Ölümcül gidişatın tablosu!..

Sağlık Bakanlığı'nın 2019 yılında hazırladığı pandemi raporunun çarpıcı ve ürkütücü bir bölümüne, İYİ Parti Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan da dikkat çekmiş...

Söz konusu raporun AKP iktidarınca gözardı edildiğine ve bugün Türkiye'yi teslim alan salgınla ilgili önlem alınmadığına bu köşede iki kez dikkat çektiğimiz için, Türkkan'ın öne çıkardığı vahim tablo da çok önemli... Demiş ki Türkkan;

"Sağlık Bakanlığınca hazırlatılan planın 130. sayfasında; yaklaşan pandemi durumunda hastaneye başvuranların yüzde 15'inin yoğun bakıma yatacağı öngörülüyor. Orta şiddetli bir senaryoda 16 milyon vaka görülebileceği, 8 milyon klinik başvurusu olacağı, 160 bin kişinin normal serviste, 24 bin kişinin ise yoğun bakıma yatacağı öngörülüyor. 59 bin 200 kişinin ise hayatını kaybedeceği belirtiliyor. Şu anki duruma baktığımızda rakamlar durumun ciddiyetini, hükümetin ise krizi yönetmede hantal olduğunu gösteriyor."

Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu duruma bakınca hem vaka, hem ölüm sayısındaki artış toplumdaki paniği büyüttükçe, Türkkan'ın 2019 yılından bu yana sergilenen pervasızlıkla ilgili "hantal" tanımlaması az bile kalıyor...

Hükümet yetersiz kalıyor...

Evet, devlet ne yazık ki Corona karşısında hem sağlık altyapısı, hem ekonomik önlemler ve hem de toplum hareketlerinin-sosyal etkileşimin önlenmesi açısından yetersiz ve "hantal" kalıyor...

Çünkü Türkiye, son günlerde sinsi bir hastalığın dehşet verici sonuçlarını yaşıyor, halk arasındaki panik artıyor, adım adım getirilen sözde önlemler hem salgının hem de çaresizliğin büyümesi karşısında aciz kalıyor...

Düşünsenize; önceki gün bu ülkede 24 saat içinde 79 yurttaş daha Corona yüzünden yaşamını yitirdi...

Ve Türkiye, artık rutin bir olaymış gibi her akşam televizyon karşısına geçerek, bu ülkede kaç kişinin öldüğünü, vaka sayısının ne kadar yükseldiğini izliyor, ölenlerin adlarını kimse bilmiyor, cenazelere kimse katılamıyor, yaşamını yitirenler bir kaosun karanlığında saatler sonra unutuluyor ve toplum yeni ölümleri beklercesine, ürkütücü bir sessizliğin içerisinde, gidişata boyun eğmişcesine bekliyor da bekliyor...

Tüm bunların karşısında ise vahim gidişatın durdurulmasına yönelik, toplumu rahatlatacak, tahribatı azaltacak, gelecekle ilgili kaygıları en aza indirecek etkili önlemler sergilenmiyor... Toplumda sokağa çıkma yasağı çağrıları artarken, adeta facia iyice büyüsün de, sonra önlem alalım gibi bir gaflet politikası uygulanıyor... Hükümet bunu istemese de, ne yazık ki yaratılan algı böyle!..

Evet; hiçbir açıdan topluma güven verilemiyor... Ve dünyanın her tarafında devletler yurttaşlarına binlerce dolar dağıtırken, paniği azaltacak ekonomik önlemleri duyururken; Türkiye, toplumun bir kesimine yapılacak sosyal yardımlar dışında, kitleleri rahatlatacak etkili, çare üretici bir önlemi duyamıyor, üstelik iktidar yardım toplamak isteyen muhalefet belediyelerini engelliyor!..

Örneğin; son yıllarda zam üstüne zam yapılan doğalgaz, elektrik ve su gibi giderlerde indirim yapılmaması da milyonlarca insanı şaşkınlığa sevk ediyor...

AKP iktidarı farkında mı bilemiyorum ama sosyal medyada, sokaklarda insanların kendi arasındaki iletişimde en çok bunlar konuşuluyor.

