Öcalan’dan özür dile(!)
Hürriyet yazarı, “Dersim’i bombalayan CHP”ye yüklenen Başbakan’a “bu kadarı yetmez” dedi ve yandan çarklı demokratçılık yolunda tavsiyelerde bulundu: Seyyid Rıza ve Şeyh Said’in itibarını iade et, PKK’yla uzlaş...
Başbakan, referandum mitinglerinde, bir zamanlar CHP’nin, Dersim’in (yani Tunceli’nin) başına bomba yağdırdığını tekrarlıyor.
Amacı ne? İkinci Cumhuriyetçiler, yandan çarklı demokratçılar, sağsolcular ve zehir zemberek liberaller gibi tarihimizle yüzleşmek mi istiyor? Tarihle yüzleşmek isteyen Osmanlı’yla başlar!
Başlamak için sağlam bir tarih bilinci gerekir. Osmanlı-Dersim ilişkisi can ciğer kuzu sarması mı idi?
Çiçek mi verecektiler
Başbakan, aslına bakarsanız, Dersim simgesi üzerinden giderek, Cumhuriyet dönemi Kürt isyanlarının türlü şekilde ezilmesinden hükümet partisi olarak CHP’yi sorumlu tutmakta ve günümüz Tuncelililerinden, referandumda “Evet!” oyu vererek, geçmişin intikamını CHP’den almalarını istemektedir.
Başbakan’ın bu tarih bilinci, dolaylı yoldan, ilk dönem (1923-1939) Cumhuriyet rejimini suçlamaktadır. Buna 1922 tarihli Koçgiri isyanının bastırılmasını da ekleyebiliriz.
Demek ki, bu bilince göre, dönemin Kürtçülük isyanlarına karşı yürüttükleri siyasetten dolayı İsmet İnönü ve Atatürk suçludur.
“CHP Dersim’in başına bomba yağdırdı” cümlesi, tek başına, yalıtılmış bir cümle de değildir. A’sından Z’sine bir dönemin tamamını suçlamaktadır.
Başbakan işine geldiği zaman, halkı acıtan bir işi hükümet partisi AKP’nin değil “devlet” in yaptığını söyler. CHP yerine AKP olsaydı, ne yapacaktı, isyancılara çiçek mi verecekti?
CHP politikasını eleştirdiğine göre, demek ki çiçek verecekti!
Ava giderken avlandı
Şimdi, “Teyzemin bıyığı olsaydı dayım olurdu!” varsayımını bir yana bırakalım. Günümüze dönelim. Başbakan, meydanlarda, demokratik açılım sürecinden aldığı hız ve ilhamla, CHP’nin Dersim’in başına bomba yağdırdığını söylüyor. Amaç oy devşirmek için değil de tarihle yüzleşmek ise Başbakan’ın yapması gereken çok önemli şeyler var:
Başbakan’ın sadece bombalamadan söz etmesi yetmez. Dersimlilerden, yani günümüz Tuncelililerinden, hükümet ve devlet adına resmen özür dilemek zorundadır. Bu da yetmez aynı şeyi bütün Cumhuriyet dönemi için de yapmalıdır. Özel yasa çıkarmalıdır!
Bu da yetmez, Başbakan ve hükümeti, Seyyid Rıza, Şeyh Said gibi Kürtçü hareketlerin cezalandırılan bütün liderlerinin itibarlarını yasa ile iade etmelidir.
Bu da yetmez: Başbakan ilerde CHP’nin durumuna düşmemek için, tez elden PKK ile uzlaşmalı, genel af çıkarmalı, PKK ve Abdullah Öcalan’dan da özür dilemelidir! Kusura bakılmasın, ben kuru deriden bal çıkarmıyorum. Bir edebiyatçı, yazınsal söylem ve edebiyat kuramı üzerine kitaplar yazmış bir yazar olarak, Başbakan’ın bir cümlesinin anlamını ve onun uzantılarını açıklıyorum. Dilin intikamı, başka intikamlara hiç benzemez! Ava çıkan avcıyı fena avlar!
