Öğrenci-öğretmen aşkı mı?
YÖK Başkanı Özcan, Amerika’daki polis derneklerinin fikir babası olduğu iddialarını yalanladı, ama gün gün haber aldığı polisler ile bağını açıklayamadı
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, kendisine “cevap hakkı” doğduğunu söyleyerek bir açıklama yolladı. Önce YÖK’ten gelen açıklama sonra benim yanıtlarım.
1. “Prof. Dr. Yusuf Ziya ÖZCAN’ın Türk Emniyet güçleriyle olan bağlantısı 18 yıl süresince Polis Akademisi’nde öğretim üyeliği yapmak ve Türk emniyet mensuplarının öncülüğünde düzenlenen iki uluslararası konferansın düzenleme komitelerinde yer almaktan ibarettir.”
Maalesef bilgiler Özcan’ın söyledikleriyle çelişiyor. Turkish Institute for Police Studies’in internet sayfasındaki ’danışma kurulu’nda Yusuf Ziya Özcan’ın adı geçiyor. (tipsconnections.org) Danışmanlardan biri de -çok ilginç- Önder Aytaç. Teksas’taki enstitüyü Özcan’ın kurduğu bilgisi pek çok kaynakta yayımlandı internette. Ancak ne garip ki ben Yusuf Ziya Özcan’ın polis dernekleriye bağını yazdıktan hemen sonra Turkish Institute for Security and Democracy sayfasındaki “executive board” yani yürütme kuruluna aniden ulaşım engellendi. Yusuf Ziya Özcan’ın adı bu sayfada geçiyordu. Dün adını arattığımda “Arama bulunamadı uyarısını aldım. Sayfa aniden “uçurulmuş.”
2. “18 yıllık Polis Akademisi öğretim üyeliği döneminden öğrencisi olan pek çok emniyet görevlisi mevcuttur. Bu kişilerden biri de yazınızda da adını geçirdiğiniz ve 6 yıldan bu yana Türkiye’ye dönmediğini söylediğiniz Samih TEYMUR’dur. Sayın TEYMUR şu anda Türkiye’dedir ve Batman’da görevini sürdürmektedir.”
Doğru. Teymur şu anda Türkiye’dedir. Ancak Türkiye’ye yeni dönmüştür. Haber sitesi odatv.com bir süre önce Teymur’un peşine düştü ve TISD dosyasını açtı. Bu haber 9 Aralık’ta yayına verildi. Araştırıldığını haber alan Teymur, Emrullah Uslu gibi olmamak için apar topar Türkiye’ye döndü. Üstelik döneli 1 ay oldu. 16-17 Ekim tarihlerinde bile Teymur Washington DC’deydi.
Asıl mesele Teymur değildir. Bu polis memuruyla YÖK Başkanı’nın nasıl bir ilişki içinde olduğudur. Teymur’un güncel seyahat bilgisinden bile haberdardır YÖK Başkanı. Bu, sık sık konuştukları iletişim halinde oldukları anlamına geliyor. Koskoca YÖK Başkanı’nın Teymur’la öğrenci-öğretmen ilişkisi dışında nasıl bir bağı vardır?
* Oray Eğin / Akşam
++++++
Bir köprüden atlamadığı kaldı
Taha Akyol’un mahdumları Mustafa Bey evladımız, ’Mardin Güvercinleri Takla Ekibi’ne girmek için uyguladığı yoğun antrenman programına rağmen kadro dışı kalırsa, kendini fark ettirmek için ’liberalliğin daniskasını’ sergileyebilir
Mustafa Akyol “konunun uzmanı hiç değilim” diyerek başladığı yazısında Ermenilerden özür dileyenleri hain değil, “dünyayı iyi tanıyan, küresel bilgi kaynaklarıyla beslenen aydın”lar saydığını, niyetlerinde sorun görmediğini, onları suçlayanların haksızlık ettiğini, o “aydınlar” gibi “milli davalar ve ulusal çıkarlara karşı” aldığı tavrın ve Cumhurbaşkanı’nın yorumunun “bilgelik” olduğunu yazmış...
Daha ne yapsın bu çocuk Eser Amca’sı Mehmet Amca’sı, Ahmet Amca’sı, Cengiz Amca’sı?.. Kendini bodoslama II. Cumhuriyetçi ilan etmedi mi?.. Atatürk’ü ’dogma’ deyip bir köşeye çekmedi mi?.. Amerikan tedrisatından geçmedi mi?.. ’Konunun uzmanı olmasa da’ hissettiği aidiyeti ispatlamak için her lafa girmedi mi, çıkardığınız her topa vurmadı mı?
