'Onlar bizim çocuklarımız!'
Seni bölmeye çalışan, bu hedef doğrultusunda kan döken biri, birileri, üzerinde çıksa da, bu Türkiye Cumhuriyeti kimliğini taşımak istemediği için dağa çıkan biri, senin kardeşin, senden biri olabilir mi?
Nerede bir terör eylemi, çatışma, ölüm konuşulsa, neredeyse herkes ve hep bir ağızdan, barış ve kardeşlikten bahsediyor. DTP’lisi de, PKK’lısı da, olmayanı da hatta tamamen karşı olanı da.
Barış ve kardeşlik. Çok sade, çok güzel ve birbirini en iyi tamamlayan iki kelime. Biri dendiğinde, hemen diğeri de akla geliyor, hiç düşünmeden, gayri iradi, otomatik olarak. Belki de bu nedenle, gerekli ve hak ettiği ehemmiyet verilemiyor bu iki kelimeye.
Bu iki kelimeye son dönemde bir söylem daha eklendi. “Onlar da bizim çocuklarımız” . Bu söylem, ölen veya dağdaki eli silahlı PKK’lılar için söyleniyor.
Bu söylemi son olarak, daha önce de çok kereler çeşitli ortamlarda ifade ettiğini belirten ünlü yönetmen Sinan Çetin de dile getirdi, hem de TBMM’de.
TBMM’deki bir sergi açılışında konuşma yapan Sinan Çetin, PKK’ya karşı verilen mücadele ile ilgili olarak; “Biz kendi topraklarımızı bombalıyoruz, kendi çocuklarımızı öldürüyoruz. Ölenlerin üzerinden Türkiye Cumhuriyeti kimliği çıkıyor” demiş. Hem de bunu, yabancı bir dostuna söylediğini, dostunun bu duruma şaşırdığını, anlam veremediğini de ekleyerek.
Düşmana hiç gerek yok
Ya çok safsınız, ya da herkesi saf sanıyorsunuz, ikisinden biri. Ama düşmana gerek yok, bu kesin.
Doğru ya, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, uçaklarını kaldırıyor, kendi topraklarındaki şehirleri, köyleri, mezraları, yerleşim birimlerini rast gele ve keyfi olarak bombalıyor, sonra bir bakıyor ki, ölenlerin tamamı T.C. vatandaşı ve bunlar bizim çocuklarımız! Hayret ediyor, gözlerine inanamıyor ve ne yazık ki artık iş işten geçmiş oluyor! Bu durum, yaklaşık 25 yıldır böyle devam ediyor! Ölen PKK’lıların cebinden “mazlum T.C. kimliği” çıkıyor, şehit olan askerin cebinden ise, muhtemelen “zalim T.C. kimliği” !
İnsanın inanası gelmiyor. Bugüne kadar nerede yaşadınız, nerede nefes aldınız, fanusta mıydınız, uzaydan mı geldiniz! Yok yok, bu sadece saflık olamaz, bu başka bir şey, dilim varmıyor ama, yoksa siz !!!
25 yıldır devam eden bu savaş nedeniyle kırk bin insan öldü, hayatını kaybetti. Bu bir rüya değil, masal hiç değil, yaşanan bir gerçek. Bu, gerçek manada adı bir türlü konamasa da, resmen bir savaş.
Öcalan buyurdu, dedi ki; “Bölmekten vazgeçtim”. Sadece bu cümle bile tek başına her şeyi apaçık anlatıyor aslında.
Bu cümleyi sırf, saflar, herkesi saf sanan bazı uyanıklar, at gözlüklüler ve küçük beyinliler için, aslında hiç gerek olmadığı halde biraz açmak, biraz anlatmak, biraz açıklamak, illaki gerekiyor anlaşılan.
Bölücülüğün itirafı
“Bölmekten vazgeçtim” diyor adam...