* Özdemir İnce / Hürriyet
+++++++
Teslimiyette son halka; yoksula kömürü Amerikan şehir temsilcisi dağıtacak
‘Obama Amca, sen yeter ki darılma’
Sadece yoksula kömürü değil, iftar çadırı kurup, “Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımız adına sevap toplamayı” da Amerikalı şehir temsilcileri yapacaklar! Bizim kaymakamların, valilerin, belediye başkanlarının üzerindeki yükü azaltacaklar!
Doğru mu bu?
O noktaya gidiyor!
İzmir Milletvekili Prof. Dr. Oğuz Oyan’ın 30 gün önce Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’na sorduğu “ABD Büyükelçiliğinin Konya, Kayseri, İzmir kentlerimize şehir temsilcileri atadığı gerçek mi, bunların görevi ne olacak?” ana fikirli sorusuna yanıt verildi.
ABD Büyükelçiliği var.
ABD Başkonsolosluğu var.
ABD Konsolosluk Ajanları var.
ABD Fahri Konsolosları var da var.
Bunlara ilave olarak; başka hiçbir ülkede olmayan “ABD Şehir temsilcileri Konya, Kayseri ve İzmir’e atandı...” görevlerine başladılar.
100 yıldır görülmedik sıcak!
150 yıldır rastlanmadık nem!
Sıcağa ve neme aldırmadan ve ramazandır oruçlu ağız diye yüksünmeden; canla başla çalışıyorlar. Şehir merkezlerinde, ilçelerinde, köylerinde bilgi topluyorlar.
* * *
Amerikan şehir temsilcilerimiz; kentlerin önde gelenleriyle görüşüyor, kanaat önderlerinin nabzını tutuyor; Türkiye’de gerçekte “Who is in charge?” (güç aslında kimin elinde) sondajları yapıyor, raporluyorlar.
Teslimiyette son halka!
Bizim Dışişleri Bakanı uzun uzun; dostluk-işbirliği-stratejik ortaklık-fazla teması kolaylaştırma türü faydaları sayıp döküyor.
Allah! Allah!
Bu ne çelikten bağlılıktır!
Daha geçen ay bizim Başbakan Kanada’ya 20’ler toplantısına gittiğinde ABD Başkanı Obama ile görüşmek istedi. Maç seyrediyor dediler.
Kapısında 45 dakika beklettiler.
Böyle bir tablo varken; ABD’ye bugüne kadar benzeri olmayan “şehir temsilciliği” vermekle; “Obama Amca lütfen bana kızıp darılma... Senin gösterdiğin yoldan bir milim sapmadan yürümeye devam ediyorum...” demek istediler.
* * *
Türkiye’nin sorması gerekir!
ABD’nin Kuzey Irak’da 130 bin askeri ve kurdurup desteklediği Irak Hükümeti ile Barzani güçleri var. 4. Cenevre Sözleşmesi’ne göre, ABD askerinin Kuzey Irak’taki PKK terörünü yok etme, yakalayıp Türkiye’ye teslim etme mecburiyeti bulunuyor. Bunu yapamıyorsa Türk
Ordusuna “sıcak takip imkanı verip”
terörün yok edilmesine destek sunması gerekiyor.
ABD ikisini de yapmıyor.
PKK’yı bitirmiyor. TSK’ya da izin
vermiyor.
Konya’ya, Kayseri’ye, İzmir’e “şehir temsilcileri” yerleştiriyor. Bizim Başbakan ile Dışişleri Bakanı, kapı önünde 45 dakikalık dik duruşta!
Yoksula kömür dağıtımı da alırlar!
* Necati Doğru / Sözcü
+++++++
Halt etmişsin sen onu...
Arınç, “Tutukluluğun cezaya dönüştürülmemesi gerektiğini” söyledi ya, herkes üzerine atladı! Aman aman, Arınç’ı en büyük demokrat diye omuzlarımıza alacağız yakında!
* * *
Arınç, NTV’de Balbay ve Özkan hakkında konuşarak, “dahası halt etmiştir” bile demek gerekir! Bunun sonucu şu olacak: Mahkeme+savcılık, “AKP iktidarı talimat verdi, Balbay ve Özkan serbest bırakıldı!” dedirtmek istemeyecekler, böylece kamuoyunda oluşan ‘haksız tutukluluk hali’ düşüncesi tepe noktası yapmışken ve arkadaşlarımızın tahliye olması yakınlaşmışken şimdi bir de Arınç nedeniyle, “Arınç bonusu” kadar fazla bir miktar daha içeride tutulacaklar! Arınç, tam zamanında devreye girdi!!!
