Ölmüş annemizle helâlleşebilir miyiz?

Bugün Anneler Günü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da gazete, televizyon ve camilerde anne-baba hakkının önemi üzerinde duruldu, duruluyor, durulacak.. Ve yine her yıl olduğu gibi bu yıl da her hatırlatma ve nasihatin öznesi, anne-babası yaşayan evlatlar oldu, olacak.
Anneler Günü vesilesiyle gündeme hiç getirilmeyen, sanki yokmuş, olmamış, olamazmış, bu toplumda böyle bir şey mümkün değilmiş gibi, sağlıklarında anne-babasının kadir kıymetini bilmemiş, onlarla helalleşememiş, hatta, onları son yolculuklarına beddualarını alarak göndermiş evlatlar yok sayıldı, yok sayılacak..
İyi de.. Yaşıyorken anne-babamızı üzdük, perişan ettiysek ve onları kırık gönüllerle ahrete göndermek gibi bir cahillik, bir aptallık ederek Allah’ın gazabını üzerimize çektik, Cehennem ateşini hak ettiysek, yapacak bir şey yok mu?
Öyle hikâyeler biliyoruz ki, anne-baba çocuğunu bir cami önüne bırakıp ardına bile bakmadan çekip gitmiş ve kalan hayatında gününü gün etmiş. Rabbim de o çocuğun bahtını açık eylemiş, çok çekmiş, geceleri sokaklarda yatmış, üşümüş, aç açık kalmış, çok ağlamış günler günler üstüne tuğla gibi kona kona, nihayet çevre sahibi, iş-güç, servet sahibi olmuş.. Ve o da en muhtaç olduğu günde kendisini evlattan saymayan anne-babayı en muhtaç oldukları ahir ömürlerinde anne-baba saymamış, dönüp yüzlerine bile bakmamış..
Biz bilelim ki bir anne ve baba ne kadar haksız, ne kadar zalim ve ayıplanmanın her türlüsünü ne kadar hak ediyor olsa bile, Allah(c.c.) katında Cennet yine o annenin ayakları altındadır ve o babanın üzerimizde, yerine getirmediğimizde, bizi burnu üzere Cehennemde sürtecek hakları vardır.
Zalim, vefasız anne-babanın durumu böyle ise, normal, fedakâr, yemeyip yediren, giymeyip giydiren, çocuğunun başına gelecek her felâketin kendi başına gelmesini isteyen anne baba karşısında bir evladın mesuliyetini varın siz hesap edin.
Biz bu Anneler Gününde işte böyle evlatlar için diyeceğiz ki, zararın neresinden dönersen kârdır, senin Rabbin ve senin Peygamberin öyle merhametlidir ki, bu durumda da elinden tutmakta, seni Cehennemden çekip çıkarmanın yolunu göstermektedir.
Yeter ki gönülden pişman ol..
İşte tam burada kendimizi devreden çıkarıp sözü Miladi 10. yüzyılda Türkistan’da yaşamış olan tefsir, kelam, fıkıh ve tasavvuf alanında değerli eserler üretmiş Ebu’l-Leys Semerkandî’ye bırakalım. Semerkandî, Gafletten Uyanış adlı eserinin anne baba hakkı ile ilgili bölümünde, “Acaba ana babanın ölümünden sonra rızalarını kazanmak mümkün olur mu?” diyene, “Şöyle denildi” der ve üç madde sıralar:
1- Çocuğun Salih bir kimse olması, çünkü onlara çocuklarının iyi olması kadar sevimli bir şey yoktur.
2- Ana babaların dostlarını ve yakınlarını ziyaret etmesidir.
3- Çocuk, ana babası için mağfiret talebinde bulunmalıdır. Onlara dua etmeli, onlar için sadaka vermelidir.
Evet dostlar. Mezardaki anne-baba, her ölü gibi, muhtaçtır. Neye muhtaçtır? Kendisi için yapılacak hayırlara, fatihalara, dualara muhtaçtır. Sağlığında anne babası için görevini yerine getirmemiş evlat, olan oldu derse, yanılmıştır, yanmıştır. İslâm’da ümitsizlik yoktur. Nitekim Peygamberimiz, insanoğlunun öldükten sonra amelleri kesilir, şu üç şey hariç, dedikten sonra, üç şey sıralar, onların üçüncüsü, “Kendisine mağfiret dileyen yararlı, Salih bir çocuk” tur.
Sen tövbeni ve hayırlı bir evlat olarak üzerine düşeni yap, umulur ki Allah affeder.
Ve çok önemli bir hatırlatma. Kimi evlatlar anne-babalarına eşlerinin etkisi ile sırt dönmektedir.
O tür evlatlar için Peygamberimiz, “Kim eşini anasından üstün tutarsa ona Allah’ın laneti vardır. Onun ne farz, ne nafile ibadeti makbuldür!” ikazında bulunur; bilelim ki, O’nun her söylediği doğrudur...
Babama rahmet diliyor, annemin ellerinden öpüyorum.

Yazarın Diğer Yazıları