ODTÜ’nün ağaçları
Türkiye’nin dünya ilim âleminde isim yapmış üniversitelerinin başında Ortadoğu Teknik Üniversitesi(ODTÜ) geliyor. Üniversitenin sahip olduğu bu ciddi kimlik sebebiyle yurt dışından Türkiye’ye dönen ilim insanlarımız da ODTÜ’yü tercih ediyor. Kuruluşunda baraka kulübelerde çalışan bu üniversite büyük bir özenle yetiştirilmiş kendi ormanı içerisinde adeta yeşil denizin ortasında bir ada gibiydi.
Bayram sonrası, şehre gelirken ODTÜ’nün önünden geçtik. ODTÜ’ye girişin sol tarafında öylesine zalim, merhametsiz, insafsız bir ağaç katliamı yapılmış ki sadece kuru toprak görüyorsunuz. Ankara Belediye Reisi “ODTÜ arazisinden yol geçireceğim” diyerek bir yıldır neredeyse savaş verdi. Üniversite vakur ve ciddi bir üslup içerisinde olayı hukuk yollarına taşıdı. Henüz hukuk bitmemişti. Bütün vahşi saldırışlara gençler geçit vermediler. Belediye de bayramı bekledi. Elli civarındaki iş makinesi bir o kadar eli sopalı adam ve polisin himayesinde ODTÜ’nün arazisine saldırdı. Gençlerin bayramda ailelerinin yanında olacağını hesaplayan yıkım zihniyeti, bir Moğol ordusunun zalim ve adalet tanımayan gaddarlığıyla, 40 yıldır bin bir sevgiyle büyütülmüş ağaçları söktü, yok etti. Ne yazık ki bu yıkım aynen Atatürk Orman Çiftliği’nde de kel başlar gibi sırıtıyor. Bir ülkenin medeni düzeyi yeşile, çiçeğe, hayvana ve bilhassa ağaca gösterdiği saygıyla ölçülür. Bugün İsviçre’de bahçenizdeki kurumuş bir ağacı belediye meclisinin kararı ve izni olmadan kesemezsiniz. Ya bizde...
Siyaset adamları başarıyı sadece gür sesle bağırmakta değil, bütün yaratılmışlara gösterdikleri saygıda aramalıdır. Hiç şüphesiz bu yok etme psikolojisinin temelinde çok derin bir “Yıkma Kültürü” var. Kimse üzülmesin! Geleceğin “Yakın Tarih” i sade hainlerin, vurguncuların değil, aynı zamanda ağaç katillerinin de gerçek kimliklerini ortaya koyacaktır. Âşık Paşa’nın “Tarih” ini dikkatle okursanız Anadolu isyanlarında kanı bozuk dönmelerin Türkleri katlederken söyledikleri sözlerde pek çok gerçeği tespit edeceksiniz...
Bir ülkenin büyük işler başarması, kalkınması, milli hedeflere ulaşması ancak ve ancak sağlam bir “Kültür Zemini” inşa etmesine bağlıdır. Bu kültür zemini külhanbeylik yaparak gerçekleşmez. Ulus’taki Atatürk Anıtı’nı geceleri karanlıkta bırakmak tek kelimeyle zavallı bir külhaniliktir. Atatürk konusunda yapılacak iş; elinizde ne kadar ciddiye alınmaya değer bulduğunuz belge, araştırma ve bilgi varsa bunları sunacağınız uluslararası düzeyde bir kongre toplamaktır. Aksi halde saçma sapan sözlerle tımarhanedeki bir deliyi oynarsınız: Cumhuriyet bir İngiliz projesidir, Milli Mücadele’de önemli bir savaş yoktur, Atatürk gece gündüz içen bir ayyaştı; gibi sözler söyleyenlerin alnına kazınmış çirkin yalanlardır. Hele bu âdi beyanların İslâmcı geçinerek İslâm adına yapılması, İslâm dinine yapılabilecek en ağır hakarettir. Çünkü İslâm’ın insanı, daima kendi kendisini Yaradan’ın huzurunda bilerek muhasebe eder, kontrol eder. İslâm’ın affetmediği günah kul hakkıdır. İftira bunun en seviyesiz örneğidir. Müminler yaptıkları her işin, söyledikleri her sözün karşılığını mutlaka görecekleri inancı ve imanı içindedir. Bir yığın palavrayla Atatürk’e bu ölçüde saldırılmasının sebebi; O’nun milli kimliği ayakta tutan lider şahsiyetinden kaynaklanıyor. Türk milletini güvenilir bir önderden mahrum etmek isteyen çorbacılar bu yolda bir fare ihtirası ve ciddiyetiyle onu kemirmeye uğraşıyorlar. Atatürk’ün Cumhuriyet’in başlangıcında kurduğu kültür zemini milli tarihe, milli kimliğe ve milli değerlere dayanıyordu. Bütün bunları diri tutmak ve bugünkü yorumunu yapmak yegâne kurtuluş çaresidir. Ama kurtuluşu istemeyenler sadece ne yapıp ne edip Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı temelleri yıkalım, bu Cumhuriyet yıkılsın diyenlerin bunları görecek hali yoktur...
Unutmasınlar yıkıcıların çoğu altını oydukları eserin enkazı altında kalmıştır. Cumhuriyet’in onurlu evlatları Cumhuriyet’e sahip çıkacak ve O’nun bir bedevi sapıklığına kurban edilmesine fırsat tanımayacaktır. Müminlerin, inananların karamsar olma hürriyeti yoktur. Bu sebeple geleceğe ümitle bakıyoruz. Bugün yaşamakta olduğumuz sosyal buhran, ancak Kuvayımilliye inancı, samimiyeti ve yüreğiyle aşılır... Aşılacaktır!..