* * *
Arınç samimi olsaydı eğer, arkadaşlarımızın bu kadar uzun içeride tutulmalarının haksız, mesnetsiz ağır bir ceza haline dönüştüğüne gerçekten inansaydı... ortalığa dökülmez ve televizyonlarda büyük demokrat pozlarına girmezdi! Dava ile siyasi iktidar arasındaki “gizli” ilişkileri kullanır, arkadaşlarımızın tutuklulukları üzerindeki siyasi baskıyı kaldırtır, davanın elini serbest bırakırdı! Böylece hukukun normal ve doğal işlemesinin yolunu açardı! Ama Arınç iyi niyetli değil! Arınç için bu noktada önemli olan, ne büyük demokrat olduğunu göstermektir! Arkadaşlarımızın sırtından paye almak ve kirli bir dava içinden sıyrılıp aklanmaktır! Aynı zamanda hükümet de kendi üyeleri aracılığıyla bir paklanma yolunu seçiyor! Haksızlık durumunu tamamen “dava savcısı” rolünü üstlenen Erdoğan’ın üzerine de yıkarak! Peki, hangi zamanda? ‘Referandum’a giderken! Yıllar sonra, tam referandum zamanı, birden tarafsız ve vicdanları sızlar pozuna giriyorlar! Hukukçu Arınç, bu yaptığının, mahkemeleri baskı altına aldığı algılamasını kamuoyunda yaratacağını, mahkemenin de bir savunma pozisyonu alacağını bilmez mi!
* Orhan Bursalı / Cumhuriyet
+++++++
Devletle alay ediyorlar
Avukatlar İmralı’ya gitti ve ardından ‘PKK’nın eylemsizlik kararı geldi’.
Koca bir Devlet’le alay ediyorlar. Ettirenlere yazıklar olsun. Anlaşılan Ermeni Diasporası’nın uygulamasını birebir kopya çekmekteler. Bu çapulcu sürüsünün oyuncağı mıyız? CNNTürk’teki iki bayan konuşmacının diyaloğundan da söz etmek istiyoruz. Ordu düşmanı gazetenin yazarı ‘Koçkiri’den beri olayları, hep ABD’ye yıkarak mı kurtulacaksınız’dedi. Doğrusu hanım profesörün karşılığını ‘İçi boş bulduk’. Biz olsak aynen şunu söylerdik; ‘Koçkiri İsyanı’nda İngiltere ve onun yolladığı mavzerler vardı. Bugün Londra’nın yerini Washington D.C. aldı hem de teknolojinin en yeni silahlarıyla’.
...
Daha önce değindik, medyanın bölge muhabirleri sanki ‘Kandil sözcüsü’. Bunların özellikle tartışma programlarına katılanlarına dikkat edin. Hasip Kaplan ya da Sırrı Sakık yanlarında ‘Zemzem suyuyla yıkanmış’ gibi kalıyorlar!
* Burhan Ayeri / Akşam
+++++++
Dersim aşağı, Dersim yukarı; Başbakan acaba Tunceli adını böylelikle unutturmaya mı
uğraşıyor?
Toplumdaki bölünmenin yarattığı riskler iktidarın derdi değil midir ki, bir coğrafi bölgenin, bir inanç grubunun yüreğindeki acılar, kafalarındaki şüpheler uyandırılıyor ve oy uğruna bu insanlar devlete karşı kışkırtılıyor?
...
Dersim İsyanı üstünden rant sağlamaya çalışmak, kavgada bel altına vurmak gibi bir sorumsuzluktur.
Gerçek bir devlet adamı böyle bir kumarın yaratacağı zararların müsebbibi olmaktansa referandumda bile bile yenilmeyi dahi tercih eder!
* Güngör Mengi / Vatan
+++++++
Zalimin zulmü varsa
Unutmayalım ki aslında her zalim davranışın kökeninde bir mazlum
psikolojisi yatar.
Anayasamızda doğru bir yaklaşımla yazılmış olan “Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” kavramı ve bu kavramın içinin doldurulması,
zulme karşı en iyi mücadele
biçimini işaret eder!