Yani, “Ben seni bölmek için, ülkeyi bölmek için bunca yıl savaştım, savaştırdım, kan döktüm” diyor adam, açıkça. Ne zaman diyor bunu; 99’da yakalandıktan çok sonra, 10 yıl sonra, 2009’da.
Peki, sen kimsin kardeşim; PKK.
PKK kim; ülkeyi bölmeye çalışan.
Böldürmemeye çalışan kim; T.C.Devleti.
Bölünmeye çalışılan ülke neresi; Türkiye.
Sonuç; seni bölmeye çalışan, bu hedef doğrultusunda kan döken biri, birileri, üzerinde çıksa da, bu T.C. kimliğini taşımak istemediği için dağa çıkan biri, senin kardeşin, senden biri, senin vatandaşın olabilir mi?
Olabilir mi!!!
Hayır, bu kadar da saf olamazsınız! O halde siz, ne yazık ki başka söz kalmıyor, saf değil, saflığın çok ötesinde, çok farklı ve çok başka bir şey olmalısınız. Yoksa siz!!!
* Sabahattin Talu
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Başbakan Erdoğan: Bu iktidar döneminde olduğu kadar kimse mafyayla mücadele etmedi. Mafyayla mücadelemiz birilerini rahatsız etse de sürecek.
Haber: “AKPli belediye başkanı işçiyi bacağından vurdu!”
* Engin Balım
++++++
Kozmik satranç tahtası
“Satranç bilir misiniz?” “Bilmem” diyorsanız, öğrenmenizi tavsiye ederim. İlginç bir oyundur. Biri ak, biri kara sekize, sekiz köşeli altmış dört kareli bir alanda oynanır. Oyun rakip ŞAH’ı etkisiz kılmak üzerine kuruludur. Önde sekiz adet Piyon şaha siper olurken; Arka tarafta soluna Kale, At, Subay ve Veziri alan Şah, sağına da başka bir Subay, At ve Kaleyi alıp, onlar tarafından korunarak saltanat sürmektedir. Rakip; Karşı tarafta aynı yapıdadır. Oyunda iki gurup taş vardır. Ben aksam, ak taşları almışsam, siz karasınızdır. Size ak taş düşmüşse, ben karayımdır. Oyuna Ak başlar, Kara peşinden hamle yapar.
Şimdi gelelim taşların durumuna. Piyonlar, ilk hamlede isterlerse öne doğru iki kare birden hareket edebilir. Bir kare önlerindeki sağ veya sol taraftaki rakiplerine sağ veya sol omuz atarak etkisiz kılarlar, onların oturduğu kareye otururlar. İleri doğru atacakları ikinci adımları tektir. Kendi arkadaşlarını geçemezler.
Geri dönemezler, yani ricat edemezler.
Piyonlardan vazgeçemezler
Piyon deyip geçmeyin piyonlar oyunda pek fazla hareket sahasına sahip olmasalar da önemli görevler ifa ederler. Oynayan kişinin veya suflörünün becerisine göre vezirlik makamına kadar da yükselebilirler. O nedenle..., feda edilmezler ve yeri geldiğinde en iyi şekilde kullanılırlar. Oyunda en önemli mevki Şah’tır. Şah hedeftir. Geri kalan on beş taş şahı korumakla görevlidir. Şahlar, hareket alanları varsa bulunduğu mevkiden her tarafa birer kare ileri geri sağa ve sola hareket ederler. Daha fazla gidemezler. Bulunduğu alanda rakipleri varsa isterlerse yiyerek saf dışı bırakabilir, onların oturduğu kareye otururlar. Vezir en fazla hareket serbestisi olan taştır. Sağa sola, öne ve arkaya, çaprazlara hareket edebilirler. Hareket alanları kendi elemanlarının bulunduğu karenin arkasında biter. Hedef rakip taş ise, o taşın oturduğu kareye oturur. Subaylar, çaprazlara hareket eden taşlardır. Kendi taşlarının önüne geçemezler. Etkisiz kıldıkları taşların karelerine otururlar. Atlar, ters (L) şeklinde hareket ederler Oturacakları kare iki ileri, bir sağ veya bir soldaki karedir. Kaleler ise öne ve yana müsait pozisyonlara göre hareket edebilen taşlardır. Bu oyun insan oğlunun, aklını çalıştırması düşünmesi ve tedbir alması, çare üretmesi, kısacası strateji ve aksiyon oyunudur. Oyunu öğrendiniz. Aksanız hadi bakalım şimdi sürün piyonu öne. Sürdünüz mü?
