OHAL tasarrufları ve ordu
Son darbe teşebbüsü siyaset ilmi ve siyasi araştırma açısından şu acı gerçeği bir kere daha zihinlere yerleştirmelidir. Siyasi iktidar yetki ve sorumluluğunu kendisi taşır, asla siyasi sorumluluk taşımayan bir şahsa, bir gruba, bir cemaate siyasi yetki veremez. Son darbe teşebbüsü bunun müthiş bir örneğidir. "Ne istediler de vermedik?" yollu şikayet "İstedikleri hiç bir şeyi vermedik" şeklinde olsaydı bu son girişimin çilesini çekmeyecektik. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) demokrasiye inanmış bir kurumdur. Türkiye'de yaşanmış bütün darbe teşebbüslerinin son durağı demokrasi olmuştur. Nitekim darbe teşebbüsünde ordunun %1,5'i olaya katılmış, %98,5'i darbeye iştirak etmemiş ve karşı durmuştur. Bize göre TSK'nın bu tavrı ve tutumu takdire şayandır. Ne yazık ki darbeden sonra yaşadıklarımız TSK ile ilgili yapılan tasarruflar, alınan kararlar bu gerçeğin lâyık olduğu ölçüde değerlendirilmediği intibaını veriyor. Askeri okulların kapatılması, Genelkurmay'a yeni bir şekil verilmeye çalışılması, kuvvet komutanlıklarıyla ilgili tasarruflar %100'ü darbeye katılmış bir orduya bile reva görülmesi mümkün olmayan ağırlıkta cezalardır.
***
Darbe girişiminden sonra Olağanüstü Hal ilan edildi. İktidar bu çok önemli kararı alırken şu soruları cevapsız bıraktı:
1-Türkiye'deki darbe teşebbüsünün lideri kimdir? Lider kadrosu kimlerden meydana gelmektedir?
2-Kamuoyuna bir bildiri ile seslenen sonra sesi soluğu kesilen "Yurtta Sulh Konseyi"nin üyeleri kimlerdir?
3-Darbe teşebbüsünü bütünüyle FETÖ nam eşkıyaya mal etmek O'na layık olmadığı büyük bir gücü atfetmek olmuyor mu?
***
Cumhuriyet'in başlangıcında yola çıkarken Gazi Paşa, askerin siyasetin dışında tutulmasına çok büyük bir önem vermişti. Genç devletin prensibi; "Kışlaya, okula ve camiye siyaset giremez" olmuştur. Cumhuriyet'i kuran devlet felsefesinin bu düsturları yalama olmaya başladıktan sonra devletin hukuk içindeki meşru gücünde zayıflama başlamıştır. "Bunlar Allah diyor güvenelim" diyerek yapılan düzenlemelerin faturası çok ağır bir biçimde dönmüştür. Ayrıca, müesseseler ve şahıslar arasındaki ayrım dikkatle yapılmalıdır. Bu sözlerimiz darbe girişiminde bulunanları affedelim, hoş görelim anlamında ele alınmamalıdır. Darbe girişimine iştirak edenler, göz yumanlar lâyık oldukları cezayı mutlak almalıdır. Ancak ne görüyoruz? Darbenin faturası; %98,5'i darbeye karşı çıkan TSK'ya kesiliyor. Bir grup Fethullahçı denilen asker, darbe girişiminde bulundu diye askeri okulların suçu ne? Askeri okulların kapatılarak burada okuyan gençlerin cezalandırılmasının gerekçesi ne? Bir gecede 36 bin öğretmeni alınlarında FETÖ'cü yazıyormuş gibi görevden uzaklaştırdınız. Askeri okullardaki FETÖ'cü öğrencileri de okul sınavlarını inceleyerek tespit etmek mümkündür. Doğru kanaate ulaştığınız an bunları da okuldan atabilirsiniz. Çözüm bu kadar basit olduğu halde neden askeri liseler kapatıldı? 1200'den fazla imam ve diyanet görevlisi de görevden alındı. Ama bunun faturası İmam Hatip Okullarına kesilmedi. Onbinlerce öğretmen açığa alındı ama Eğitim Fakülteleri kapatılmadı.
***
Türkiye gerek coğrafi gerek stratejik konum olarak her an patlamaya hazır bir bombanın üzerindedir. Böyle bir coğrafyada ancak güçlü bir orduya sahipseniz bağımsız yaşayabilirsiniz. Dünya siyasetinde etkili olmak için de güçlü bir askeri varlık gerekir. Ancak kuvvetli bir ekonomiye sahip olmadan orduyu ayakta tutmak mümkün değildir. Askerî birliklerin yeri bir asırlık zaman dilimi içinde yaşanan tecrübelerle tespit edilmiştir. Rastgele oynarsak faturayı pahalı öderiz. Askeri okulların her birisinin iftihar edilmeye layık geçmişi vardır. Osmanlı'da özellikle Sultan Abdülhamit devrinde yapılan eğitim reformlarıyla her kademede askerî okulumuz Prusya'nın düzenini yakalamıştır. Her birisini şükranla yad ettiğimiz Çanakkale kahramanları ve Cumhuriyetimizi kuran generallerimiz ve sivil kadrolarımız mükemmel eğitim almış şahsiyetlerdir. Balyoz ve Ergenekon davalarıyla yıpratılan kahraman kadroları 5 yıl hürriyetinden mahrum kalan TSK'ya karşı bu büyük yanlışların mahcubiyetiyle daha anlayışlı ve daha saygılı olmak zorundayız. Ordu, polis hepsi bu milletin aziz evlatlarıdır. Asla ayrımcılığa gitmeden Ordu-Millet geleneğimizi yaralamadan hukukun içinde kalarak kararlar almakta sayısız fayda vardır. Hiç bir düzenleme yeni düzensizliklere sebep olmamalıdır.
Sözlerimizi aziz Atatürk'ün şu sözleriyle mühürleyelim: "Her halde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için, mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır.
Ordumuz Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir."