Öncesi ve sonrasıyla Libya örneği...
2011'de "Arap Baharı"nın rüzgârıyla Kaddafi iktidarına karşı silahlı isyan başladı. Sonra Türkiye'nin de içinde yer aldığı, BMGK kararına dayanarak, NATO'nun desteğiyle Kaddafi devrilerek acı bir şekilde öldürüldü. Aradan geçen 9 yıla rağmen ülkede durulma olmamış, aksine bir tarafta General Hafter öncülüğünde Libya Ulusal Ordusu, diğer tarafta ise Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında başlayan hâkimiyet mücadelesi bütün şiddetiyle devam etmektedir. Türkiye, Ulusal Mutabakat Hükümeti (İhvan)'nin yanında yer almak için bölgeye askeri yardım için harekete geçerek, bir ölçüde iç savaşa katılmış oldu.
Bu siyaset bize yabancı değildir. Nitekim benzerlerini, 1991 Körfez Savaşı ile 2003'de Irak'ın işgalinde ve Irak'taki gibi 2011'de Suriye'de federasyon rejimi açısından ABD'nin yanında yer aldık. Farklı da olsa, 2011'de Mursi (İhvan)'yi iktidara getiren Mısır olaylarında da yaşadık.
Milli Düşünce Genel Merkezi'nin 30 Mart 2011'de düzenlediği 1. Körfez Savaşı ve Sonrası Türkiye konulu konferansta dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut, çok açık konuştu. Ülkemizi yöneten zihniyetler açısından benzerlikler gün ışığına çıktı. Bunları üslubuna dokunmadan özetlemeye çalışalım:
Saddam Kuveyt'i işgal etti. BMGK, bu işgali kaldırmak için güçle müdahale ve ambargo kararı aldı. Biz Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattını, bir talep olmadan kapattık. Ayrıca BMGK kararlarına uyduk. Rahmetli Özal o zaman kamuoyuna, gazeteciler ile olan konuşmalarında veya bazı milletvekili arkadaşlarla yaptığı sohbetlerde, "işte biz de bir asker göndersek masaya otururuz şeklinde." Buna benzer mesajlar veriyordu. Ve sonra da dendi ki "Özal'ın bir takım düşünceleri vardı. Ama o düşüncelere Başbakan ve Genelkurmay Başkanı mani oldu. Onlar, ona ayak uyduramadı." Diye. "Hakikaten Özal bir askeri müdahale yapmamızı istiyor muydu? Yani, işte "bizde bir miktar askerle girelim" diye ve hatta Musul ve Kerkük hususunda şöyle bir kazanım elde ederiz diye bir isteği var mıydı? İstek olabilir de. Sonra şöyle diyelim, tek başına o karar verecek durumda değil. Neticede bir hükumet bir başbakan bir meclis vardı. Ama bunu MGK'da da söyleyebilirdi.
Yapılacak bir hareket, bir karar her şeyden evvel devletin organlarında görüşmekle mümkündür. Yoksa böyle sohbetlerde veya iki üç kişi arasında konuşularak, böyle bir şekilde karar verilemez benim inancım budur. Siz sorabilirsiniz buralarda görüşüldü mü bu konu? Hayır görüşülmedi? Biz oraya girseydik Musul, Kerkük'e girseydik. Nasıl ederdik, nasıl yapabilirdik? Sonra şöyle bir hava esti. İşte "Amerika'da bizden istiyor canım. Biz de güneyden bir cephe açalım." Gibi. ABD Dışişleri bakanı Baker geldi, dedi ki; "Bizim böyle bir talebimiz yok."
Rahmetli Özal Amerika'dan Saddam'ın devrilmesini istiyordu. Ama ABD, bilhassa Baker Dışişleri bakanı bana, "Biz bunu yapmayacağız. Asker göndermenizi, cephe açmanızı istemiyoruz; çünkü kaos olur" dedi. Evet, Özal'ın "canım Saddam'ı indirseydiniz aşağı ne olurdu? Sorusunun cevabı, Irak bugünkü gibi olurdu, bir kaos ortamı doğardı. Hâlâ doğmuş vaziyette. Zaten bu Suriye ve İran meselesi. Yalnız 36. Paralel diye bir çizgi çizildi. Saddam'ın Kürtlere müdahalesini önlemek bakımından. Aradan seneler geçti. İşte 10 sene geçti, oğul Bush zamanı ve Saddam'ı devirdiler. Peki Saddam'ı devirdiler de ne oldu, Irak'ta acaba? Hala "Amerika askerler çıkacak" dediydi Obama geldiğinde. Hala çıkamadı, çıkacağı da yok.
Sayın Başbakan Akbulut'un bahsettiği 36. Paralel konusuna, ben şu açıklığı getirdim: Özetle; 36. Paralel haritada gördüğümüz gibi düz bir çizgi değildir. Kürt aşiretlerini içine alan bir grafik eğrisidir. Yani, Süleymaniye şehri 36. Paralelin güneyinde, koruma bölgesinin dışında iken koruma bölgesinin içine alındı. Musul şehri ise 36. Paralelin kuzeyinde, yani koruma bölgesinin içinde iken dışında tutuldu. O günlerde anlayan pek olmadı, ama ABD'nin geçek niyeti ifşa oldu. Barzani ve Talabani aşiretlerini içine alan bir "Güvenli Bölge" oluşturuldu. Propaganda edildiği gibi Musul ve Kerkük'ü kurtarmak gibi bir niyetin olmadığı kesinleşti. Burada kurulacak bir bölge devletçiğinin alt yapısı hazırlandı. 2003'de de Irak'ın işgali ile IKBY kuruldu. Irak'ta Federal rejime geçildi.
SONUÇ: ABD ile beraberlik, İhvan'ın belirleyiciliği, tercihlerde ve kararlarda devlet kurumlarının dışlanması, devletin kuruluş esaslarının, geleneksel dış politika ilkelerinin ve anayasanın önemsenmemesi, ülkelerin iç çatışmalarında iştahla taraf olunması, Suriye'de çıkmaza giren siyasetimize rağmen Libya iç savaşında taraf olunması, bölgedeki Mısır, Suriye ve İsrail gibi devletlerle olumsuzlukların devam ettirilmesi, Ege'de adalarımızı alenen işgaline sessiz kalınması gibi hususlar yeni siyasetimizin omurgası yapıldı.