Oh be, ya siz de methiyeler düzseydiniz rahmetliye...
Mehmet Altan’ın “kovulma”dan sebep Star’da yayımlanamayan fakat internette yayılan, Ahmet Altan’ın ise Taraf sayfalarından fışkıran ortak nefretlerini okuyunca rahatladım! Oh be!
Ya Altan kardeşler de methiyeler düzseydi rahmetli Rauf Denktaş’a!.. Ya sapıklıktan taraf, sado-mazohist eğilimleri olan, hayvanlarla cinsel ilişkiyi, ensesti, vahşeti, cinayeti olumlayan Ahmet Altan ile üç kuruş uğruna “Bana bu gazeteye geçerken verilen sözler tutulmadı” diye gazetedeki köşesinden maddi çıkarlarının sağlanmasını talep etme utanmazlığını gösteren Mehmet Altan da alkış tutsaydı, erdemleriyle tanınan Denktaş’a!
Merhumun ruhu ızdırap içinde kıvranırdı herhalde ‘yahu ben bu lekeyi hak edecek ne yaptım’ diye!
***
Mehmet Altan askeri vesayete karşı can hıraş verdiği mücadelede sivil vesayete kurban gidince “Denktaşlaşmak” diye fena, ayıplanaması(!) bir kavram üretmenin gururuyla kaleme aldığı yazısı ortada kaldı.
Ne de olsa abi yüreği... “Aile içinde sevginin doruklarda yaşanması” konusunda son derece hassas olan Ahmet Altan kardeşinin kinini kusacak yer bulamadığını görünce belli ki dayanamadı, “kardeşime kusturulmayan kine çanak olurum” diyerek Denktaş’ı lanetleme ayini için kendi köşesinin kapılarını açtı.
Mehmet Altan yayımlanamayan yazısında “Denktaşlaşmayı”, “Türkiye ve KKTC’ye büyük avantajlar sağlayan ve Ak Parti iktidarının da en değerli ve önemli hamlelerinden birini yaparak desteklediği Annan Planı’nın saha dışına atılması, KKTC’nin Korsan Ada kimliğinde takılı kalması” olarak tanımlamış yazısının sonunda Dink cinayetini de bu “eski Türkiye” kafasına bağlamıştı!
Ahmet Altan da aynını yaptı. “AKP’nin ilk zamanlarındaki o hayranlık verici cesaretiyle öncülük ettiği Annan Planı fırsatının kaçırılmasını, Kıbrıs Cumhuriyeti Avrupa Birliği’ne üye olurken Kıbrıslı Türklerin hiçbir anlama gelmeyen, kimsenin tanımadığı KKTC’de hapis kalmasının mimarı Rauf Denktaş ve onun arkasındaki zihniyettir. Kıbrıs’ın Türk kesiminin bir kontrgerilla merkezi olmasında, oranın uyuşturucu ve silah kaçakçılığının odağına oturmasında, hesabı sorulmayan cinayetlere sahne olmasında da vebali büyüktür. Denktaş’ın Türkiye’deki müttefikleri bugün Ergenekon’dan yargılanıyor” yazdı. Tıpkı kardeşi gibi Denktaş’ın temsil ettiği Türkçü fikir sistemini Dink cinayetinin müsebbibi gösterdi:
“Denktaş’ı diriltenler Hrant’ı öldürdüler!”
Denktaş’ı Hrant Dink ile vurmak gibi kan emici, ölü soyucu, nebbaş bir tutumu muhatap alıp söz söylemeye bile değmez...
Kim eleştiriyor Denktaş’ı?
Türk’ün kültürel, ahlaki, sosyal; sahip olduğu bütün değerlerin aksi yönde hayat süren Altan kardeşler!
Ne âlâ, ne âlâ...
“Bizimle dalga geçiyorlar”
Dünün en güzel başlığını Fatih Altaylı
atmıştı:
“Karar cinayet günü belliydi!”
Dolayısıyla, önceki gün Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesinden çıkan “Örgüt yok, beraat var” kararından sonra “Ayyy nasıl olur” nidaları atmak yersizdi.
