Öcalan'ın iç savaş itirafı
“Türkiye’ye teslim edilmemdeki amaç bir Türk-Kürt savaşı çıkarmaktı” diyen Öcalan değil miydi?
DEHAP Batman İl Başkanı Mehdi Öztürk değil miydi, “Doğu ve Güneydoğu’ya gelen yabancı heyetlerin, “Etnik kimliklerinizi ön plana çıkarın, milliyetçiliği körükleyin” telkininde bulunduklarını söyleyen? ABD Adana Başkonsolosu W. Scoot Walter Reid değil midir Güneydoğu’yu Baro seçimlerine etki edecek kadar “evinin içi” haline getirip, “Türk-Kürt savaşı” tezgâhlayan? Dünün “çuvalcısı”, Centkom’un komutanı William Faallon değil mi Irak’ın kuzeyinden “Kürdistan” diye bahseden, PKK’ya “Kongra Gel” diyen ve “Türkiye’nin PKK ile uzlaşmaya varması gerek” tavsiyesinde bulunan?
PKK’nın bir uzantısı olan PEJAK’ın İran’da yaşayan Kürtleri ayaklandırması için ABD ve İsrail tarafından desteklendiğini uzun yıllar CIA’nın Zaho ve Selahaddin kentlerindeki istasyonlarını yöneten Robert Baer açıklamadı mı? PEJAK demek PKK demek değil mi? Kürtçe, Yunanca, Arapça ve Türkçeyi anadili gibi bilen CIA ajanı Sam Faddis’in Deniz Piyadesi Mike Tucker’la hazırladığı “Operation Hotel California” kitabında 1997 Nevruz’unda Diyarbakır’daki gösteri ve olayları şehrin içinden takip ettiğini itiraf etmedi mi? Türkçe ve Kürtçeyi anadili gibi bilen CIA Ajanı Sam Faddis bu açıklamaları, CIA ve kardeş kuruluşu MOSSAD’ın yıllardır Doğu ve Güneydoğu’yu mesken tuttuklarının itirafı değil midir? AKP hükümetinin İsrail ve ABD ile imzaladığı “İstihbarat Paylaşımı” anlaşması sebebiyle CIA ve MOSSAD ajanlarının Türkiye’deki faaliyetleri “yasal” hale gelmiş olmadı mı?
Daha da önemlisi ABD Kongresi Araştırmalar Merkezi tarafından hazırlanan “Saddam Sonrası Kürtler” raporunda Güneydoğu Anadolu ile Doğu Anadolu bölgelerimiz bilmem kaçıncı defa “Kürdistan sınırları” içersinde gösterilmedi ve PKK’lı teröristlere “gerilla” payesi verilmedi mi? ABD ve İsrail’in Türkiye’nin değil Barzani ve PKK’nın stratejik ortağı olduğuna dair örnekleri çoğaltmaya hiç gerek yok. Bölgemizde ve Türkiye’de olup biteni anlamak için Büyük Ortadoğu Projesi’ne şöyle göz ucuyla bakmak yeter de artar bile.
“İnşallah bu proje hayata geçer, Diyarbakır da bu projenin yıldızı olur” demiş, diyebilmiş Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan hâlâ “Eşbaşkanlık” görevini sürdürebilmektedir!
DTP kendileri için böylesine münbit bir ortamda haftalardır bir “ayaklanma” denemesine kalkışmış, “Türkiye’ye teslim edilmemdeki amaç bir Türk-Kürt savaşı çıkarmaktı” diyen Öcalan için, “Liderimiz artık cezaevinden çıkarılmalı” kampanyası başlatmıştır.
Son haftalarda yaşayarak öğrendik ki artık her DTP milletvekili ve belediye başkanı bir PKK militanıdır. PKK’nın şehit ettiği Türk askerlerinin fazlalığıyla gurur duydukları için PKK militanıdırlar. Bellerinde tabancalarla meydanlarda “Öcalan’a özgürlük” diye bağırdıkları için PKK militanıdırlar. İşinden evine dönen ve tek derdi çoluk çocuğunun rızkını kazanmak olan insanların PKK militanları tarafından belediye otobüslerinde üzerlerine molotof kokteylleri atarak yakılmasını kınamayacak kadar gözleri döndüğü için PKK militanıdırlar. “Biz PKK’lı değiliz” demedikleri, aksine PKK ile övündükleri için PKK militanı, yani teröristtirler. Öyleyse bir İngiliz, bir İspanyol, bir Alman, bir Fransız, bir Amerika devleti terör ve teröristle nasıl mücadele ediyorsa Türkiye de öyle mücadele etmelidir. Sen teröristin kravatlısına maaş bağlayıp belediye ve meclisini teslim edecek, ötekini öldüreceksin; bu nasıl terörle mücadeledir! Diyelim ki bir İngiliz milletvekili çıkıp, ” Öcalan hapisten çıkarılmalı, Türkiye PKK’yla masaya oturmalıdır “ kampanyası başlatsa, bizim gazeteci, Türkiye’yi yönetenlerin devlet ve hükümet adına o parlamentere söz söyleme hakkı olabilir mi? Tut ki o yabancıyı kınadık o da tutup, “Yahu benim söylediğimi kendi vekil ve belediye başkanlarınız misliyle söylemiyor mu?” derse, verecek bir cevabımız olabilir mi!