* A. Salih Demiröz
++++++
GÜNÜN SORUSU
Askerin karşı çıktığı ama AKP’nin haince hazırladığı yasa tasarısına göre Polis de istediği ağır askeri silahı ithal etme izni alabilecekmiş. Peki bunun aynısı nerede yaşanmış?
Lime lime edilen Yugoslavya’da..
* Bülent Uluçer
++++++
Ağızlarından çıkanı duymuyorlar
Bu adamlar ya konuşmasını
bilmiyor!..
Ya da azgın ve hain bir planın sarmalındayız!..
Ya ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor, ya da isteyerek, kafa karışıklığı yaratıp, gizli planlarını azgınca uygulamaya sokuyorlar.
Bir anlatım yeteneğinden
mi yoksunlar; yoksa söylediklerinin doğuracağı sonuçları idraktan mı
yoksunlar!?..
Yoksa idraktan yoksun olan biziz de haksız yere mi suçluyoruz onları?
Bülent Arınç çıkıyor; ve diyor ki: Gözaltları çöktü, ne hallere düştü Civanım! Güya hizmetten yorgun düşmüş, çökmüş civanı!..
Yorulacak da, uykusuz da kalacak. Ülkede kaybolan deveden sorumlu olan o.
Civanınızın bu halleri sizi çok üzdüyse, alın civanınızı başımızdan, sizin olsun!..
Aldı sözü Dengir Mir: Kapatılan DTP’yi ziyarete gitmiş... Gider .
Geçmiş olsun demiş.
Der.
Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar.
Akıl vermiş Dengir Bey, Meclisten çekilmeyin, kazandığınız mevzileri kaybedersiniz! (Aynen kendi ifadesi...)
İşte takıldığımız nokta bu... Mevzii kaybetmek!..
Bay Hüseyin Çelik.
1993’deki 33 erin şehit edilmisi gibi; Tokat’daki 7 erin şehadeti de TSK’lı Ergenekonun işi...
-Kanıtın nedir?
TSK’nın bu denli yıpratılması
hainden ve düşmandan başka kimin işine yarar?
Bu da, Ülkemi pazarlamakla mükellefim diyerek en açık itirafı en açık biçimde çekinmeden ortaya koyabilen RTE’den...
Tokat saldırısını 3 gün sonra PKK’nın üstlenmesi üzerine, Amerika’dan dönen RTE’nin, ayağının tozuyla verdiği demeç:
“PKK’nın üstlenmesi söz konusu ama, gerçeği bu mudur? PKK üstlendi diye bu budur türünde bir yaklaşım doğru değil!..”
PKK’nın itirafına rağmen, bu korumacılık niye? Kime? Kimin adına?
Bu da aynı konuda yandaş basından bir örnek: (Yeni Şafak, Yasin Aktay, 12 Aralık 2009)
“PKK, münasebetsiz bir eylemi sadece üstlenmiştir. Eylemi, kendisinin yapmış olduğu kanıtlanmamıştır.”
Ehhh!... Pes doğrusu!.. ...Söylem birliği dediğin bukadar olur!
