''Olur böyle şeyler…''
Gerilerden geldi…
Dış kulvarda vites yükseltti…
Ani bir atakla "hedefine" yöneldi…
Kamera görüntülerinde bile "buradayım" diye bağıran kallavi yüzüğünün bulunduğu eli yumruk haline getirdi…
Öyle rastgele, gelişine filan değil, direkt, gözlerinin kilitlendiği "İYİ Partili Hüseyin Örs" yönüne hücum etti…
Bam ve güm!
*
Ama ne gam!
"Genel Kurul''da zaman zaman böyle şeyler olur"muş!
Konuştuğu gazetecilere böyle söylemiş, söyleyebilmiş AK Parti''nin yumrukçu vekili!
*
Saldırdığı Hüseyin Örs''ün ölümden henüz döndüğü dakikalarda…
Örs''ün, ancak kardiyo şokla yaşamaya döndürüldüğü dakikalarda…
Ve belki İYİ Parti''nin doktor olan milletvekili Aylin Cesur o anda orada olmasa…
Genel Kurul''da bir doktor vekil bulunmasa…
Durumun ciddiyeti "anında" idrak edilememiş olsa…
Hastane o kadar yakın mesafede olmasa mesela…
Ne olduğu fark edilene kadar geçmesi işten bile olmayan o birkaç dakika Meclis''te yahut yolda kaybedilmiş olsa…
Örs''ün artık yaşamıyor, kendisinin de artık bir cinayet şüphelisi olacağı dakikalarda bile ne bir endişe, ne bir pişmanlık ifadesi… "Özür dilemeyeceğini" söylemiş, söyleyebilmiş etrafındakilere.
Çünkü olurmuş sonuçta "Genel Kurul''da zaman zaman böyle şeyler…"
*
Ve hatta…
İddia doğruysa…
"Madem kalp rahatsızlığı vardı Genel Kurul''a gelmeseydi" demiş, diyebilmiş.
"Genel Kurul''da zaman zaman böyle şeyler olur"muş diye herhalde.
Tedbiren!
Örs''ü düşündüğünden!
*
Keşke bir de liste verseydi elimize;
Kalp rahatsızlığı olanlar…
Ee başka kimler gelmemeli acaba kendilerinin iştirak ettiği görüşmelere?
Hamile olanlar?
Mazallah bir tekmeye, tokata, yumruğa çarparlar…
Kanser tedavisi görenler, ülseri olanlar?
Gerilim, korku, stres iş açmasın başlarına!
Tansiyonu olanın kapıdan bile bakmaması mı lazım bu durumda!
*
Kim kaldı?
Öfke kontrol sorunu olanlar…
Sadece kol ve bacak kaslarıyla konuşanlar…
Böyleleri için mi müsait Genel Kurul görüşmeleri yalnızca?
*
Yumrukçu, bir yönüyle haklı aslında.
En çok da, Siyasi Partiler Yasası, adı üstünde "milletvekilleri" her ne kadar milletin vekili sıfatı ve halk oyuyla TBMM''ye girmiş olsalar da, onları "önce parti başkanlarına" layık olmaya zorladığı için "Genel Kurul''da zaman zaman böyle şeyler olur".
Birileri çarpık sadakat aanlayışlarını sergileyebilsinler diye…
Bağlılıklarını ispat edebilsinler niye…
"Uğrunda" neleri göze alabileceklerini gösterebilsinler diye olur her şeyden önce!
*
Halk ağzıyla "verilmiş sadakası olan" mağdur çoğu zaman birkaç yara bere, kırık çıkık, çatlakla kurtulur.
Ama bazen de dayanamaz; kalbi durur.
"Rahmetli" olur.
Olmuştur.
*
Madalyonun bu yönüne dair konulan teşhisler ortada;
"Siyasi eşkıyalık…"
"Zorbalık…"
"Gaddarlık…"
"Despotluk…"
"Tiranlık…"
Pratiği tekme, tokat, yumruk, tehdit, küfür vesair olunca kağıt üzerinde yazan ne olursa olsun "Türkiye Yüzyılı" ancak böyle okunur.
*
Madalyonun diğer tarafına gelince…
*
Hüseyin Örs''ün saldırıya uğradığı haberini aldıktan sonra haber aşkına filan değil tamamen insani refleksle Güven Hastanesi''nde buldum kendimi.
Her durumda kabul edilemez ama, zorbalık ile ona maruz kalan bu denli tezat olunca ayrı bir cız ediyor insanın içi.
Benden birkaç dakika sonra AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş ile MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay girdi içeri.
Üzgün en azından durumdan hoşnutsuz gibilerdi.
AK Parti ve MHP sıralarından İYİ Parti''ye, İYİ Partililere bugüne kadar edilmiş ne kadar hakaret varsa film şeridi gibi geçti zihnimden hepsi.
*
Bunlar da "daha iyi günleri" mi?
Yoksa "iyi günleri"nin bittiğinin işareti mi?
*
Bu insanlar "zillet" ve daha sayısız musibetin daniskaları mı, değil mi?
Öylelerse koşa koşa hastaneye gelmek neden?
Değillerse, olmadıkları fenalıklarla itham edip, bir kesim için açık hedefe dönüştürmek neden?
*
Madem ki, günün sonunda başlarına bir iş geldiğinde üzüleceksiniz?
Madem ki, günün sonunda ama bir düğünde, ama bir cenazede, ama bir geçmiş olsun ziyaretinde yüz yüze geleceksiniz?
Madem ki, boynunuz eğilecek bir gün karşılarında?
Niye, bu "düşmanlaştırma"?
Niye, seçime değil de savaşa gidiyormuş iklimi oluşturma?
Niye, bir defa değil, acı sonuçlarına rağmen ders almadan her defasında bu yönteme başvurma?
*
Nitekim, Elitaş da benzer şeyler söyledi aslında:
- Hepimiz milletvekilliğini bıraktıktan sonra bir dost olarak bir arkadaş olarak yarın bir araya geldiğimizde hangi siyasi görüş olursa olsun ''Dostum, arkadaşım'' diye sarılacak bir noktada gitmemiz gerekir..
*
Madem öyle "zillet" nedir?
"İllet" nedir?
Kim "illet"ine sarılabilir?
*
Siyaset, bütün aktörleri için geçerli olmak üzere soruyorum; gerçekten bu kadar yozlaşmaya, bu kadar insanlıktan çıkmaya değer bir şey midir?