Öcalan evimizde!
Adına “süreç” dedikleri, ’Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırıp yerine kukla eyaletçiklerden kurulu federasyon oluşturma’ girişimin “zafer”le nihayete erdirirlerse -dost acı söyler- günahı da vebali de senin boynuna ey halkım!
Dün gece televizyon kanallarına şöyle bir baktım da, hâlâ memleketi evlatlarının katiline pazarlayan zatı alkışlayabiliyorsun!
Meşrebine sağlık!
***
Yıllardır yazıyoruz; “endişeli milliyetçiler” deyip geçiyor, kulak asmıyorsun. Bizi “paranoyak” sanıyorsun, suçmuş gib “ulusalcı”lıkla yaftalıyorsun, “Ergenekoncu” diye damgalıyorsun...
İstinaf mahkemelerini kurarlarken, kalkınma ajanslarını oluştururlarken, yerel yönetim reformuna kalkışırlarken, büyükşehir yasasını geçirirlerken “olacak” dediklerimiz oluyor işte şimdi:
Bölünüyoruz!
Parçalanıyoruz!
Çöküyoruz!
Yıkılıyoruz!
Ama muhtemelen sen bunları da bizim “marjinal(!)” hassasiyetlerimize bağlayacaksın.
O yüzden bugün ben susuyorum, ayran budalası gibi ağızlarına baktığın “barış güvercinleri” konuşsun.
***
Bakın Ezgi Başaran’ın “20 yıldır Kürt siyasi hayatının içinde” diye tanıttığı ve Radikal için röportaj yaptığı eski Yenişehir Belediye Başkanı, KCK sanığı Fırat Anlı nasıl cevaplandırıyor “Öcalan’ın silah bırakma çağrısı (hoş öyle bir çağrı da yapmadı ya) sizi şaşırttı mı” sorusunu:
“Şaşkınlık değil de bir garip burukluk diyelim. Yıllardır süren bir şeyin bitmesinin getirdiği bir burukluk. Bu hepimizde vardı aslında. Olacağını biliyorsunuz, basın günlerdir yazıyor ama o anda 30 yıllık mücadele gözünüzün önünden şerit gibi geçiyor...”
Diyarbakır Bağlar meydanı hiç de, Başbakan’ın “psikolojik harekat”la görevlendirdiklerini bizzat itiraf ettiği medyanın yansıttığı gibi “Heepiiiimiiiiiiiz kardeşiiiiiiz bu öfkeeeee ne diyeee” diye haykırmıyormuş
desenize!
Değil “yaşasın silah devri kapandı” diye sevinmek, bir de üzerine burukluk yaşamışlar!
***
Ve çok daha çarpıcı itiraflarla bezeli bir diğer röportaj.
Neşe Düzel’in Taraf için konuştuğu “Kürt aydını ve Yeni Anayasa Platformu kurucusu(!)” Enver Sezgin alenen “Nereden çıkarıyorsunuz Öcalan’ın demokratik özerklikten vazgeçtiğini, vazgeçmedi ki” diyor ve bakın -sizin karşısında üç maymunu oynadığınız- başka hang “gerçek”leri sıralıyor:
“ - Newroz’un sloganı Kürtlere statüydü. Türkiye’de idari yapıyı değiştirmeden, ademi merkeziyetçiliği getirmeden, yani yeni bir anayasa yapmadan Kürt Meselesi çözülemez...
- Hükümet Öcalan’ın “bebek katili” imajını büyük ölçüde değiştirdi. Çünkü “bebek katili”yle masaya oturamazdı. Yeni imajı “barış isteyen siyasi bir kişilik”tir. Şimdi hükümet bu siyasi kişiliği Türk halkına da kabul ettirmek için çaba sarf ediyor...
- Newroz’da yayınlanan o mesajı milyonlarca insan gözlerinin önüne Öcalan’ı getirerek televizyonlardan canlı olarak dinlediler. Bu şu anlama geliyor. Yarın, Öcalan aracı olmadan da halka canlı seslenebilir. Çünkü Öcalan artık barış isteyen yasal bir siyasetçi olarak daha aktifleşecek ve görünür hale gelecek...
- Hem kendi ellerinizle Öcalan’ı siyaset sahnesine çekiyorsunuz. Hem de ona ” sen ömür boyu cezaevinde kalacaksın “ diyorsunuz. Bu ikisi bir arada olamaz. Barış olacaksa Öcalan cezaevinde kalamaz. 2015 genel seçimlerinden sonra özgür kalır...
- Öcalan’ı serbest bırakacaksak, Karayılan’ı, Bayık’ı neden Türkiye dışında tutalım ki? Onlar da birer siyasetçi haline gelecekler...