Din felsefesi, Atatük, Medya, Kürtler, jeopolitik, evrim... Nasıl da ’ufacık tefecik içi dolu emperyalist donanımcık’ olduğunu ispatlamak için daha ne yapsın?
Ben kaleminin havada üç takla, çift burgu yapabildiğine kefil olurum. Mardin Güvercinleri’nin ahengini bozar mı, bozmaz mı siz karar verin. Ama ne olur bir an önce yapın, yoksa kendimi fark ettireyim, adımı duyurayım, popüler olayım derken soluğu Boğaz Köprüsünde alacak. Televizyonu açtığınızda, ’ben liboşları çok seviyorum ama aşkıma karşılık alamıyorum’ diyen bir ’Amerikan tasarımı yeni muhafazakar genç’ görürseniz vebal sizin artık... Ben olsam bu vebali alacağıma, Mustafa’nın ’Abdullah Gül’ü bilge’ ilan ederek ’şah’ dediği hamleyi değerlendiririm...
Bunca dili, aranıza alırsınız da, sivrileceğim diye toplumu dumura uğratmayı bırakır diye döküyorum. Bu iş olmaz diyorsanız, ben kendi sözümü söyleyeyim:
Artık yeter ya... Okurken yoruluyorum. Türk basınına ikinci bir Akyol fazla gerçekten... Babandan almadığına inandığım bir nasihatla seninle vedalaşmak istiyorum Mustafa:
“Ey oğul sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz...”
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Bilir misiniz ki, henüz iki şey tamamiyle keşfedilmemiştir:
Coğrafyada kutup ve tarihte Türk.
*Albert Sorel
++++++
BaŞlarIna kuŞ pİslese, onu da askerden bİlecekler
Çongar’ın sağlığını da asker mi bozdu?
Sızdırdıkları belgelerin tortuları, ilgili kurumların atık kanallarını tıkamış olacak ki, Taraf hanidir ’belgeli provokasyon’a imza atamıyor. ’Kendi kendini şarj edebilme’ özelliğine sahip olmadıkları için, her an ’kendi kendini imha düzeneği’ne geçebilir.
Ahmet Altan araştırma çalışmasını hâlâ tamamlayamadı... Yasemin Çongar’ın rahatsızlığı da hâlâ geçmedi...
Böyle olunca ’takma kanat’larla çırpınma görevi Neşe Düzel’e düştü. Düzel de, koca Fatmagül Berktay röportajından çıkardığı “Baykal çarşaflıyı askere sordu mu” manşetiyle burnu üstü çakıldı.
Asıl mevzuya geçmeden önce Fatmagül Hanım’a eski eşi Halil Berktay ile liberal açılım yarıştırmayı bırakıp, öğrencilerinin arasına dönmesini, feminist düşler kurmaya devam etmesini salık veririm.
Ve gelelim, ’askeri karalayacağım, kafa karıştıracağım’ diye ‘duru suya konup boğulan minik sinek’ olmaya rıza gösterenlerden beklediğimiz yeni performanslara:
‘Erdoğan Topbaş ile yola devam etmek için askere sordu mu?
Zekeriya Beyaz’ın aday olmasını asker mi istedi?
Bahçeli ev-ofisine kartal yuvası derken, gizli bir askeri mesaj mı verdi?
Sonra aslanın Ali Sami Yen’de kartalı avlaması kontr eylem miydi?
Mehmet Öz’ün Amerika’da rastladığı kazazedelere yardımı gizli bir askeri operasyon muydu? Kimdi o kazazede zenciler?
Zehir solutan kömürleri de asker mi sızdırıyor?’
Bu minvaldeki manşetleri okumamızın nedenine dönecek olursak; Çongar’ın sağlığını da asker mi bozdu dersiniz?
++++++
Özürlü medenileşme: Affet bizi Avrupa
Müslümanlar “Bizi şeytan kandırdı, ona uyduk günaha battık... Allah’ım bizi bağışla...” diye yakarırlar. Hristiyanlar ise “Hepimiz günahkâr doğarız. İsa Efendimiz bizi korur...” diye inanırlar.
Kiliseye giderler. Papaza anlatırlar. Peder!.. Erik çaldım... Komşunun kızına sulandım... Sokakta kimsesiz köpeklere taş attım...