* Halil Arık
++++++
Yan Benim İçin
Gönül çekme beni aşk ateşine
Bir fedekarlık yap yan benim için
Bana sokulmadan takıl peşine
Bir fedekarlık yap yan benim için
Biliyorum sevgi sevda getirir
İnsanı bir başka tada getirir
Ya aksiseda ya seda getirir
Bir fedekarlık yap yan benim için
Dayanılmaz hazla yürek yıpranır
Kurtulmaya bir yol çare aranır
Kimbilir kim kime nasıl yaranır
Bir fedekarlık yap yan benim için
Günbegün insanı zaman korkutur
İşine gelmezsen ferman okutur
Neşenin yerine elem dokutur
Bir fedekarlık yap yan benim için
* Engin Namlı
++++++
Ona ‘dinsiz’ diyenlere...
Bu günlerde de herkes bir kurtarıcı bekliyor evet ve bu beklenti için ortaya atlamış yalancı peygamberler yalancı mehdiler de kendileri dini otorite ya(!) istediklerini dinsiz ilan edebiliyorlar. Arkalarından sürükledikleri kitleler de kayıtsız şartsız itaatleri gereği, liderlerinin aforoz ettiği insanlara acımasızca saldırıda bulunuyorlar. Allah’ın kurtulmamıza vesile kıldığı Mustafa Kemal’e iftira atıyor, denmedik söz yapılmadık hakaret bırakmıyorlar. Müslümanım deyip Gazi Paşa’yı dinsizlikle itham ediyorlar. Dedim ya Allah insanların dualarına karşılık vermek için vesileler yaratır. Biz de kurtarıcımız Mustafa Kemal için çok dua ettik. Bunca duaya karşılık Yaratanımız cevap vermez mi? Elbette verir ve vesileler yaratır. Peki nedir Mustafa Kemal’in kurtuluş vesilesi? Sizsiniz. Yalancı peygamberler yalancı Mesihlerin peşinden gidip de Mustafa Kemal’in arkasından söylenmedik yalan bırakmayıp ona iftira edenler! Sizsiniz! Ufak yada büyük günahlarını Gazi Paşa’nın, onları saptıranlarla beraber Kıyamet günü sırtlanacak olanlar!
* Necdet Cansız
++++++
Kalitesizliği de onlar seçti
Ben bir öğretmenim. Okulda Cem Yılmaz konusu açıldı geçen haftalarda. Size yemin ederim en aklı başında bayanlar dediğim
karşı cins çalışma arkadaşlarım beni şoke etti.
Güzel ve en önemlisi kaliteli esprinin belden aşağı olmayan espri olduğu gerçeğini, nitelikli güldürü ustasının ülkemizde az oluşundan dolayı onun çok abartıldığı, medya ile çok iyi çıkar ilişkisi olduğunu, iyi esprininin aynı zamanda bir ahlaki değer taşıması gerektiğini açıklamaya çalıştım ama...
O kadar seviyesiz basit bayağı sözler söylemeye başladılar ki aklım durdu.
Eee argo konuşan, felaket ahlaki bozuklukta beyne sahip olan, ruhsal açıdan tehlike durumu gösteren şahıslardan kanun koyucuyu kimler seçti?
İşte bunlar..
* Y.E.D.
++++++
Veryansın
Bu süreç yanan ateşi körüklüyor,
Ülkemizi kaosa sürüklüyor.
Bilmiyorum bunlar nerelere
kuklalık yapıyor,
TSK bizim canımız, şerefimiz, şanımız.
Gerekirse vatan müdafasında
hepimiz varız.
Mehmetçiklerimizi, vatanımızı
küçük görüyorlar.
* Ahmet Faik Erbil
++++++
MİNİ YORUM
Vezir parmağı ile ahlak yapılandırması
İktidarlılarımız, “erotik” isimleri olan geleneksel tatlılarımızın adlarının da değiştirilmesini öngören bir kanun tasarısı üzerinde çalışıyormuş. Buna göre vezir parmağı, dilber dudağı, hanım göbeği gibi “ahlakımızı bozucu” isimlerin kökünü kazıyıp, toplumun namusunu kurtaracakmış. Her Allah’ın günü akıl sağlığımızı taciz eden iktidar vezirlerinin parmağı ne olacak? Onları da kökünden koparacak mısınız?