Öğrenilmiş adaletsizlik…

Henüz literatüre girmedi.

Öğrenilmiş çaresizlik gibi bilimsel bir dayanağı da yok; benimki sıradan bir gazeteci gözlemi:

Çağın, en azından bizim ömrümüze denk gelen dilimindeki en baskın tutum güdüleyicilerinden biri "öğrenilmiş adaletsizlik" galiba.

O mu ne?

Telifi şahsıma ait tanımı şöyle:

Organizmanın yol açtığı yahut faili olduğu fenalıkların bedelini ödememesi durumunda, her şeyi yapabilme hakkına sahip olduğuna ve her durumda yanına kâr kalacağına dair oluşan inanç ile gelen ruh hali durumu.

*

Yazarımız da olan gazeteci Yavuz Selim Demirağ''ın, üç yıl önce, evinin kapısında uğradığı hunhar saldırının, dün, Ankara 36. Ağır Ceza Mahkemesi''nde başlayan yargılamasında iliklerime kadar hissettiğim duygusal iklim tam olarak buydu.

Vururuz, kırarız, döveriz, yaralarız, kemiklerini kırmakla kalmaz onurunu da hedef alırız…

Sonrasında en küçük bir pişmanlık, utanma emaresi göstermediğimiz gibi üste de çıkarız…

Gurur bile duyarız çektirdiğimiz acıyla; övünürüz, bu sebeple sırtımızın sıvazlanmasını bekleriz…

Sıvazlanır da…

Ölümün kıyısına getirdiğimiz adamın adalet mücadelesiyle kafa buluruz mesela…

Bize bir şey olmaz; "nasılsa".

Çünkü "devran bizden yana".

*

Dün, aralarında Müyesser Yıldız gibi mahkeme salonlarında görüp görebileceğiniz en tecrübeli gazetecilerden birinin ve İYİ Parti Denizli Milletvekili Yasin Öztürk''ün de bulunduğu bir grup "izleyici", şunları dinledik "öldürmeye teşebbüs" suçuyla yargılanan ve bu işe kalkışırken, muhtemelen, kendilerini bir gün o salonda, o hakimin karşısında bulacaklarını akıllarından dahi geçirmeyen sanıklardan:

*

- Aramızda trafikte tartışma oldu.

- Küfürleşme oldu.

- Küfür yok.

- Ben duymadım; sohbet ediyordum.

- Ben görmedim; arka koltuktaydım.

*

- Biz arabadan inmedik.

- Ben inmedim, iki arkadaşımız indi.

- Sırayla indik.

- Hepimiz indik.

- İndik ama ayırmaya indik.

*

Ben olay yerine 2 metre uzaktaydım; hiçbir şey görmedim.

50 metre mesafedeydim, gürültüleri duydum.

Ben hiç gitmedim.

Ben olay yerinden ayrıldım.

*

Bilmediğim bir nedenle düştü.

Aralarında itişme oldu.

İtişme olmadı.

Nasıl yaralandı hiçbir fikrim yok.

Ben itince düştü.

*

Sopa yoktu.

Sopa vardı.

Sopa vardı ama vurmadık.

İnce bir sopaydı.

*

Söz sırası Yavuz Selim Demirağ''a geldiğinde şöyle dedi:

- Zeka seviyemizle alay ediyorlar.

*

Haksız mı peki?

*

Bu arada;

Sanıklar hakkında adli kontrol tedbirlerinin devamına ve aralarında Murat Ağırel''in de bulunduğu tanıkların dinlenmesine karar veren mahkeme heyeti, davayı 28 Şubat 2023''e erteledi.

"2023" hem mahkeme mahkeme gezen bu dosyaya hem de genel olarak yargının bütün ayak ve unsurlarına "adalet" getirir, adaletiyle gelir, iklim değişir ve kimsenin "suç"u "hak" görmediği, kimsenin kimseyle "başkalarının çocuklarını feda/heba ederek" hesaplaşmadığı mert ve vicdanlı bir döneme girilir belki.

RAFLAR DA BOŞ

Cumhurbaşkanı''nın, ABD''de, PBS kanalında yayınlanan röportajındaki , "Ben ekonomistim. Şu anda yüzde 8, yüzde 9 enflasyonun bile tehdit ettiği ülkeler var. Bizde yüzde 80 var. Biz şu anda 250 milyar dolar ihracatı yakalamış bir ülkeyiz. Benim ülkemde marketlerde raflar boş değil. Ama Amerika''da bile bugün raflar boş, Fransa''da raflar boş, Almanya''da raflar boş" sözlerine şöyle bir muhalefet geliştirildi:

- Raflar dolu da cepler boş.

*

- Cep boş olduktan sonra raf dolu olsa ne olacak; bu mantığa eyvallah da, raflar da dolu değil ki, onlar da boş arkadaş.

*

Yer zaman da vereyim, oturduğum yerden salladığım zannedilmesin.

Geçen Cuma günü, akşam saatleri…

Mahalle marketinde gördüğüm salça fiyatı karşısında gözlerim yuvalarından çıkar gibi olunca, bir de Tarım Kredi Kooperatifi''nin marketine bakayım dedim.

Ankara''da, Ayrancı''da, Güvenlik Caddesi üzerindeki şubede salça aradım.

Domates salçası?

Yok.

Biber?

Yok.

Karışık?

Zaten yok.

Köy tipi?

Kabul, bulup da bunama işareti!

*

Cam kavanozda?

Yok.

Teneke kutuda?

Yok.

Küçük boy?

Yok.

Minik?

Yok.

Kiloluk?

Yok.

*

Yok oğlu yok…

*

Herhangi bir ülkeye bağımlı olduğumuz bir ürün de değil; domates yahu… Memleketin hemen her yerinde yetişen, çok sayıda fabrikada işlenen bir ürün.

Bütün samimiyetimle rica ediyorum:

Biri bana Türkiye''de salça bulamaz, bulsak da alamaz hale gelişimizi, dış güçlersiz, gözlerdeki ışıltısız, akla ve mantığa uygun gerekçelerle izah edebilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları