Öcalan mı başarılı, bizi yönetenler mi?
Acı ve açık konuşmanın zamanı geldi de geçiyor bile.
Türkiye ne zaman belini doğrultmaya kalkıyorsa PKK silahlı eylemlere başlıyormuş. Taşeron örgütmüş. Şehitlerin kanı yerde kalmayacakmış. Terör amacına ulaşamayacakmış.
Özal’ın “Üç beş çapulcu” diye küçümsediği ilk PKK cinayetinde hamile olan annenin çocuğu doğdu, aynı lafları dinleye dinleye büyüdü, askere gitti, şehit oldu, toprağa düşmesinin üzerinden altı yıl geçti, yine aynı laflar, klişe demeçler.
Arşivden çek çek oku, her şehit haberinden sonra gazetelerin yazdıklarından aklında kalanları mikrofonlara tekrarla dur.
Bu lafların cümlesi palavra.
Şehitlerin kanı yerde kalmıştır.
Terör de amacına ulaşmıştır.
Niçin böyle söylediğimizin daha iyi anlaşılması için bir iki hatırlatma yapalım.
Şeyh Sait İsyanı başlatılırken arkasındaki İngiltere’nin de desteği ile isyancılar, şayet bir devlet kurabilirsek başkentimiz Diyarbakır olsun kararı almışlardı.
“Çok iyi şeyler olacak” diye başlatılan “Açılım sürecinde” PKK militanları Irak sınırında devlet töreniyle karşılanıp kurulan seyyar mahkemece serbest bırakıldıklarında, Diyarbakır’da 80 bin kişi tarafından, “Başkentimize hoş geldiniz” yazılı dev bir pankartla karşılandılar.
PKK’nın Halk Meclisi olan Kongre-Gel’in kararıyla kurulan KCK yapılanmasında, Suriye, Irak, Türkiye ve İran’da yaşayan Kürtlerin kendi konfederasyonlarını kurmaları ve bu dört konfederasyonun üst bir konfederatif yapıda birleşmeleri doğrultusunda (Büyük Kürdistan) çalışma kararı aldıkları ve bu konuda DTP’li belediye başkanları, belediye meclis üyeleri ve milletvekillerine “KCK Yemini”ni ettirdiklerini ise anlatmıştık.
Bütün bunlara ilaveten; yaptıkları toplantılarında Türk Bayrağına tahammül edememeleri, İstiklâl Marşı’nı söylemekten kaçınmaları ve KCK yapılanmasının giriş bölümünde tarif ettikleri “Kürdistan bayrağını” her fırsatta gözümüzün içine sokmaları..
“TC Kürdistandan defol!” pankartları açmaları velhasıl her şey ama her şey, devletin varlığı, millet ve vatanın bütünlüğüne karşı topyekûn bir isyanla karşı karşıya olduğumuzu apaçık gösteriyor.
Hatırlatmalarımız bunlar..
Şemdi de mevcut tabloya bakalım.
Gazeteler ve bir avuç kişinin dışında herkes, “Öcalan ve PKK muhatap alınsın” demiyor mu?
Diyor.
Demek ki Öcalan ve PKK, “Bir avuç serseri” noktasından, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile karşılıklı masaya oturabilecek bir konuma gelmişlerdir. Demek ki PKK ve arkasındakiler, bu süreçte örgütü, Ankara’dakilerin Türkiye’sinden daha iyi yönetmiştir.
Ayrıca..
Hükümet, PKK ve KCK’nın nihai hedefi olan “Büyük Kürdistan” için ilk adım sayılabilecek “Yerel Yönetimlere Özerklik” adı altında üniter yapının içerisinde “PKK adacıkları” yani “Küçük Kürdistanlar” üretmek için Meclis çatısı altında düğmeye basmış mıdır?
Basmıştır!
Öyleyse, Öcalan ve PKK, bu süreçte Ankara’dakilerden başarılıdır. Acı ama gerçek olan budur. Neymiş efendim; PKK’nın arkasında ABD varmış, AB varmış, İsrail varmış. Allah, Allah.. Yahu ABD senin NATO’dan müttefikin, stratejik ortağın, İsrail kankan, AB, “Ne pahasına olursa olsun girmek istediğin idealin” değil mi?
Demek sen, şimdi bunca imkân ve muhabbetine rağmen, PKK’nın ABD, İsrail ve AB’yi kendi amaçları doğrultusunda senden daha iyi kullandığını söylüyorsun, yani benim dediğimi diyor, “PKK bu konuda da beni geçti” itirafında bulunuyorsun öyle mi?
Şu perişan halinizle bir de Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranları eleştirmeniz yok mu, Allah sizi bildiği gibi yapsın, ben başka ne diyeyim...
Ama millet uyanıyor!
PKK da, siz de Kuvayi Milliye ruhu karşısında perişan olacaksınız.