O nidaları atmak istemeyenlerin, Dink’in Şişli’deki o kaldırıma yığılıp kaldığı andan bugüne dinmeyen bir nefret söylemi geliştirerek cinayeti tertipleyenlerin ekmeğine yağ sürmek yerine, bütün önyargılarından, içlerinde büyüttükleri kinden, inanç, etnik kimlik, ideolojik taraf referanslı bütün etkilerden sıyrılmış olarak, soğukkanlı, yüzde yüz objektif bir üslupla sadece “Neden?” diye sormaları yeterdi.
Hrant Dink, tetikçisinin dediği gibi “Ermeni olduğu için” mi hedef haline gelmişti?
İyi ama ya Trabzon’daki Santa Maria İtalyan Kilisesi’nde öldürülen Rahip Andrea Santoro, ya Malatya’da Zirve Yayınevi’nde hunharca katledilen Tilman Ekkehart Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel, ya Danıştay saldırısında hayatını kaybeden Mustafa Yücel Özbilgin... Onlar da Ermeni miydi?
Dink, kafasına bir insanın Ermeni olmasının “yaşamayı hak etmediği” anlamına geldiği kodlanmış “kukla”lar, “maşa” lar, “tetikçi”ler veya Altaylı’nın dediği gibi “oyuncak”lar -siz ne derseniz deyin- tarafından “Ermeni doğmuş olmanın bedelini ödemesi için” öldürülmüş olabilir... Ama bu Dink’in Ermeni olduğu için “öldürtüldüğü” anlamına gelir mi?
Bu, Dink’in ölümüyle sonuçlanan bu hakikaten karanlık, hakikaten derin tezgâhı kuranların yegane hedefinin yeryüzünden bir Ermeni eksiltmek yahut beğenmedikleri, katılmadıkları fikirler ortaya koyan bir Ermeni’yi ebediyen susturmak olduğunu ileri sürmeye yeter delil mi?
Dink’i öldürenler zaman zaman hepimizi irite eden söylemlerine yoracak bir kafaya sahiptiler madem, öyleyse nasıl oldu da bu tip cinayetlerin, suikastların, saldırıların “bir öldürüp, bin doğurduğunu” hesap edemediler?
Hayret!
***
Amiyane olacak ama dananın kuyruğunun nerede koptuğunu öğrenmek isteyenler, Cengiz Çandar’ın dün Radikal’de yazdığı şu satırların izini
sürebilirler:
“Hrant Dink cinayeti; bütün elemli yanına rağmen, Türkiye’de devletin yeniden yapılanması, temizlenmesi, düzeltilmesi ve en önemlisi ‘adalet kavramı’nın yerleşmesi, ‘kamu vicdanı’nın tatmin edilmesi için müthiş bir fırsat sunuyordu.”
“Yeniden yapılandırmacılar”ın istedikleri nasıl bir devletti?
İdeolojisi olmayan bir devlet!
Öyleyse bütün iş varolan ideolojiyi
hükümsüzleştirmekti!
Neydi varolan ideoloji?
Türk Milliyetçiliği!
Nitekim Osman Can da “Hrant Dink’in derin anayasa tarafından yok edildiği”ni ileri sürdüğü ve “Örgüt yok, kadim Anayasa var!” dediği yazısında çözüm olarak “yüz yıllık sistemi değiştirmeyi” önerdi!
Sarın şimdi makarayı beş yıl geri, “yüz yıllık sisteme” ait kurumlar, değerler, o ruhla yetişen beyinler nasıl tasfiye edildi?
Hukukla izah edilemeyen baskınlar, gözaltılar, tutuklamalar ve nihayetinde savunma hakkının kullanılmasını dahi suç sayan cezalarla değil mi? Sanık sandalyesine oturtularak değil mi? “Bekirağa Bölüğü”ne hapsedilerek değil mi?
Dün hâlâ davanın savcısının “Bu cinayeti simiti satan çocukların tek başlarına işlemediği bellidir. Ergenekon örgütünün Trabzon ayağının işlediği bir cinayettir bu” sözlerinin arkasına saklanmaya çalışan Yasemin Çongar, Erhan Tuncel’i beraat ettiren “devlet” ile Kemal Kerinçsiz’e beş yıldır zulmeden “devlet”in aynı oluşunu izah edebilir mi?
***
Hrant Dink’in oğlu Arat iki yıl önce “Üç yıldır bizimle dalga geçiyorlar”
demişti.
