“Oğlum büyümüş...”
“Gazetecilik böyle günlerde belli olur” sözünün hakkını veren Ayşe Arman’ı tebrik ediyorum. Kulvarındaki magazinden çıkıp Odatv davasıyla beraber Silivri gerçeğini okuyucuları ile paylaşırken gözyaşlarına hakim olamadığını ifade etmekten imtina etmediği için alkışı hak ediyor. Son iki gündür Soner Yalçın’ın oğlu Aren ile yaptığı söyleşi Silivri’nin Guantanamo üssü oluşunu tescil etti. Soner ile yıllar önce bir kaç telefon görüşmesi yapmış, toplantılar esnasında bir defa da karşılaşmışımdır. Haksız yere tutuklanana kadar hukukumuz yoktu. Ancak, Aren’in Hürriyet’teki fotoğraflarını görünce, saç tellerimden ayak tırnaklarıma kadar tarifsiz bir acı hissettim. Oğlum Erdem Kutalmış’ı doğumundan üç ay sonra görebilmiş baba olarak Aren’e sıkı sıkı sarılıp koklamak isterken Soner’in sıcaklığını veremesem de amca eksikliğini giderebilir miyim diye düşündüm. Müyesser’in oğlu İlkim’e “Annen benim arkadaşım, dahası ablamdan ötedir. Onunla en az senin kadar gurur duyuyorum” dediğimde bakışlarını unutamıyorum. Emniyet Müdürü babası Naci’nin “Annen bir süre gelemeyebilir” sözlerine “Bir süre değil, 1,5 hatta iki yıl gelmeyeceğini biliyorum” cevabını veren İlkim, Aren’den daha şanslı... Hiç olmazsa çocukluğunu anne babasıyla geçirdi. Ya Aren... Ya babalarıyla balyoz duruşması arasında topaç çeviren 5-6 yaşlarındaki oğullar... Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Mamak ve İzmir’de rehin tutulan subaylarımızın kundaktaki, ilkokuldaki çocukları... Deniz, babası Mustafa Balbay tutuklandığında sadece yedi aylıktı. Şimdi beş yaşında... Gazeteci Balbay’ın havaalanında çalışıyor yalanına artık inanmıyor. Fakat niçin hapiste tutulduğuna da aklı ermiyor. Hasdal’daki sınıf arkadaşım Orkun Gökalp’in biricik kızı Canset, okulunun en başarılı öğrencisiydi. Şimdilik Tuncay Özkan’ın kızı Nazlıcan gibi okuldan atılmadı ama aklı-fikri Hasdal’da olduğundan üniversiteye hazırlanamıyor. Silivri duruşmalarında tarihe not düşen, savunmasında “Suçluyorum!” diye haykıran Mustafa Önsel’in hukukçu oğlu Oğuzhan, hukuksuzluğa anlam veremiyor. Cengizhan ve İstemihan öfkeli... Kızı Aybike kırgın...
Bir de baba-oğul var Silivri’de... Haydi Doğu Perinçek ömrünün önemli bölümlerini mahpus damlarında geçirdi. Tutsaklık O’nu daha da bileyliyor... Ya bilim insanı olan oğul Mehmet... Rus belgelerinde Ermeni yalanlarını ortaya çıkaran Mehmet Perinçek hapiste bile babasından ayrı tutuluyor. Üstelik görüş günlerinde aynı damın altında camın öte yanından telefon ile görüşebiliyor baba Perinçek ile... Küçük Can da büyüdü babasının mesajlarını okuyor toplantılarda. Yaşı müsait olsa Can’ı da acımadan tıkarlar kodese...
Yine de en şanslısı Bahriyeliler... Aylarca uzak denizlerde görev yaptıkları için denizcilerimizin minik oğul ve kızlarıyla, yaşlı anne babaları tutsak subayların seyirde olduğunu sanıyor.
Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun girişimleriyle başlayan Silivri’de açık görüş ziyaretlerine orada on altı ayını geçiren Müyesser de katıldı. Mustafa Mutlu ve Onur Öymen kafiledeymiş. Mutlu’nun yazılarını merakla bekliyorum. Tevazu gösterisine gerek yok. Silivri ziyaretlerini hak eden gazetecilerin başında bu satırların yazarı geliyor. Değerli Atila Sertel’in önümüzdeki ayki kadrosunda yer almak istediğimi buradan ilan ediyorum. Müyesser, Çarşamba günü Soner’e Hürriyet’teki Ayşe Arman röportajını sormuş... “Vay be! Oğlum büyümüş” cevabı yüreğimi dağladı. Ve Soner’in “Fatih Hilmioğlu Hoca’nın durumu çok kötü. Oğlunu toprağa verdikten sonra ölüme yatmış gibi başını battaniyenin alından çıkarmıyormuş. Fatih Hoca’yı bıraksınlar. O’nun yerine ben yatarım...” sözleri kafama mermiler sıktı... 29 Ekim’de, 10 Kasım’da ellerinde Türk bayraklarıyla “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı ile Türk düşmanlarının uykularına karabasan çöktüren milyonların Silivri’de yargılama yerine infaz edilenlerin yerlerine yatmak için can attıklarından eminim. Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve İzmir’deki tutsaklara selam olsun. Dışarıdaki çocuklarının gözlerinden öpüyorum. Hepsi büyüyecekler... Ve bana “Vay be!” romanını yazdırıp “Vay be!” filmini çektirecekler...