Önce laiklik, sonra Cumhuriyet mi vurulacak?..
Osmanlı'nın son dönemlerinde memleketi işgalcilere peşkeş çekmeye çalışan ve sonunda İngiliz gemileriyle kaçanların yarattığı tahribat henüz giderilmemişti o zamanlar...
Padişahın ve hilafetin yanısıra; geri kalmışlığın, savaş tahribatlarının ve uygar dünyaya entegrasyon sorununun etkisini sürdürdüğü bir sarsıntı ve de toparlanma dönemidir o yıllar....
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçtiğimiz günlerde durup dururken, "Belki de şimdi Türkiye'nin tekrar Anayasa'yı tartışmasının vakti gelmiştir" sözleri anımsattı işte o "kurtuluş" ve "kuruluş" yıllarını...
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ün, "Cumhuriyeti, 1921 Anayasası ruhuyla taçlandıracağız" şeklindeki sözleri ise tartışmaları yazının başındaki o döneme odakladı...
23 Nisan 1920'de açılan ilk Meclisin heyecanıyla hareketlenen devletleşme tartışmaları, rejim değişikliğinin de ilk işaretleri olarak, 1921'de, 23 maddelik kısa bir Anayasa'ya dönüşmüş ve
"Teşkilat-ı Esasiye Kanunu" olarak cumhuriyete giden yolda yerine almıştı...
1924'e kadar iki kez değişiklik içeren Türkiye'nin ilk Anayasası'nın temelinde, emperyalizmin işgalciliğine de direnen ve kararın sadece ulusta olduğuna işaret eden, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" saptaması da vardı...
Bölücü-gerici pusu!..
AKP'liler; Cumhuriyetin kuruluşunun da işareti olan 1921 Anayasası'na tam da 100 yıl sonra, 2021'in başında dikkat çekerek, yalnızca yeni bir tartışma yaratmadılar, tehlikeli bir fitili de ateşleyerek, toplumu germeye başladılar... Çünkü asıl hedefin, 83 milyonu bir arada tutan "laiklik" olduğuna ilişkin kaygıların arttığı bir dönemde başlatıldı bu vahim tartışmalar...
Unutulmasın ki; Türkiye'de, 1960 öncesindeki Menderes döneminde, "siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz" gafleti ile bağnaz kesimlere verilen tavizlerle başlayan laikliğin Anayasa'dan çıkarılması tartışmaları, son 60 yıldır Türkiye'nin gündemine sadece tarikat ve cemaatler tarafından getirilmiyor...
Aynı ihanet, son yıllarda olduğu gibi, hem din bezirganlığı ile siyaset yapanlar ve hem de bunlardan cesaret alan radikal dinciler tarafından ısrarla gündeme tutuluyor...
Çünkü bölücü ve gerici terörün 1980'den itibaren ülkeyi sadece şeriat rejimine sürüklemek için değil, aynı zamanda memleketi bölmek için de başlattığı terör eylemlerinde, cumhuriyetin, laikliğin, ülke bütünlüğünün, ulus birliğinin ve hatta bayrağın da hedef alındığına ilişkin binlerce olay yaşandı, yüzlerce tartışma gündeme geldi...
İşte 1923'te kurulan cumhuriyetin rövanşını alma çabaları nasıl "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözünü hedef aldıysa, ülkeyi ayrılıkçı terörle bölmek isteyenler de sürekli olarak Anayasa tartışmaları üzerinden "çok dilli- çok kültürlü" ya da daha geniş tanımlamasıyla "farklı etnik gruplardan oluşan bir cumhuriyet" yaratılması için kışkırtıcılık da yaptılar...
Ayrılıkçı kesimler yalnızca rejimi, Anayasa'yı ve laikliği değil, aynı zamanda tüm bunları uygar Türkiye'nin temeline yerleştiren Atatürk'ü de hedef almaktan kaçınmadılar... PKK'nın 6- 7 Ekim 2014'teki Kobani olayları ve "hendek çatışmaları" sırasında, Güneydoğu'da yüzlerce Atatürk büstü ve heykelini parçalaması ve yakması unutulmadı...
