Ölçü birimi: çay bardağı
Televizyonu kapatırken de aynı muhabbet vardı, sabah ezanında da:
Bir kova suya katılarak çamaşır suyu miktarı.
İlginç olan, kullanılacak ölçü aletiydi:
Çay bardağı.
Ortak yan iki profesörün de bunu söylemesiydi.
Ülkemizde kaç çeşit bardak var biliyorlar mı?
Sadece Karadeniz'i esas alırsanız en az iki düzine sayabilirsiniz. Hele Erzurum hattına kıvrılırsanız bir o kadar daha çeşit ortaya çıkar. Siz sormadan söyleyeyim, sırf Kop Dağı'nın sağını solunu ölçü kabul ederseniz ortalığı temizlemek için kullanacağınız çamaşır suyu tüm aileyi zehirlemenize yeterli olur. Yanındaki kıtlamayı ilave etmekten tasarruf ederken tüm aile bireylerini öbür tarafa yollarsınız. Bu bardaklar Papirüs Bar solcularının 12 yıllık İskoçlarına eşdeğerdir.
Çamaşır suyu vurgunu
Yıllardır ne içkim ver ne sigara kullanmaktayım. Yeni okurlarım da bilsin diye yazıyorum. Tek tutkum; ince belli bardakta içtiğim çay. İlla da Doğu Karadeniz olacak. Eski tabirle o rayihayı başka üründe bulamam. Üstelik kullandığım bardağı kimse zehirleyemez. Seylan bile olsa içmem.
***
En önemli konuyu da atlamayayım. Çamaşır suyu fiyatları uçtu. 810 gramlığı 8 liraya satılıyor. Hollanda sermayesi Unilever'inkiler bu etiketle raflarda. Vatandaş ise ikilemde;
Karnımızı mı doyuracağız yoksa koronavirüse tedbir mi alacağız?..
Önce bizlerin, 65 yaş üstüne dört duvarı kapattılar, sonra da elim ayağım torunum Cenk Koray'ın...
Televizyonlarda da aynı anonslar. Hangi beyin yoksunu zürraya tarlasını bağını bahçesini yasakladı.
Küçük sütçü ekrana çıkmış bangır bangır bağırıyordu: "80 kilo sütü bugün döktüm."
Ekilmeyen tarlalar ve ilaçlanmayan meyve ağaçlarını neden sonra farkettiler.
***
Bu arada, sonunda Erdoğan da gerçeği anladı. Doğrusu hakeden en az üç isim varken Diyanet İşleri Başkanlığı'na Ali Erbaş'ı getirmesi toydan sonra nâraya itibar etme alışkanlığının ispatı gibi.
Muallak konular
Yaşar Usluer'in yolladığı örnekler çarpıcı. Bunları hatırlatması için "güzel" diyorum:
"Burhan ağabey;
Kanun yapıcılar yeterince açıklık getirmedikleri için bazen hukukçular dâhi aynı fikirde olamıyor. İşte bir kaç örnek:
Biliyorsunuz, 2007 Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 krizi yaşandı. Meclis'te bu sayı sağlanamayınca erken seçime gidildi. Tayyip Erdoğan seçim akşamı balkon konuşmasında 367 milletvekili sağlayamadıkları için "Cumhurbaşkanlığı seçiminde tüm partilerle görüşüp mutabakat sağlayacağız" dedi. Abdullah Gül'ü tekrar aday yapmayacaktı.
Ertesi gün MHP lideri Devlet Bahçeli; "AKP kimi aday gösterirse göstersin toplantı yeter sayısının sağlanması için Meclis'e gelip kendi adayımıza oy vereceğiz" dedi.
Bunu işiten Gül ortaya fırladı "Tekrar adayım" dedi. Erdoğan, arzu etmese de Gül'ü desteklemek durumunda kaldı. MHP'nin yardımıyla 367 krizi aşılmış oldu. Gül böylelikle 7 yıllığına Cumhurbaşkanı seçildi.
Anayasa değişikliği
Bu krizi bir daha yaşamamak için 5 maddelik bir anayasa değişikliği hazırlandı. 21 Ekim 2007'de referanduma gidildi. Değişikliğin kabulüyle milletvekili seçimleri 5 yıldan 4 yıla, Cumhurbaşkanı seçimi de 7 yıldan 5 yıla indirilerek halk tarafından seçilmesi benimsendi. Cumhurbaşkanlığı süresi 5 yıla indirildiği için 367 krizi çıkaran Sabih Kanadoğlu, Hikmet Sami Türk, Ergun Özbudun, Yekta Güngör Özden gibi hukukçular, Gül'ün süresinin 5 yıla düştüğünü, iki kez aday olabileceğini savundular. Ben ise buna karşı çıkmıştım.
Maaş örneği
Biliyorsunuz eskiden memur emeklilerine maaşlarını her ayın 12'sinde, işçi emeklilerine her ayın 14'ünde veriyorlardı. Emekliler de sanki icra memurları kapılarına dayanmış gibi geceden kuyruklara girip beklerlerdi. Bu maaş dağıtım işinin kamu bankaları dışında diğer bankalarını da yetkilendirip üç güne yayılarak kuyrukların önlenebileceği teklifimi 1991'de yazmıştım. Bu kabul gördü. Maaş ödeme işini 9 güne yaydılar. Günler kaydırılınca farkını da ilk maaşta ödediler."
Günün sözü
Hallacı Mansur, "Enel Hak" dedi.
Ham sofu, "Şu dinsize bak" dedi.
Köyün delisi de gülerek,
"Şu ahmak akılsıza bak" dedi.
Hasan Çakır