Okuyanlar canımıza okuyor!
“Osmanlı’nın inceliği ve imtidâdının anlamı burada işte: Soylu, ama tepeden bakmıyor; muhteşem, ama insanı ezmiyor; büyük, ama ürkütmüyor!..”
Bu satırlar Hilmi Yavuz’un Timaş Yayınları arasında çıkan, “Türkiye’nin Zihin Tarihi”nden alındı. Osmanlı ve tabi Türk milleti hakkında duygu, görüş ve düşüncelerinizin derinleşip genişlemesi için mekân değişikliklerinde beraberinizde götürebileceğiniz bir kitap. Anlayacağınız, bugün de, kitaplardan bahsetmeyi sürdüreceğiz.
Sürdüreceğiz de, söz kitap ve okumaktan açılınca, ne kadar okuyoruz sorusunun cevabını merak ettim, keşke etmez olaydım, öğrendiklerim gerçekten canımı sıktı.Dünyanın en stratejik noktasında geçmişi muhteşem ve gelecek olarak geçmişinden daha muhteşem bir istikbal vaat eden bir milletin evlatları olarak, okuma istatistikleri, “Eyvah!” dedirtecek cinsten..
Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporuna göre Türkiye 173 ülke arasında okuma sıralamasında 86’ncı sırada.. Biz, ilk emri “Oku” olan bir Allah’ın kulu ve “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu!” diyen bir Peygamberin ümmetiyiz. Hal böyleyken okuma yarışmasında 173 BM üyesi ülke arasında 86’ncı oluyoruz. Okuyan bilen insandır, çok bilen az bileni hemen her konuda daima geçer, yener, ezer.
Japonya’da bir yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılıyormuş, Türkiye’de ise bu rakam 23 milyon.. Bizim Japonlara yetişip onları geçmemiz gerekir, bu nasıl olacak, okuma, bilme, inanma ve çalışma ile. Ama adamlar bilgi, teknoloji ve refah seviyesi bakımında dünya zirvelerinde dolaşırken bununla yetinmiyor, daha da, daha da olsun diye, okuyor sürekli okuyorlar. Bir yılda 4 milyar 200 milyon kitap basmak ne demek, insan kardeşlerim olarak onları kutluyorum, onlara imreniyorum.
Türkiye, Japonya’nın 4 milyarından sonraki küsuratı olan 200 milyonun beşte biri kadar kitap basarak hak ettiği yere kavuşabilir mi?
Sakın ola ki gelir seviyesi falan demeyin..
Evet, o bir faktör amma, yeterli değil.
Türkiye’de fert başına düşen gelir 9 bin 500 dolar civarında iken bu miktar Azerbaycan’da bin 500 dolar kadar. Azerbaycan’da her kitap ortalama 100 bin basıyor ve satıyor. Türkiye’de ise bir kitap 3 bin basıyor, ya satıyor ya satmıyor. Öyle 100 bin 200 bin satan kitaplar birkaç yılda bir, bir iki tane, o kadar.Devam edelim..
Bir yılda Japonya’da kişi başına düşen kitap sayısı 25 adet. Fransa da bu sayı 7. Türkiye’de ise “kişi başına” diyebilmemiz mümkün değil. Bizde bir kişiye bir kitap, iki kitap değil, ancak 12 bin 89 kişiye bir kitap düşüyor, insaf.. Elin oğlu yılda 25 kitap okurken Türkiye’de 12 bin 89 kişi bir kitap okuyacak, ondan sonra tutacak, “Bir Türk dünyaya bedeldir” diyeceğiz, misyonerlerle, uluslararası tezgâhlarla baş etmeye çalışacağız.. Bu rakamlardan sonra, “Neden böyleyiz?” sorusunun cevabı herhalde, “Kitap okuyanlar canımıza okuyor da ondan!” olsa gerek..
İnsan üzülüyor.. Çeşitlilik olarak kitap istatistikleri ise şöyle: Amerika’da yılda 72 bin.
Almanya’da 65 bin. İngiltere’de 48, Fransa’da 39, Brezilya’da 13 bin, Türkiye’de ise 6 bin farklı kitap basılıyor, bir yıl içersinde..
Çeşit bakımından da sonlardayız yani.
Mesele okuryazarlıkla da alakalı değil. Türkiye’de 1965’e göre yüksek öğretim oranı tam 14 kat artmış amma yüksek öğrenim mezunlarının kitap okuma oranı 1965’lerin gerisine kalmış..
Demek ki okumayı sevdiremeyen bir Milli Eğitim tuzağının içinde debelenip duruyoruz.. Üniversite bitir amma kitaptan nefret et, bu nasıl iş böyle!
Bu millete büyü mü yapıldı ne!..
Galiba öyle: Bizde kitap okuma oranı yüzde 4,5 iken, televizyon seyretme oranı yüzde 94...
Neden Türkiye işyerlerini yabancılara kaptırıyor, Türkler işverenken işçi durumuna düşüyor ve neden müttefikleri Türkiye’nin en iyi ihraç ürünü olarak ordusunu görüyor, neden Moiz işveren oluyor Hasan, Hüseyin, Ayşe onun ırgatı olarak görülüyor, bunun cevabı da Victor Hugo’nun, “Okuma öğrenmeyen çuval taşımayı öğrenir” özdeyişinde gizli herhalde..