Dün bir kere daha anladık ki sadece Dink ailesi ile değil beş yıldır içinde barındırdığı bütün Türk Milleti ile dalga geçiyorlar. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile dalga geçiyorlar. Dink’i öldüren silahı, Dink’i öldürten düzenin yani “devleti yeniden yapılandırmak” isteyenlerin “garantörü” haline getirip Mehmet Çağçağ’ın karikatüründeki gibi hepimizi basbayağı “salak” yerine koyuyorlar! “Yeni Türkiye”nin kendisini yargılayıp, kendi idam fermanını yazamayacağını,
yazmayacağını dolayısıyla “günah keçileri”ni kurban verdiğini görmediğimizi sanıyorlar...
1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ellerinin kanlı olduğunu savunanlar, “Yeni Türkiye”nin “kanlı doğumu” nun Agos’un önünde gerçekleştiğini fark etmediğimizi sanıyorlar...
Boyunlarımızdaki “salak” yaftasından kurtulmak için, “hepimiz” Dink cinayetinin hiçbir karanlık nokta kalmayacak biçimde aydınlatılmasını istiyoruz. Hepimiz bu cinayetin sorumlularının -adaletten kimsenin kaçırılmayacağı biçimde- cezalandırılmasını istiyoruz.
***
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş bugün yapılacak yürüyüşe “her görüşten insan”ın katılmasının kendileri için çok önemli olduğunu söylüyordu önceki gün katıldığı bir programda...
Bunun olabilmesi için bu davanın “Hrant’ın arkadaşlarının vesayetinden kurtulması” şart değil mi?
Dink cinayetinin gerçek manada çözülmesi için her şeye evet ama...
Bu ülkenin “aydınlık insanları”, Dink’in öldürülmesini Türkiye Cumhuriyeti’nin tasfiyesi için “fırsat” olarak gören “karanlık emelli” insanlarla aynı yolda, yan yana yürüyebilir mi?
Tabloyu kime gösterseniz Hrant Dink’in katli için “örgütlü cinayet” diyecektir... Üstelik öylesine güçlü bir örgüt ki... Yargı bile varlığını açıklamaya çekiniyor!
Melih Aşık / Milliyet
Tetikçi ile saf tutanları açıkladı
Hrant’ın arkadaşları
Hrant Dink cinayetiyle ilgili dava karara bağlandı.
5 yıl süren soruşturmadan çıkan sonuç, ‘Hrant’ın Arkadaşları’ diye dolaşan ekibi memnun etmedi.
Bence de skandal bir sonuç. Çünkü; davanın üstü örtüldü.
Peki kim örttü davanın üstünü?
‘Hrant’ın Arkadaşları’ denilen grup var ya... İşte Hrant Dink davasının rayından saptırılmasının asıl sorumlusu bunlar oldular.
Hrant’ın ailesine çok önceden yazdığım bu köşedeki mektubumda da buna değinmiştim.
Cinayet kimin işine yaradı
Bu dava ile ilgili birçok yazı yazdım.
Sorduğum temel soru şu idi:
-Bu cinayet kimin işine yaradı?
Sorunun doğru cevabı, bizi asıl faillere ulaştıracaktı.
Lakin; ‘Hrant’ın Arkadaşları’adı altında örgütlenen malum liberal kesim; bu soruyu asla sormadı. Sordukları zaman; işin ucunun bir yerde kendilerine kadar uzanacağını biliyorlardı.
Onlar; asıl katili saklamak için hemen ‘Asker biliyordu; onlar yaptırmış olmalı!’ yaygarasına başladılar. Halbuki 5 yıldır iktidarda AKP bulunuyordu. Cinayetin planlandığı Trabzon’daki polis; Erhan Tuncel’i para karşılığı muhbir olarak kullanıyordu. Tuncel de Yasin Hayal’i kullanıyordu. O da katil Ogün Samast’ı... Bu işleri bildiği anlaşılan emniyetçi ise Trabzon Emniyetindeki İstihbarat Müdürü Ramazan Akyürek idi. Bay Akyürek’i oraya atayan bu iktidardı.
Bu cinayet ekibinin BBP’li olduğu iddiaları dolaşıyordu.
Ama bunları Hrant’ın Arkadaşları hiç gündeme getirmediler.
Yetmedi. Cinayetten sonra bu Akyürek bütün Türkiye’nin istihbaratından sorumlu olarak daha büyük bir göreve atandı; ödüllendirildi. Ama Hrant’ın Arkadaşları hiç bu rezaleti sorgulamadılar.
