TBMM Başkanı’nın (yahut TBMM Başkanı’nı ‘paravan’ olarak kullanmak isteyen siyasi iktidarın) o teklifi, “Engin Alan’ın yüzü suyu hürmetine” hazırladığına kimse inandıramaz beni.
“Engin Alan teklifi” çok şık, çok makbul bir ambalaj olmuş; ama daha çok Sebahat Tuncel teklifidir bu aslında! (Hükümleri kesinleştiği gün Balbay ve Haberal teklifi de olacaktır ama tek başına onlar için de seferberlik başlatmış olacağına ihtimal vermem iktidarın...) Tıpkı 12 Eylül referandumu öncesinde olduğu gibi son dakikaya kadar “düşman kardeşler”i oynayıp sandıktan birlikte “cöööö” yapmaya hazırlandıklarını sağır sultanın bildiği “Ver özerkliği, al Çankaya’yı” ittifakı öncesi “teminat” teklifidir;
“Tuncel’i yedirtmeyeceğiz” garantisidir!
***
“12 Haziran 2011 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimlerinde milletvekili seçilenlerden...” diye başlıyor olması göz boyamadan başka bir şey değildir. Yarın öbür gün biri çıkar, “Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı” der, kapsamı genişletir... 2015’te daha kaç PKK’lı girecek TBMM’ye, kaç Hizbullahçı, kaç El Nusra’cı -mesela-; biliyor muyuz bunu... Haydi ayıkla sonra pirincin taşını.
***
Bir yıl sonra ne olacak peki?
4 yıldır maruz kaldığı haksızlığı, hukuksuzluğu, zulmü “izleyen” TBMM, hani o birbirlerinin gözlerini oyan, yumruk, tekme, tokat, küfür, hakaret diliyle iletişim kuran diyaloğa, uzlaşmaya son derece açık(!) milletvekillerimiz kalan 1 yıllık zamanı doğru kullanıp kalıcı çözüm bulacakmış! Kargalar bile güler buna!
Velev ki evdeki hesap çarşıya uymadı... “Hadi bakalım infaz zamanı” mı diyeceksiniz Engin Alan’a?
***
Bir de gevrek, pişkin, gevşek bir üslupla “hükümlü” mazeretiyle geliyorsunuz ya;
Hükümlü müydü Engin Alan milletvekili seçildiği gün?
Haziran 2011’den Yargıtay kararının açıklandığı Ekim 2013’e kadar armut mu topluyordu vicdanınız?
***
Bütün bu sorularım, kaygılarım, ülkem adına korkularım saklı kalmak kaydıyla;
Hadi iktidarı anlarım...
Paraleli, yamuğu, köşesi olmayanı; yuvarlağı anlarım...
Ya biz?
Biz neden, “mahkumiyetinin devamına” diyoruz adı her anıldığında!
“Boyun eğmiyor...”, “kendisini pazarlık malzemesi yapmıyor”, “dik duruyor”...
Hepsi doğru, hepsi tamam da...
Niye bu yük tek başına Engin Alan’ın omuzlarında?
“Onurlu tutsaklığa” mahkum etmek değil mi bizim bu güya alkışlarımız, takdirlerimiz, gurur duymalarımız da?
Dün bombayı patlattılar;
“Özerklik”te anlaşmışlar!
Bu onursuzluğu, alçaklığı, hainliği engelleyemeyen, taraflarını hukuken cezalandıramayan, siyaseten tarihe gömemeyen Engin Alan mı?
Hani lafa gelince “Asker tabii savaşacak dağlarda... Ne kahramanlığı, işi bu, maaş alıyor bunun için” filan diyoruz ya!
O işini yaptı; güneydoğudan da, sınır ötesi operasyondan da, çatışmadan da kaçmadı, askerliğin gereği neyse yerine getirdi; maaşını da, rütbelerini de hak etti; hesaba vursanız vereceği yoktur da alacaklı çıkar belki!
Milletvekilleri “hayrına” mı oturuyor orada; “irademizi temsil” için maaş almıyor mu onlar da? Onların da “işi” değil mi yerine getirmek “irademiz”in gereğini?
Savaş kararı almaya yetkisi var TBMM’nin, savaşacak askerlerinin prangalarını çözmeye yok öyle mi!
Sayısal tablo bağlıyormuş ellerini!
Engin Alan’ın başında bulunduğu Özel Kuvvetler, 1997’de Kuzey Irak’a girdiğinde, Amerika, Fransa, İtalya, Hollanda, Almanya dahil PKK’ya arka çıkan “Çekiç Güç” orduları karşılarına dikildiğinde, “sayımız yetersiz, erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır” mı dedi!
Alan, PKK’yla mücadelede üzerine düşeni yaptı; yapamayanlar belli. İlla biri ödeyecekse “siyasetin PKK’ya teslim olması”nın bedelini, Alan, Sincan’da olması gereken son kişi!
“Ne olacak memleketin hali” diye düşünmekten gerçekten uykuları kaçan küçük bir grup milletvekilini tenzih ederek söylüyorum;
Benim teklifim net, madem “rehin” lazım “pazarlıkçılara”:
Alan çıksın, “işini yapamayan” milletvekilleri girsin içeri!
Madem bu kadar kutsuyorlar “onurlu tutsaklığı”; biraz da onlar onurlansın, ne var yani!