Olgu başka algı başka
Kuram ile uygulama, gerçek ile görüntü birbirinden farklı olabilir. İktidarların dayattığı ile hakikatler arasında büyük açıklıklar olabilir. Propaganda, bilgi kirliliği ve zihin yıkama yöntemleriyle gerçek hayatta olan biten iktidar yandaşları tarafından fena halde çarptırılabilir.
Bilindiği gibi günümüzün yönlendirme araçlarını ya da teknolojiyi kullanarak suçsuzu suçlu, haksızı haklı, yanlışı doğru olarak göstermek mümkündür.
Farkında olmadan terörist olmak!
“Farkında olmadan terör örgütü üyesi olmak” suçlaması ya da “gizli ve açıklanması sakıncalı deliller” den söz ederek özgürlük gaspını doğal gören ya da gösteren bir anlayışla Türk halkı karşı karşıyadır.
İktidar işbirlikçisi aydın ve medya mensupları, gazetecinin incelediği konuyla özdeşleşmesinin söz konusu olabileceğinden ve bunun da gazetecilerin tutuklanmasına neden olacağından söz ediyorlar.
İlginçtir ömrü terörle mücadeleyle geçmiş bir emniyet müdürü bir anda terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla göz altına alınıyor. Ardından ele geçirildiği iddia edilen delillerle de bu gerçek (!) kanıtlanıyor. Bu müdürün haftalar önce boşalttığı odada, hayret uyandıracak biçimde bir dolu suç unsuru belgelere (!) rastlanıyor.
“İddia edilen” malum terör örgütüyle (!) ilgili olarak en ağır ve kapsamlı kitaplardan birini yazmış olan bir gazeteci, bir biçimde “örgüt” mensubu olarak tutuklanıyor. Mantığın ve aklın sınırlarını zorlayan tutuklamalar birbiri ardı sıra geliyor.
Beyin yıkayan aydınlar!
Türkiye’de bugün iktidara muhalif olmakla terör örgütü mensubu olmak arasında doğrusal bir ilişki kurulduğu kesin gibidir. Muhalifler bir biçimde potansiyel “örgüt mensubu” olarak görülüyor. İnsanın aklına Başbakan Erdoğan’ın “Anayasa değişikliklerine evet oyu vermeyenleri darbeci” olarak niteleyen sözleri geliyor.
Dalga dalga yapılan operasyonlar, suçüstü yakalanan “darbecilere darbe” olarak propaganda ediliyor.Yandaş kalemler de her tutuklamanın ardından yapılanların ne denli yerinde olduğunu kamuoyuna aktarıyorlar. “Türkiye demokratikleşiyor”, “ülke bağırsaklarını temizliyor” ya da “demokratik sistem vesayet rejiminden kurtuluyor” diye beyin yıkayan iktidar aydınları, televizyon ekranlarını işgal ediyor.
Suç icadı!
Diğer yandan hiç kimsenin yasadan almadığı yetkiyi kullanma hakkı olmamasına rağmen, yasaları uygulamakla görevli olan yetkililer, yasalara aykırı olarak iki yıl üst üste dinleme yapabiliyorlar. Yasal olanla yasa dışı olan dinleme birbirine karışıyor. Soruşturmanın gizliliği alenen ihlal ediliyor. Sanık ifadeleri mahkemeye gelmeden yandaş medyanın ekranlarına ve sütunlarına düşüyor. Aramalar sırasında sanıkların haklarına ve hukuki prosedüre riayet edilmediği şikâyetlerini takan bile yok. Sanıklar kendileri için suç icat edildiğini söylüyor. Yetkililer bu şikâyetleri ve usulsüzlükleri “sehven” söylemiyle geçiştiriyorlar. Zorlama deliller, bir o kadar zorlama yorumlarla kişi ile suç arasında ilişki kurulmaya çalışılıyor. Falancayla konuşurken “şöyle sözler etmişsin” denilerek insanlar don gömlek göz altına alınıyor.
Yasalara uygun davranılsın! Kişinin haklarına riayet edilsin! Kişiler için zorlama suçlar üretilmesin! Şikâyetlerine “davayı itibarsızlaştırma” olarak niteleniyor. Yetkililer, demokrasi davası gibi bir davada “bu tür küçük hatalar olur” anlamına gelen bir tavır takınıyor.
Gazetecilerin de tutuklanmasına neden olan operasyondan sonra meslektaşları nihayet “bu işte bir yanlışlık var” diyerek protestoya başladılar. AB’nin ilerleme raporunda “basın özgürlüğü” ne yönelik eleştiriler yer aldı.