Olaylar, suçlular, erozyon!..
Orta Doğu ülkelerinde, Afrika''da, ya da İslam''ın yaygın olduğu Türk cumhuriyetlerinde, siyaset-din ve olaylar bu kadar yoğun tartışılıyor mu acaba?..
Laikliğin hedef alınmaya başlandığı 1950''lerden itibaren Türk siyaseti "dindarlık-dincilik" çelişkisi içerisinde bocalarken, İslam''ın da bu kadar sömürüldüğü bir sistem neden dayatıldı?..
Ve en önemlisi de, toplumun o saf ve temiz inançlarını, saygın din anlayışını bu kadar zedeleyen bir süreç tarihin bir başka döneminde ya da bir başka coğrafyada olmadığı kadar niçin erozyon yarattı?..
Antalya''da bir tarikat yurdunda kafa kesme ile sonuçlanan IŞİD benzeri cinayet ve Elazığ''da Enes adlı gencin Nurculara ait bir yurtta bunalıma girdiğini ifade ederek intihar etmesi, sadece taciz-tecavüz vakaları ile gündeme gelen tarikat-cemaat yapılanmasındaki "yurt meselesi"ni tartışmaya açmadı...
Bir başka tartışma da alıp başını gidiyor işte;
Tarikat-cemaat yurtlarında inançlarına bağlı gençler mi yetiştiriliyor, yoksa rejimle, hatta İslam''ın genel kurallarıyla da ters düşen bir radikal kuşak mı?..
Toplumun tarikat ve cemaatlerdeki taciz-tecavüz-cinayet ve intihar vakalarına tepkisinin iyice yoğunlaştığı bir dönemde, cemaat-rant-siyaset üçgeninden beslenen partilerden medyaya kadar bağnaz kesimler, Enes olayını da çarpıtarak karşı taarruza geçmekte gecikmediler...
İşte Elazığ''da Enes''in intiharı ile sonuçlanan olaydan sonra da, hem tarikat-cemaat güruhu, hem bunların içerisinden çıkan siyasiler ve hem de bunları mürit-okur çarkında sömüren sözde dinci gazeteler saldırgan bir üslupla olayı örtbas etmek için çırpınıyorlar...
ŞERİAT, ŞİDDET, SUSKUNLUK!...
Yukarıdaki sorular ve saptamaları laik çevreleri ve Atatürkçüleri hedef göstermekle tanınan bir gazetenin, "Orta Çağ kafasının derdi İslam''la" başlıklı dünkü manşeti de öne çıkardı...
Enes''in annesinin, oğlunun ölümünde ateistleri (!) suçlamasının yanı sıra, yukarıdaki sorulara yol açan bir başka gerekçe de, bir dönem PKK ile mücadele adı altında Güneydoğu''yu kan gölüne çeviren Hizbullah''ın yayın organında, Enes''in dün direkt "katil" olarak suçlanmasıydı!..
Akıl sahibi herkes farkında ki, Türkiye''de bağnaz kesimlerin sürekli hedef gösterdiği laik çevrelerin İslam diniyle zerre kadar sorunu yok...
Muhafazakâr ve dindar çevrelerin tek sorunu da; dinci cemaatler üzerinden büyüyen, kaçak Kur''an kursları ve medreselerde gelişen ve tarikat yapısı üzerinden örgütlere eleman yetiştiren çark değil...
Bir yandan İslam dinini erozyona uğratırken, diğer yandan da terör eylemleriyle Müslümanlığa zarar veren radikal dinci örgütlere yönelik tuhaf sessizlik de inançlı çevreleri çok düşündürüyor...
Siz hiç Zaman''dan Akit''e ve son dönemde AKP desteği ile büyüyen tarikat ve cemaat gazetelerinde, bir dönem Güneydoğu''da terör estiren Hizbullah''a, 15-20 Kasım 2003''te İstanbul''da banka şubeleri ve konsolosluklara yönelik saldırılarda 60''tan fazla insanı katleden El Kaide''ye tepki gösterildiğine rastladınız mı?..
Ya da aynı çevrelerin tıpkı siyasilerde ve tarikat-cemaatlerdeki suskunlukta olduğu gibi, El Kaide ve IŞİD''in Irak''ta, Libya''da Suriye''de yüz binlerce Müslümanı katletmesine öfke duyduğunu gördünüz mü?..
