Omlet zehir oluyordu...
İktidarın gözü kararmış. Nerede bir muhalif ses duysa boğazına çöküyor. Ellerindeki dev kadrolu “kralın soytarıları” bile onları yeterince mutlu edemiyor. Bir muhalif ses duymaya görsünler!..
Asapları bozuluyor, gardları dağılıyor, sinirleniyorlar, nefret kusuyorlar.
Acizlik içinde, belden aşağı vuruyorlar, hakaretler yağdırıyorlar.
“Dindar neslin” yetiştiricileri iftira, gıybet ediyor.
En son, “toplu ses kesme operasyonu”na niyet ettiler. TBMM’de muhalefetin sesini kesmek için iç tüzük değişikliğini gündeme getirdiler.
Allah’tan muhalefet bu sefer dişli çıktı. AKP’nin kendine yakışır demokratik (!) manevrasına karşı direndiler.
Gerginlik yükselince uzlaşmacı kimliğiyle tanınan TBMM Başkanı Cemil Çiçek devreye girdi. Siyasi partilerin grup başkanvekillerini sabah kahvaltısında omlet yemeye çağırdı. Gerginlik şimdilik donduruldu. Önümüzdeki hafta ne olacağına bakacağız.
Sabah kahvaltısındaki omlet ise az daha mebusların boğazında kalıyordu. İçtüzükteki antidemokratik uygulamalar tartışılırken AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, muhalefet partilerine olan güvensizliklerinden dem vurdu. Elitaş, konuyu Çankaya Köşkü’nden veto yiyen ballı milletvekili maaşlarına getirdi. CHP’nin önce imza koyup sonra geri çektiğini ima etti. CHP Grup Başkanvekili Mehmet Akif Hamzaçebi sinirlendi, itiraz etti, AKP’li Elitaş’a “Karnından konuşma. Bir lâf söylüyorsunuz, biz ne yaptığımızı, ne ettiğimizi biliyoruz . Açıkça söyle ne söylüyorsan” dedi.
Omletli kahvaltıda gerginlik çok uzamadı. Meclis Başkanı Cemil Çiçek de “Böyle olmaz; şimdi yeri zamanı değil. Konuyu görüşelim” diye araya girdi.
Neyse ki, omletin nefis tadı gerginliği yatıştırdı.
Zirvedeki bahçe
Emekli Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Başbakan Tayyip Erdoğan arasındaki meşhur Dolmabahçe zirvesi yine gündeme geldi oturdu. Pehlivan tefrikası gibi yazılıp çiziliyor. Ortadaki iddialar yenilir yutulur cinsten değil. Yazılanlara göre; Emniyet 2008 ve 2009 yılında Amerikan Büyükelçiliğine giderek konu ile ilgili brifingler vermiş. Emniyet daha da ötesini yapıp Ümraniye davası ile ilgili de projektörlerle sunum yapmış.
Vay...Vay... Vay...
“Müstemleke” desek kızarlar, alınırlar.
Peki, ne diyelim?
Her zaman diyoruz. Gizlide saklıda bir şey kalmasın. Kimin ne suçu varsa adil yargılansın, gereken cezayı çeksin.
Bu işleri kendi başımıza yapamıyor muyuz? Big brother’dan onay almadıkça olmuyor mu? ABD Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin geçen günlerde, medya temsilcilerine topyekûn, gündemle ilgili verdiği “özel” demeçten sonra dikkatle takip ediyorum. Görünürdeki gündemin AKP icraatları gibi sunuluyor olmasına pek aldanmayın. Bence Ankara’nın gündemi artık birinci elden ABD Büyükelçiliğinden belirleniyor. Tayyip Erdoğan’ın hırçınlığı ondan olmasın?..
Başbakanlıktaki
basın danışmanı sayısı
Başbakanlığın görünürdeki basın danışmanı Lütfullah Göktaş. Kendisini NTV’de Roma muhabirliği yaptığı günlerden tanırım. İyi niyetli bir gazetecidir. Telefonlara çıkmakta, gazetecilere yardımcı olmakta muhalif, yandaş ayırımı yapmaz.
Lütfullah Göktaş, olması gerekeni yapıyor.
İşin ilgi çekici olanı Hükümetin basın danışmanlarının karışanı çok.
Tayyip Erdoğan’ın özel danışmanlarının yanı sıra, kimi zaman Bakanlar da devreye giriyor. Kulağıma geldi.. Devlet Bakanı Egemen Bağış, AKP bürokratlarına yol gösteriyormuş; “Muhalif gazetelerin telefonlarına bile çıkmayın. Adamın başına dert olurlar” diye..
Demek ki başınıza dert olacak çok şey var!.. Sayın Bağış merak etmeyin Biz de onları bulur, ne yapar eder size sorarız. Geçen ay içinde Ankara Haber merkezinden muhabir arkadaşım Ceyhun Bozkurt ile Hükümette etkili bir Bakanın ziyaretine gitmiştim. Sohbet sırasında Bakan Beyin cep telefonu çaldı. Arayan Devlet Bakanı Egemen Bağış’tı. Bir büyük gazetenin köşe yazarına Bakan’dan randevu istedi Egemen Bağış. Çok ısrar etmesine rağmen randevuyu koparamadı. Egemen Bağış’ın siyasete girmeden önce rahle-i tedrisattan geçtiği ABD’de yaptığı saygın işlerle bu yaptıklarını gerçekten bağdaştıramadım.
Yoksa, Bağış Bakanlıktan sıkıldı da Lütfullah Göktaş’ın yerine mi oynuyor?
Hakimler de sinerse!..
Deniz Feneri Savcılarının başlarına gelenleri biliyorsunuz.
HSYK’nın haklarında açtığı soruşturma Sincan Ağır ceza mahkemesinde. Kulağıma gelenleri Adalet Bakanlığı’na sormak istiyorum:
* HSYK’nın Deniz Feneri davasına el koyması ile birlikte, Sincan’da kaç ağır ceza mahkemesi hakimi çeşitli nedenler ileri sürerek görev yeri değişikliği istedi?
* Bunlardan kaçının talebi karşılandı?
* Bu yer değişikliği istekleri bu süreçte normal mi?
* HSYK’nın nerdeyse her hafta hakim ve savcıların görev yeri değişiklikleri ile ilgili kararname çıkardığı söyleniyor. Doğru mu?