- Öcalan demokratik özerklikten vazgeçmedi. Sadece erteledi. Öcalan hiçbir zaman “ben özerklikten vazgeçtim” demedi. Dedi mi?”
***
Bütün bu laflar rastgele salınmıyor ortalığa... Hep çıtayı biraz daha, biraz daha yukarı çıkarıyorlar; daha büyük, daha kanımıza dokunan, daha damarımıza basan demeçler...
Bakıyorlar ses yok...
Sonra daha da ağırı...
Yine ses yok...
Test bu;
“Hazmettire hazmettire” demişlerdi ya hani. İşte onun testi hepsi;
Hazım seviyenizi ölçüyorlar...
Diyor ki Sezgin “Barış süreci kesilmezse biz Öcalan’ı evlerimizin içinde görebiliriz...”
Buna rağmen bu ülkede iktidar sahipleri hâlâ insan içine çıkabilmeye, hâlâ alkışlanmaya, hâlâ oy almaya devam ederlerse “tamam” diyecekler, “kurbağanın beyni ideal derecede haşlandı” ve yapacaklar, o katili evinizin içine kadar sokacaklar!
Ne yapacaksınız;
Çekirdek çitleyerek seyre mi dalacaksınız;
Yalayıp yutacak mısınız evlatlarınızın kanını içtiği ağzından saçılanları!
Duvarda şehit oğlunuzun resmi, duvarda Türk bayrağı, duvarda Atatürk posteri, duvarda İstiklal Savaşı gazisi dedenizden hatıra bir çifte belki ve ekranda PKK terör örgütünü kurup yönetmiş olan o cani!
Yakıştırıyorsanız kendinize; iyi seyirler Türkiye!
Yeniçağ Bursa mitingine “karartma” mı uyguladı!..
Pazar gününden bu yana bir tepki, bir sitem:
- Siz nasıl olur da MHP mitingine gazetenizde yer vermezsiniz?
- Bu sizin için haber değil mi?
- Yakıştı mı şimdi?
Telefonlar susuyor, e-posta adresinden mesaj yağmuru başlıyor.
Haber tabii!
Olmaz olur mu!
“Gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunan iktidar sahiplerinin, şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle birleştirerek” bölücülüğe yeltendiği, göz göre göre Anayasal suç işlediği, Cumhuriyet Savcıları’nın bütün bu olup biteni izlemekle yetindiği bir ülkede “fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş” haldeki millet silkinip de duruma el koyma iradesi gösteriyorsa, yüz binlerce insan bir siyasi parti önderliğinde “Türk İstiklâlini ve Cumhuriyetini kurtarmak” inancı/azmiyle yollara düşüyorsa; bu dünyanın her yerinde, “gazeteci” olduğu iddiasındaki herkes için haberdir elbette!
Dolayısıyla bir yanlış anlamayı düzeltmeli:
Yeniçağ, Milliyetçi Hareket Partisi’nin Bursa’da “Kuruluş” temasıyla yaptığı, Milli Değerleri Koru ve Yaşat mitinginin haberini verdi. Hatta haberi sürmanşetten veren “tek” gazeteydi. Ve hatta, bizzat ben gidip yerinde izledim mitingi. Arkadaşlarımızın hazırladığı haber dışında, Bursa Kent Meydanı’ndan kaleme aldığım notlarla alandak “hava”yı aktarmaya çalıştım ben de elimden geldiğince...
Velakin;
Bütün bu emek, ancak “bir kısım” Yeniçağ okuruna ulaşabildi. “Devlet Bahçeli Bursa’dan haykırdı: İmralı canisine hangi sözü verdiniz?” başlıklı haberin sadece Marmara bölgesi ve Ankara şehir merkezindeki okuyucularımıza ulaşmasının tek sebebi var; mitingin saati.
Saat 16.00’da başlayan mitingi izleyip, resimleyip, haberleştirip ilk baskıya yetiştirebilmek, sadece Yeniçağ değil, benzer matbaa ve dağıtım imkanlarına sahip gazetelerin hiçbiri için mümkün değildi. Hatta sadece “imkansızlık” içinde olanlar değil, “holding medyası”na dahil gazeteler için de “16.00”, bir haberi eni konu ele almak, değerlendirmek vs. için geç bir saatti.
Ha hâlâ “gözümüzle görmeden zinhar inanmayız” diyenler varsa, buyrun bu da okuyucularımızın büyük bir bölümüne ulaştıramadığımız haberin internet ortamındaki linki:
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=82352
GÜNÜN SORUSU
Sorum “Alimi vuran âlemi vurmuştur” diyen Ekrem Dumanlı’ya; “alim”i hapseden, zulmeden, müebbede mahkum etmek için didinen ne yapmıştır peki?