Haksız ve adaletsiz uygulamalarla halkına zulmeden siyasal iktidarlar ve cinayetler üzerinde yükselen zalim terör örgütleri, geçici başarılar kazanmış görünseler de bilmelidirler ki günümüzde artık hiçbir zalimin başarısı kalıcı olamaz!
* Emre Kongar / Cumhuriyet
+++++++
Skandal: Evet vermeyen imansızdır!
“Ehli Salibin stratejileri doğrultusunda ülkemizi çıkmazlara sürüklemeye çalışanlar, bu mübarek Ramazan günleri yüzü suyu hürmetine inşallah başarılı olamayacaklardır” diye başlıyor mesaj...
Başakşehir’den bir okurumuz göndermiş.
“Allah ile aldatmaya” dair, hazin bir “yaşanmış” örneği var. Onu paylaşıyor.
Aktardığı olayı yaşayan kişi yabancı değil, kendi oğlu. Emine Şenlikoğlu’nun Başakşehir’deki “sahur konuşması” sırasında, dinleyicilerden birinin “Hocam, referandumda oyunuz ne olacak” diye sormasıyla başlıyor herşey.
İlkin “Siz ne yapacağınızı bilirsiniz” diyor Şenlikoğlu. Sonra “ısrarlara” dayanamayıp dökülüyor:
“Evet vermezsem imanımdan şüphe ederim.”
Ve ekliyor: “Siz ’Evet’ vermezseniz sizin de imanınızdan şüphe ederim!”
Okuyucumuz “Allah, bu ülkenin geleceği adına, bilgi kirliliği ile inanan insanların masumane duygu ve düşüncelerini yönetenler ve bunun üzerine iktidar güçlerini kuranlarla onların kalemşorlarına fırsat vermesin” duasıyla noktalıyor mesajını...
Referandumda hangi oyu kullanacaklarına -hocalarından fetva beklemeden- karar verebilsinler diye “akıl” vermiş Allah, o aklı dahi kullanmayanlara daha kim ne yapsın!
+++++++
‘Enayi’liğe doymayın
Paris’ten bir dostumuz yazıyor...
“Paris Başkonsolosluğu’nun e- posta adresi, gözlerine inanamayacaksın ama aynen şudur:
’turkcons.paris@mfa.gov.tr’
Hangi aklı evvel bunu buldu bilinmez. En kısa sürede bunun ’turkconsul’ veya ”turkconsulat“ filan gibi bir deyimle düzeltilmesi gerekir.”
“Con” sözcüğünün Türkçe karşılığı lügatlarda “aptal, enayi” diye geçiyor.
Ancak Fransa’da ve hele Paris argosunda hangi anlamda kullanıldığını yazmaya terbiyemiz izin vermez. O kadar ağır bir küfür... Kendimize başka ad mı bulamadık!
* Melih Aşık / Milliyet
+++++++
KISA... KISA...
Bir dönem NTV’de gece ve sabah haberlerini sunan, ardından CNBC-e’de “Geri Sayım” programını yapan Faik Uyanık, Eylül ayından itibaren Ankara’da bulunan Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) İletişim Müdürü olacak.
* Medyatava
“TRT’nin Dünya Kupası maçları anlatımında organizasyon boyunca en başarılı isim Yalçın Çetin’di. Abartısız ses tonu ve kendini dinlettiren haliyle kupanın en iyi spikeriydi. Kupa yayınındaki başarısızlık nedeniyle TRT ile ilişkisinin kesildiği öne sürülüyor. Önce müdürlükten alınmış...”
* Sina Koloğlu / Milliyet
+++++++
MİNİ YORUM
Böyle olur yurdumun demokrasisi
Hürriyet’İn “liberal” yazarlarından Hadi Uluengin’in Cihangir’de Aydınlık Dergisi satan gençle yumruklarını konuşturmaya ramak kalacak türden bir tartışmaya girmesiyle Sümela’daki ayin aynı günlere denk gelince hatırlamadan edemedik: Güzel yurdumun muhafazakar liberal!geçinen idari erki, geçtiğimiz yıl da bu ayinin yapılamayacağını söyleyen müze müdürünü, benzer bir demokratik tepkiyle susturmaya çalışmamış mıydı!