Toplum bu giderlerde indirim beklerken; hükümet, personelin geri çekilmesi yüzünden, doğalgaz ve elektrik saatlerinin okunma sürelerinin uzatılması gibi gülünç bir uygulama dışında çözüm üretmiyor, topluma beklenen desteği vermiyor...

Nefes, pik, aşı!..

Evet; bu köşede günlerdir vurgulananlar toplumu saran gerçeklerin ne yazık ki bir bölümü...

Kitleler arasında panik uyandırmamak için olabildiğince temkinli yazarken, insanlara biraz da umut aşılanması konusunda istekte bulunmak çok abartılı olmamalı...

Corona konusunda doğruları ne kadar desteklesek de, sağlık çalışanlarını ne kadar alkışlasak da, gidişatın vahametini gösteren tablo ne yazık ki kararıyor...

Vaka sayısının 15 bini geçtiği Türkiye'de, medyaya kimi doktorlardan ve sağlık kurumlarından yansıyan raporlar da gerçekten ürkütücü...

Çünkü son paylaşımlardan birinde, kamu hastanelerinde 85, özel hastanelerde ise 40 kadar boş yatak kaldığı ortaya çıkarılmıştı...

Dünyanın her tarafında sahra hastaneleri faaliyete geçmişken, Türkiye'de bu konunun halen lafta kalması devletin bir başka hantallığının örneği değil mi?..

Salgının daha da büyüyeceği açıkken, üstelik 2019'da Sağlık Bakanlığı'nın simülasyonunda vaka sayısının milyonları aşacağına dikkat çekilmişken, sahra tipi hastanelerin çoktan kurulması gerekmiyor muydu?..

İlgililer; başta Amerika olmak üzere, dünyanın birçok yerinde bu hastanelerin çoktan kurulduğunu görmüyorlar mı?..

Üstelik en sıradan yurttaşların; AVM'lerin ve kaderine terk edilen Atatürk Havalimanı'nın bile hastane yapılabileceği şeklinde öngörü ve önerileri medyaya yansırken, Sağlık Bakanlığı ve diğer kurumların bu konuda gözle görülür bir çaba içerisine girmemesi dehşet verici değil mi?.. Salgın giderek büyürken bu tür konuların olabildiğince hızlı çözülmesi gerekiyor... Çünkü Sağlık Bakanı'nın her akşam açıkladığı tablo da gösteriyor ki, önümüzdeki günlerde sağlık altyapısı Corona salgını karşısında iyice yetersiz kalacak ve tedavi olmakta sıkıntı çekenlerin paniği üzücü olaylara da yol açabilecek...

Evet; yazının başından itibaren sıralanan manzara ve saptamalar endişeleri dile getiriyor...

O halde Corona tehdidinin ne kadar büyüyeceğini, çaresizliğin ne kadar artacağını ve bu salgının durdurulması konusundaki çözümün hiç de yakın olmadığını gösteren birkaç haberi alt alta sıralamak da gerekiyor...

Konu yaşamaksa, eminim herkes bu üç örneğe bakarak gidişatı ve gerekenleri iyice anlayacaktır;

- ABD'de bir grup uzmanın, Beyaz Saray'a gönderdiği mektupta, yeni tip Coronanın, virüslü bir kişinin hapşırması ya da öksürmesi yoluyla değil, konuşması veya nefes alması durumunda da bulaşabileceğine dikkat çekildi...

- Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alpay Azap; "Corona virüsün ülkemizde pik yapmasına bir ay daha var" dedi.

- TÜBİTAK tarafından Corona virüse yönelik aşı geliştirilmesi için kurulan "İnaktif Covid-19 Aşısı Geliştirilmesi" projesinde görevli olan Prof. Dr. Kadir Yeşilbağ, aşı çalışmalarında en erken yıl sonunda sonuca ulaşılabileceğini belirterek, "Eğer hiçbir şekilde sınırlandırma yapamazsanız milyonlarca insan etkilenebilir ve milyonlarca insan ölebilir" dedi.

Yazarın Diğer Yazıları