Dün bile Mehmet Altan; bir televizyon kanalında, işin sorumluluğunu generallere yıkmaya çalışıyordu.
Katilini gizlediler
Hrant’ın öldürüleceği duyumları geliyordu.
Trabzon’da daha önce de Rahip Santoro öldürülmüştü.
Bu yapının ulusalcı değil dinci bir yapı olduğu ortada idi.
Ama Hrant’ın Arkadaşları başka bir davanın peşinde idiler.
Onlar; Türkiye’deki milliyetçileri, vatanseverleri, cumhuriyetçileri kötü göstermek için yemin etmiş kadrolu görevlilerdi.
‘Hrant’ın Arkadaşları’ afişinin arkasına gizlendiler; Hrant için adalet istiyormuş görüntüsü verdiler. Ama Hrant’ın katilini gizlediler.
Şimdi o eski soruya yeniden dönelim:
-Hrant’ın öldürülmesinden kim faydalandı?
12 Eylül’cülerin taktiği
Bu sorunun doğru cevabını vermek için 2007’nin şartlarını düşünmeniz gerekiyor.
- Büyük Ergenekon operasyonu başlatılacaktır. Bunun için milliyetçilerin ve vatanseverlerin kötü gösterilmesi gerekmektedir. Bu kötü göstermenin yolu da onları bu tür cinayetlerle ilişkilendirmek; kamuoyunu böyle yönlendirmekle mümkündür. Tam 12 Eylül 1980 darbesinden önce darbecilerin uyguladığı taktik.
- Ergenekon operasyonu ile paralel olarak Kürt açılımı başlatılacaktır. Bu amaçla Kürt açılımına karşı çıkacak kesimlerin de suçlu gösterilip kamuoyu gözündeki değerlerinin kırılması gerekmektedir.
Bu yüzden onları cani gibi gösterecek cinayetlere ihtiyaç vardır. Santoro cinayeti ve Zirve Kitabevi cinayetleri ile Hrant Dink cinayeti; aynı dönemde; bu amaç için planlandı; uygulandı.
Bu süreçte ne yazıkki Hrant’ın Arkadaşları adı altında örgütlenen sözde aydınlar işte yeni derin yapının planladığı bu cinayeti gizlemek için görev yaptılar. Konuyu bizim gibi incelemek yerine Trabzon’daki bir albayı ve dolayısıyla da askeri suçlamakla; bu çarpıtmada görev yaptılar. Yeni derin devleti sorgulamak yerine Ergenekon denilen artık etkisizleşmiş bir kesimi sanık yapmaya çalıştılar. Ve bu tavırları ile de Hrant’ın arkadaşları; Ogün Samast ile aynı safta yer aldılar.
Buradan Hrant’ın ailesine bir kez daha sesleniyorum:
-Hrant’ın arkadaşları; Hrant’ın asıl katilleri ile gizli işbirliği içindedir. Sizi; askerleri suçlu göstererek kadırdılar. Asıl failleri gizleyen bu yaygaracılara inanmayın.
Her şey ortada...
Yazık oldu Hrant’a...
Rıza Zelyut / Güneş
Oyuncak çocuklar
Bana sorarsanız Ogün Samast bir örgüte üye falan değildi.
Yasin Hayal de.
Bu ikisi, o dönemde benzer cinayetlerde kullanılan pek çok genç gibi bir örgüte üye olduklarının farkında değillerdi. Örgüt üyesi değillerdi ama örgüt tarafından kullanılıyorlardı. Aynen Danıştay sanığı Alparslan Arslan gibi.
Alparslan Arslan da bana göre Danıştay cinayetini işlerken bir örgüt tarafından kullanıldığının ve asıl amacın ne olduğunun farkında falan değildi.
O bu işi “Allah için” yaptığını düşünüyordu. Onu oynatan örgütün amacı ise farklıydı.
Birileri bu çocukları aldı, kullandı. Yani aslında bir örgüt avr ama bu çocuklar o örgütün üyesi değil, oyuncağı. Örgüt kim mi? Bilmiyorum. Fikrim var ama delilim yok. Bu örgütü en iyi Erhan Tuncel ortaya çıkarabilirdi. Sustu.
Yazık oldu.
Fatih Altaylı / Habertürk