Sormak lazım; adında "İslam" sözcüğü geçen IŞİD, Mısır''daki El Ezher''in yanısıra, Türkiye''deki Nurcuların, Nakşilerin, Fethullahçıların tepkisiyle karşılaştı mı hiç?.. Ne yazık ki hayır...
Peki; Şevket Eygi gibi birkaç İslamcı yazarın dışında, AKP döneminde haksızlığın, haramın, yolsuzluğun zirve yaptığı tarikat-cemaat destekli siyasi sürece tepki gösteren bir dinciye ya da örgütlenmeye rastladınız mı?..
Ya da, tarikat-cemaat çevrelerinde; taciz-tecavüz-cinayet-intihar gibi vakaları örtbas etmekten fırsat bulamazken, olaylara bir karşı duruş gördünüz mü?..
MUHAFAZAKÂRLAR UYANIYOR MU?..
Evet; bir yandan İslam dinini sözde sahiplenirken, diğer yandan da İslam''ın bağnaz çevreler, tarikat- emaat adı altındaki rant yapılanmaları ya da "şeriatçı" adı altındaki dinci örgütler tarafından ürkütücü, korkutucu bir yapı gibi gösterilmesine sessiz kalınması ikiyüzlülükten başka bir şey değil...
Çünkü tarikat-cemaat yapısının son 20 yılda iyice zirve yaptığı bir dönemde, güneşi balçıkla sıvama ve olayları örtbas çabaları artık sonuç vermiyor...
Rezaletlere muhafazakâr-dindar, saf-temiz Müslümanlar ise artık daha çok tepki gösteriyor...
İşte, "128 milyar dolar nerede" tartışması, Man Adası iddiası, "beşli çete" olarak bilinen yandaş müteahhitlerin milyarlarca liralık vergi borçlarının silinmesi, KPSS''de birinci olan yüzlerce insanın sözlü sınavlarda elenmesi, liyakatın yerle bir edilmesi, siyaset rantiyesi para içinde yüzerken, milyonlarca insanın fakruzaruret içinde çırpınması yüzünden, adına "Siyasal İslamcılık" denilen politik din sömürüsüne karşı toplumdaki tepkiler artıyor...
Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi''nin (TEAM) geçen Aralık ayında medyaya yansıyan anketine göre, 2018''de yüzde 74.4 olan "dindar seçmen"in AKP''ye desteği yüzde 62.2''ye kadar düşmüş...
Peki; İslam dinine zarar vermekten kaçınmayan çevreler, Türkiye gibi laikliğin toplumun her kesimine huzur vermeye çalıştığı bir dönemde, insanların inanç yapılarını nasıl etkiliyorlar?..
İSLAM''A VURULAN DARBE!..
KONDA araştırma şirketinin toplumun inanç yapılarındaki değişiklikle ilgili anketi dünkü Karar gazetesinin birinci sayfasındaydı...
İşte bu anket, yukarıda sıralanan vahim tabloda anlatılan, erozyon çabalarının ve tarikat-siyaset-rant üçgenin yarattığı darbelerin ağır sonuçlarını net biçimde ortaya koymuştu..
Araştırma, 12 yıl boyunca yapılan ve Türkiye nüfusunu temsil eden 125 araştırma ile 300 binin üzerindeki görüşmelerin sonucuna dayanıyormuş...
Her 100 yetişkinden 31''i hayat tarzını tanımlarken "modern" cevabını vermiş...
Kendini "dindar muhafazakâr" olarak tanımlayanların oranı 2012''de yüzde 27 iken, 2021''de 24''e düşmüş...
2011''de dini inancı olmayanların oranı yüzde 2 iken, 2021''e gelindiğinde bu oran yüzde 6''ya yükselmiş...
Kendini "İnançsız/ateist" olarak tanımlayanların 2011''de yüzde 2 olan oranı, 2021''de yüzde 7''ye çıkmış...
Meselenin özeti bellidir; yaşamın her alanında olduğu gibi, siyaset-tarikat-rant üçgenindeki din sömürüsü ve bundan dolayı yurtlarda, medreselerde yaşanan tecavüz-intihar vakaları ve rezaletlerin sonuçları da, "ağacın kurdu içindedir" deyimini bir kez daha öne çıkartıyor...
Türkiye''de saf ve inançlı Müslümanlar, dinci geçinen güruhun elinden kurtulmadıkça, hem toplumun inançları üzerindeki erozyon durmayacak, hem de ne yazık ki gerçek İslam zarar görmeye devam edecek...