“Önce İnsanım Sonra Gazeteci”
Yıllar önce değerli ağabeyim Emin Çölaşan yazmış sonra da bu adla kitap haline getirmişti. Sadece basın yayın öğrencilerine değil, tüm gençlerimize tavsiye ederim. Evet, gazetecilik gerçek anlamda yapıldığında dünyanın en saygın en güzel mesleğidir. Lakin haber refleksini günün koşullarına göre iyi değerlendirmek şartı ile. Bugün bu sütunlardan gazetecilik dersi vermek yerine sitemlerimi yazacağım.
Malumunuz son 4-5 yıldır Silivri’yi su yolu yaptım. Hukuksuzluğun hüküm sürdüğü Silivri’deki duruşmaları takip ederek oradaki haksızlığı duyurma konusunda kimseden telkin almadım. Mesleki hislerin ötesinde tamamen insani duygularla hareket ettim. Sayısı bir elin parmağını geçmeyen bir kaç dostumun dışında destek görmediğim gibi “Sen de kaşınıyorsun.. İçeri girsen kimse arayıp sormaz” gibi tepkiler dahi gördüm. Ulaşım, konaklama gibi giderleri çocuklarımın nafakasını keserek karşıladım. Sadece duruşmalar değil, haksızca içeri tıkılan insanlarımızı fırsat buldukça cezaevlerinde ziyaret edip, onların dertlerine ortak olmak, duygu ve düşüncelerini dışarıda bilmeyenlere duyurmayı da görevlerimin arasında saydım. Bütün bunları yapmaya çalışırken öncelikle arkadaşlarıma, dostlarıma, daha önce tanımadığım halde yargılama sürecinde aile gibi olduğumuz insanlara bırakınız zarar vermeyi, gölge düşürebilecek davranışlardan uzak durmaya gayret ettim. Silivri ve diğer sivil cezaevlerindeki ziyaretlerim esnasında orada görev yapan infaz koruma memurlarının özlük hakları konusunu gündeme getirip bakanlıktan haklarının verilmesini talep ettim. Cezaevlerinin fiziki koşulları hakkında işkembeden sallamadım. 3-5 malum gazetenin “içeride sauna, golf sahası var. Bir elleri yağda diğeri balda” gibi kasıtlı haberlerin gerçeği yansıtmadığını, kuralların eksiksiz yerine getirilmesinden askeri disipline alışık tutukluların şikayetçi olmadığını belirttim. Elbette Silivri’deki su işkencesini, sağlık problemlerini yazdım. Ancak askeri cezaevlerindeki görevlileri zor duruma düşürecek, idare hakkında soruşturma açılmasına sebebiyet verecek işlere tevessül etmediğimi en iyi onların bilmesi gerekir. Çok değerli arkadaşlarım Orkun Gökalp ve İkrami Öztuhan ile aylık yasal kapalı görüş için gittiğimde “Tehlikeli gazeteci” gibi muamele görüşüm beni üzdü. Elbette oradaki görevliler talimatları, yönergeleri yerine getirecekler. Ancak sivil cezaevlerinde her daim gösterilen elastikiyet, insani olarak 5-10 dakikalık uzatma ve vedalaşma anındaki duygusallık askeri cezaevlerinde gösterilmiyor. Bugüne kadar defalarca ziyarete gittim. Sadece arkadaşlarımın yargılama konusundaki düşünceleriyle aileleri ve dışarının içeriye yansımalarını yazdım. Orada “akil adam” muamelesi görmeme benden çok tutuklu dostlarım üzüldü.
Şimdi bu sütunlardan Genelkurmay Karargâhına seslenmek istiyorum. Meclis’ten 4. Yargı Paketi de geçti. Tutuklu ve hükümlülere açık kapalı görüş konuları bakanlık yönergesinin ötesinde cezaevi yönetiminin takdirine, inisiyatifine bırakılıyor. Dolayısıyla askeri cezaevlerindeki koşulları, görüşme durumlarını eski sisteme göre değil, yeni yasal durum ve insani koşullar göz önüne alarak düzenleyiniz. Unutmayınız ki orada haksız ve hukuksuzca tutulanlar her şeyden önce sizlerin silah arkadaşlarıdır. Aile ve yakınları sizlere emanet edilmiştir.
Hasdal ve Hadımköy ziyaretlerimin diğer boyutunu yazmaya devam edeceğim. Önce insan, sonra gazeteciyim. Sitemim bu kadarcık..