Oğlunuzun peygamber olma ihtimali var mı?

Şehit haberi almadığımız gün yok gibi. Şehit anne babaları, şehit eş ve kardeşleri, şehit yakınları, şehit komşuları muhakkak ki, Allah’ın sevgili kulları. Çünkü şehitlik Peygamberliğe çok yakın bir makam.
İmâm-ı Gazâli İhyâu Ulûmi’d Dîn’inin “İlim” bölümünde, “Peygamberlik derecesine insanlardan en yakın olanı, ilim ve cihat ehlidir” hadisini nakleder. Her anne-baba elbette peygamber annesi olmak ister. Aklı başında her eş, eşinin her kardeş, kardeşinin peygamber olmasını ister. Lâkin peygamberlik müessesesi sona ermiştir ve Hz. Muhammed (s.a.v.) son peygamberdir. Artık kimsenin peygamber olma ihtimali kalmamıştır. O yüzdendir ki biz müminler Allah katında peygamber derecesine en yakın derecelerden bir derece sahibi olmak isteriz, aynı şeyi çocuklarımız, yakınlarımız, sevdiklerimiz için de arzularız ve işte o derecelerden biri de “Şehitlik” derecesidir. Ne mutlu şehit olabilenlere ve ne mutlu şehit yakınlarına.
Çünkü Allah’ımız yüce Kitabında ve Peygamberimiz hadisi şeriflerinde şehitlere müjde üstüne müjde verirler.
Bu toprağın insanı bu müjdeleri bilmekte, bildikleri için de anne-babalar, “Peygamber ocağı” olduğuna inandıkları orduya, evlatlarını, ellerine kına yakıp, “Ya şehit ol ya gazi” diye emanet etmektedir. Bu ne yüce bir duygu ve bu millet ne akıllı bir millettir!
Siz zannetmeyin ki, akıllı olanlar, güçlü olanlar, başına bir şey gelmesin diye sahte raporlarla çocuklarını askerlik hizmetinden kaçıranlardır. Hayır, onlar, ebedi olan ahireti yalan dünyaya tercih etmiş zavallının ta kendileridirler. Yalan dünya er geç bitecek, herkes ne ektiyse onu biçecek ve o zaman herkes “Keşke sağlığımda vatan için bir gün olsun nöbet tutsaydım” diyecektir. Evet, bu toprakların neresinde, hangi santimetrekaresinde olursa olsun, kutsallığına inanarak bir gün bile nöbet tutmak ne büyük bir nîmettir!
Belki, savaş zamanı olmasa da mı, diye sorulabilir, evet, savaş zamanı olmasa bile, deriz. Daha doğrusu bunu diyen biz değiliz, Tabiinden 70 kadar hadis rivayet eden, İmam Şâfi ve Ahmet b. Hanbel’e fıkıh ve hadis okutan, zamanın âlimi Mekke imamı Süfyan b. Uyeyne(r.a)’dir.
Buyuruyorlar ki: “- Düşman bir yeri basarsa, orası kırk yıl nöbet yeri olarak kalır. Düşmanın ikinci defa bastığı yer, yüz yirmi sene nöbet yeri olur. Düşmanın üçüncü defa bastığı yer ise, Kıyâmete kadar nöbet yeridir.”
Müslüman Türk’ün yurdu kaç bir, kaç iki, kaç üç defa kafirler tarafından basılmış değil midir?
İşte her karış toprağı “sınır” hükmü almış bu topraklarda nöbet tutmanın hükmünü de gelin Allah’ın Peygamberinden öğrenelim:
“- Allah yolunda bir günlük nöbet, bin gün tutulan (nafile) oruç ve bin gün kılınan (nafile) namazdan daha faziletlidir.”
Peygamberimize “Arkadaşım” diyecek kadar dost ve yakın olan Selman Farisi, “Bir kimse nöbet esnasında ölürse, kabir azabından kurtulur. Yaptığı iyiliklerin en güzeli olarak, her ameli onun lehine büyür, tâ ki Kıyamete kadar!” hadisini nakleder.
Bu toprakta vatan için nöbetin hükmü işte budur. Ya şehit olmanın? Allah(c.c.) Kur’an’ında, şehitler için vaat ettikçe vaat etmektedir.
Biz burada Peygamber amcası İbn Abbas(r.a.)’nın, cihat bahsinde, Allah Resulünden naklettiği uzun bir hadisin, “Bir kimse, Allah yolunda cihat için bir kılıç verirse, Kıyamet Günü o (kılıç) konuşarak gelir ve şöyle der: ’Ben falanın kılıcıyım, bugüne kadar hep cihat ettim!’” bölümünün bile, ne büyük bir nîmet olduğunu hatırlatmakla yetineceğiz.
Allah yolunda verilen bir kılıç bile kıyamet gününde gelip, “Ben falanın kılıcıyım” derse, bizim şehidimiz de Kıyamet Günü, “Ben falanının oğluyum, babasıyım, eşiyim, bugüne kadar cihat ettim” diye, yakınları hesaba çekilirken, otaya çıkıp, şefaatçi olmak istemez mi?
Ve Allah(c.c.) bir kılıca verdiği bu şefaat hakkını şehidinden esirger mi?
Cihat için kılıç verene ihsanda bulunan Allah, cihat için canından çok sevdiği oğlunu, eşini, babasını hediye edene, ihsanda bulunmaz mı?

Yazarın Diğer Yazıları