AKP'nin vahim itirafı!..
Evet; AKP'nin oy kaybı yaşadığı bir dönemde, rejimle kavgası olanlara taviz verileceği endişesi büyürken, "yeni anayasa" tartışmaları en çok da laikliğin Anayasa'dan çıkarılmak istenmesi üzerinden kaygı yarattı...
Oysa, Hizbullah'tan İslami Hareket'e, El Kaide'den IŞİD'e, 2016'da darbeye kalkışan FETÖ'den cumhuriyetle ezeli kavgası olan tarikat ve cemaatlere kadar, radikal dinci kesimlerin memlekette yüzlerce kez kan akıttığı son 10 yılda, laikliğin önemi tüm dünyada artarken hedef alınıyor Anayasa...
Hatta laikliğin ne kadar yaşamsal olduğu tüm Orta Doğu'da bile anlaşılırken, din bezirganlığı ile oy toplamaya çalışanların hem gericilere hem de cumhuriyeti parçalamak isteyen bölücülere adeta taviz verecek nitelikteki bir tartışmayı yeniden gündeme getirmesi, ülke bütünlüğü açısından çok büyük tehlike içeriyor...
1980 darbesinin ardından şekillenen 1982 Anayasası'nın büyük bölümü de AB Uyum Yasaları uğruna en az 100 kez değişiklik geçirmişken, 1921'e vurgu yapılan Anayasa değişikliği beklentisinin asıl hedefini AKP Grup Başkan Vekili Cahit Özkan çek net biçimde açıklamış oldu... Dedi ki Özkan, "Yeniden kuruluş anayasası..."
Özkan'ın açıklaması akıllara şu soruları da getirdi;
Sormazlar mı insana, cumhuriyet ne zaman yıkıldı da, onu yeniden kurmak için Anayasa yapılmak isteniyor acaba?..
Ateşle oynayan ihanet!..
Erdoğan'dan sonra Cahit Özkan'ın büyük tepki çeken açıklamaları Türkiye Cumhuriyeti Anayasası üzerinde nasıl bir oyun oynanmak istendiğini net biçimde deşifre ederken, rejim değişikliği için yıllardır pusuda olan gerici bölücü takımı da hareketlendi...
AKP'nin; PKK ve legal örgütlenmesine yönelik operasyonları nedeniyle büyük dağınıklık yaşayan HDP, hemen yeni Anayasa tartışmalarına sarıldı ve iktidara desteğini açıkladı...
AKP'den koparak yeni parti kuran ve her kesime gülücük dağıtmaya çalışırken gaflete düşen Deva Partisi'nin Genel Başkanı Ali Babacan da içinde sakladığı asıl emelini deşifre edercesine, Anayasa'nın değişmez dört maddesinin bile "tartışılabileceğini" açıklayarak büyük infial yarattı...
Evet; Atatürk'ün 1919'da Samsun'a çıkarak başlattığı devletleşme çabalarının işareti olan ve "egemenlik milletindir" saptaması ile başlayan 1921 Anayasası, 1924'te hilafetin kaldırılmasıyla da çağdaş cumhuriyetin temellerini oluşturdu...
İşte o cumhuriyet 1921'den tam 100 yıl sonra, bir yandan dincilik üzerine siyaset yapan, diğer taraftan da ayrılıkçı ve bölücü terörü besleyen siyasetin hedefine oturtuluyorsa, akıllara ürkütücü bir soru da gelir;
Hayırdır; ikinci cumhuriyetçiler, gericiler- bölücüler ve onların siyasi uzantıları, 1921 Anayasası'nı 2021'de değiştirerek, rejimin kuruluşunun 100. yılı olan 2023'te de cumhuriyeti mi yıkmak istiyorlar?.. Bence ateşle oynuyorlar!!