Olmuyor Sayın Başbakan olmuyor!
Sayın Başbakan Mardin’de İmralı Süreci’ni anlatırken, “Biz bütün milliyetçilikleri ayağımızın altına almış bir iktidarız” dediniz. Böylece Kürt kamuoyunun oylarını kazanmayı hedef aldınız. Yanlış anlaşılma, dil sürçmesi ile belki izah edilebilirdi ama siz aynı sözleri üstüne basa basa grup toplantınızda tekrarladınız. Siyasi hayatınızın en talihsiz konuşması budur. Ne yazık ki bu talihsizlikten ben de nasip alıyorum. Türk Milliyetçiliğini ayaklar altına alan T.C. Başbakanı’na “Türk Milliyetçiliği” ni anlatıyorum.
Devleti kuran M. Kemal, Çanakkale, İstiklâl Harbi’nin zaferleriyle değil, Türk olmasıyla mutludur. “Benim en büyük iftiharım Türk olmamdır” diyen Atatürk, insanlığın da timsali olmuştur. Vatan çocuklarına okullarında Ermeni vahşeti, Yunan mezalimi öğretilmemiş, yabancı askerlerin mezarları korunmuştur. Çünkü devlet politikası; “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” tur.
Milliyetçi olmak sanıldığı kadar kolay değildir. Çünkü bu inanç soydaşları aynı kültürden feyz alan, kederde ve sevinçte birleşenleri sadece sevmeyi değil, icabında onlar için hayatımız pahasına her türlü fedakarlığı omuzlamayı gerektirir. Böylece “Milliyetçilik” duygusu ahlakın en yüksek zirvesinde yer alan bir ruh halidir. Büyük imparatorlukların paylaşılmasından doğan devletlerde; milliyetçilik fikirleri kin ve nefrete dayanır. Bizim milletimiz tarih boyunca bağımsız, hür yaşamış olduğu için böyle sorunları olmamıştır. Türk milleti fırsatçılığa, sömürüye iltifat etmemiştir. Yugoslav Planlama Teşkilatı’nın yaptığı bir araştırmaya göre; Türkler Yugoslavya’da hakim oldukları beş asra yakın sürede, aldıkları verginin iki katı yatırım yapmıştır. Türk Milleti; binlerce yıllık geçmişinin türlü coğrafya şartlarıyla ve mücadeleyle yoğrula yoğrula gerçek millet yapısına kavuşmuştur. İşte Türk Milliyetçiliği bu tarihi oluşa uygun, sağlam karakterli, fatih ve hakim bir milletin maneviyatından süzülen özelliklere sahip, hakka saygılı, insanı seven ve ön planda tutan bir kimliktedir. Siz bu muhteşem birikimi nasıl oluyor da “ayağımızın altına aldık” diyebiliyorsunuz?
TBMM’de ettiğiniz yemini nasıl unutursunuz? O yeminde; “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü.... koruyacağıma,....Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim” dediniz. Türk Milleti, Türk gerçeği hor görülecek, aşağılanacak bir varlık değildir. O’nun büyüklüğünü gören, idrak eden bir yapıda olsaydınız bu konuda; çok başarılı olurdunuz. Nitekim General de Gaulle, Fransa’nın kurtuluşundan sonra devlet başkanı oldu. Sömürgeler kaynıyordu. De Gaulle, bu kan ve nefret ortamında, sorunları, Fransız Milliyetçiliğini ayağı altına almadan, Milliyetçi kimliği ile çözdü. Her konuşması; “Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın Fransa!” diye biterdi.
Türk Ordusu Yunan mevzilerini süpürüp İzmir’e girdi. Hükümet konağına gelen Başkomutan M. Kemal Paşa, kapının önüne serilen Yunan bayrağını görünce; “Kaldırın, bu bayrak bir milletin şerefidir!” dedi. Bayrak, İstiklâl Marşı, vatan toprağı, ezan, milliyetçiliğimizi perçinleyen, kimliğimize çakılmış çivilerdir. Milliyetçilik bunlarla beslenir, yaşar.
Sayın Başbakan, bu milleti meydana getiren farklı alt kimlikleri saymaktan vazgeçin. Siz bir ABD yöneticisinin, 72.5 milletten meydana gelen ABD halkını saydığını duydunuz mu? Hemen her devlette bu böyledir. Asla dile getirilmez. Esas anayasada yer alan üst kimlik, vatandaşlık kimliğidir. Anayasa taslağından “Türk” kelimesinin çıkarılması yönündeki gayretlerinizi bu konuşmanız gün ışığına çıkartmıştır. Bu yolda önce Türk Lirasını kaldırıp acayip bir şekille Türk kelimesini değiştirdiniz. Bütün bunlar ne uğruna?
Ailenizi bağrına basan, sizi yetiştiren, Başbakan yapan millete reva görmeye çalıştığınız bu sözlere ne demeli? Atalarımız en güzelini söylemiş “İstediğini söyleyen, istemediğini işitir!”