Papaz da dinler. Gaziantep pekmezi gibi içince rahatlık, huzur, güven veren sesiyle “Anlat oğlum anlat. Anlat kızım anlat. Anlat hocam anlat. Anlat yazarım anlat. İsa Efendimiz seni duyuyor...” diye teşvik eder.
Kusurlar anlatılır.
Papaz yine o sakin, telaşsız, iyileştirici sesiyle “Evladım, madem ki sen işlediğin günahları anlattın yarın mahşer günü İsa’nın katına çıktığında o seni affedecektir” der. Günah çıkmış olur. Günahkâr da rahatlar.
Adı: “Özür Dileme Dilekçesi” olan fakat aslı bizim oğlanların, kızların, hocaların, yazarların “günah çıkartıp rahatlamasına” dayanan bu demokratik hak, daha çok “Türk doğmuş olduğuna pişman aydınlarımızın” vicdan rahatlatma seansıdır. Entelektüel duruşunu, medeniyetsiz bulduğu Türk’ten ayırarak “kendisini medeni ve Avrupa’ya ait hissetme” dopingidir. Durmazlar. Dinlenmezler. Seans üstüne seans. Avrupa bizi affet.
Medeni olmayan Müslüman Türk, medeni olan Hristiyan Ermeni’yi tehcir etti, yerinden yurdundan etti. Avrupa bizi affet.
Medeni olmayan Müslüman Türk, “Kıbrıs’a ordu soktu” medeni Hristiyan Rumlar’ı, evinden barkından etti! Avrupa bizi affet.
Medeni olmayan kaba saba-nezaketsiz-cani Müslüman Türk, medeni, nazik, kibar, barışçı, karınca ezmez PKK’lıları öldürüyor! Avrupa bizi affet.
Medeni olmayan geri Türk, kalktı Orta Asya’dan geldi, medeni, nazik, kibar Hristiyanlar’ın yaşadığı Anadolu’yu fethetti, İstanbul’u bile aldı. Medeni olmayan Türk, 600 yıl medeni olan Hristiyan’ı yöneterek “tarihi yanılgı” yarattı. Haçlı seferleri ile medeni, nazik, kibar Hristiyanlık, “Türklerin Anadolu’ya gelmesi tarihi yanılgısını” düzeltmek istediyse de başaramadı! Avrupa bizi affet.
Yatıyorlar kalkıyorlar. Kaba Türk! Cani Türk! Cahil Türk! Soykırımcı Türk! İşgalci Türk!
Günah çıkardılar. Medeni oldular!
* Necati Doğru / Vatan
++++++
Abdullah Gül istifa etsin
Akla ve mantığa en aykırı çıkışı Cumhurbaşkanı Gül yaptı. Özür kampanyasına destek olarak nitelenecek sözler söyleyen Gül için söylenecek en hafif şey “yetkisini aştığını” belirtmektir. Cumhurbaşkanı bu konuda taraftır ve ne özgürlük, ne hukuk, ne demokrasi adına imzacıların yanında yer alamaz.
Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olarak devletin başıdır. Devletin resmi politikasının bekçisidir. Türkiye resmi olarak Ermeni soykırımı olmadığını söylemektedir.
Gül, Türkiye aleyhine olan her konuda başı çeken sözde aydınların yanında yer alarak puan topladığını düşünmektedir. Oysa yaptığı şey Anayasa’yı ihlaldir ve bir gün bile o makamda oturmaması gerekmektedir.
* Can Ataklı / Vatan
++++++
MİNİ YORUM
Bu kampanya nüfus sayımımız
Geride kalan bir haftadan sonra; ‘Özür diliyorum’ demek gibi ‘özür dilemiyorum’ demenin de bir kabul olduğuna inandım. ‘Özür’ü ha pamuklara sarmışsın, ha cami avlusuna bırakmışsın! Türk aydınına düşen, bu durumun çon sancı vermiş bir ‘ölü doğum’ olduğunu gösterebilmek değil midir?
Tartışma, sonu uçurum olan ‘Ermeni olmak ya da olmamak’ yoluna sokuldu. Türkiye’de kim yalnızca Ermeni, Kürt, Rum olduğu için öldürüldü? Bu topraklarda cinayeti kimlikler mi, tahrikler mi besledi?
Bu kampanya bize tek bir somut veri sunacak... Özür dileyen sayısını 70 milyondan düşüp, gerçek nüfusumuzu öğrenmiş olacağız...
* Selcan TAŞÇI