Öngöremiyoruz, yönetemiyoruz, batıyoruz...
Dolar 5 TL'yi geçti, Avro 6 TL'ye dayandı, hacizler iflaslar şirket kapatmaları arttı, yoksulluk arttı, enflasyon yeniden canavarlaştı, zamlar rekor seviyelerde, Türkiye'nin dış krediye hem de oldukça yüksek miktarda acil ihtiyacı var, gittikçe derinleşen bir ekonomik krizi yaşıyoruz.
Evet, "Batıyoruz" dendiğinde ilk akla gelen devletin ve milletin güvenliğiyle yakından ilgili ekonomik krizi hatırlatsa da bugünkü yazımızda başka bir tehdide dikkat çekmek istiyorum. Türkiye'de hem devletin kurumlarının hem de insanlarımızın bir türlü gündeme almak, görmek, kavramak, anlamak istemediği bir tehdidi.
Allah'ım, yardım et batıyoruz
"Marmara'da bu yıl Temmuz ayında son 13 yılın yağış rekoru kırıldı... Bir saatte bir aylık yağış düştü... Sel istinat duvarını yıktı... Sokaklar sele teslim, sel araçları sürükledi... Heyelan nedeniyle toprak altında kalan 9 kişi tüm aramalara rağmen bulunamadı... Aşırı sıcaklar can alıyor... Dereler kurudu, barajlarda su seviyesi kritik seviyenin altında...".
Bu tür haberleri son dönemde sıkça duyar olduk. Duyuyoruz ama yine standart açıklamalarla "yaralar sarıldı" haberleri ile konu kapanıp bir başka felaket haberine geçiyoruz.
Son olarak Rize'de merkeze bağlı Muradiye beldesinde yaşanan sel felaketinde belediye başkanının "Allah'ım yardım et batıyoruz" sözleri medyaya yansıdı. Bu sözlerin karşı karşıya olduğumuz tehdidin büyüklüğünü göstermesi, tehdidin öngörülmesine katkı sağlamasını umut ediyorum.
İklim değişikliği millî güvenlik sorunudur!
Bugün bırakın Anadolu'daki herhangi bir şehir, kasaba, köy, belde ve kırsal alanda büyük şehirlerin merkezlerinde bile benzer sorunları fazlasıyla yaşıyoruz. Ankara'da yaşayan birisi olarak artık hava durumunu yakından takip etmek zorundayım. Yağışlı günlerde ailemi, örneğin ölüm tuzaklarına dönüşen alt geçitlere girilmemesi, sokaklara çıkılmaması için uyarmak zorundayım.
Türkiye'de şimdilerde sel, heyelan gibi olaylar gündemde ama örneğin İran ve Irak'ta kuraklık ve susuzluk halkı sokaklara dökmüş durumda. Kuraklık ve susuzluğun yol açacağı diğer bir sorun elektrik kesintisi. Elektriksiz bir yaşamı hayal edebiliyor musunuz? Kuraklık, susuzluk da aşırı yağış, sel gibi iklim değişikliğinin yarattığı sorunlardır.
İklim değişikliği en az 25 yıldır ABD ve Batılı ülkeler, NATO-BM gibi uluslararası örgütlerin gündeminde. ABD ve NATO'nun güvenlik politika ve stratejilerinde iklim değişikliği tehditler listesinin üst sıralarında yer alıyor. Pentagon iklim değişikliğinin silahlı kuvvetlerin görev şartlarını zorlaştıracağını görüp, asli görevlerini yapabilmesi ve iklim değişikliğinin yarattığı kriz/sorunlara destek sağlanabilmesi için gerekli stratejileri belirliyor.
Dünya Ekonomik Forumu'nun her yıl Davos'taki toplantılar sürecinde yayınladığı yıllık küresel risk raporlarında, iklim değişikliğinden kaynaklanan riskler hem gerçekleşmesi hem de etkileri sıralamasında en üst sırada. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Kyoto Protokolü gibi uluslararası arenada da iklim değişikliğinin yol açabileceği risk/tehditler ele alınıyor.
Türkiye de iklim değişikliğiyle ilgili söz konusu uluslararası etkinliklere, sözleşmelere iştirak etmektedir. Ancak görünen o ki iklim değişikliğinin gittikçe büyüyen bir tehdit olduğu kavranamamış, ulusal gündemimize alınamamış, politika ve strateji dokümanlarımıza sokulamamıştır.
İklim değişikliğinin neden olduğu/olacağı risklerin/tehditlerin konuşulduğu Millî Güvenlik Kurulu toplantısı yapıldı mı acaba? Toplantılar sonrasında yapılan açıklamalara bakılırsa, hayır.
Herhangi bir güvenlik politika ve strateji dokümanımızda iklim değişikliğiyle ilgili bir paragraf var mı? TSK, AFAD ve diğer kurumların iklim değişikliği tehdidine karşı nasıl hazırlıkları var, var mı? İklim değişikliği bağlamında ilgili Bakanlıkların, Belediyelerin şehir planlaması ve yapılaşmasında mutlaka dikkate alması gereken yasal düzenlemeler yapıldı mı?
Yapılmadığını anlıyoruz ve örneğin aşırı yağış sonrasındaki sel felaketleri, duvar/bina çökmeleri sadece kişiler üzerinden ve münferit olaylar olarak ele alınıp kenara bırakılıyor.
Birkaç yıl önce çocuğumun okul ödevine yardım ederken dünyanın 2020'lerde 20 yıllık bir mini buzul çağına gireceğini, bunun aşırı yağışlar ve kuraklık şeklinde etkisini göstereceğini görmüştüm.
Basit bir okul ödevinde bile bu riskler önümüze çıkmışken kurumlarımız buna ne kadar vakıf? Gelişmiş ülkeler onlarca yıldır yapıyorken biz iklim değişikliğini millî güvenlik sorunu olarak ele almaya ne zaman başlayacağız? "BATIYORUZ" çığlıkları "BATTIK" olmadan Türkiye'yi yönetenler bu konuya acil el atmalı. Aksi halde öngöremeyiz, yönetemeyiz, batarız.