Öcalan aynı durumda olsaydı...

Hürriyet gazetesinin 20 Ocak 2013 tarihli Pazar ekinde emekli Orgeneral Ergin Saygun’un kızı Ece Saygun ile yapılmış bir mülakat var. Mülakata neden olan ise Ece Saygun’un L5F6 bog adresinden paylaştığı kendisinin ve ailesinin yaşadıkları. Orgeneral Ergin Saygun, Genelkurmay İkinci Başkanlığı yapmış ve 2009’da Birinci Ordu Komutanlığı’ndan emekliye ayrılmış bir komutan.
E. Orgeneral Saygun, şimdi Balyoz Davası tutuklularından. Kalbi % 30 kapasite ile çalışıyor. Akciğerleri ise ancak % 40 kapasite ile çalışıyor. Yüksek şeker ve yüksek tansiyon hastası. Sağ eli tutmuyor. Bir bacağı ince. Ve zaman zaman zayıf düşen vücudundan dolayı bayılıyor. Adli Tıp, “diyetini ve tedavisini ve poliklinik şartlarda sağlarsanız, cezaevinde kalabilir” şeklinde bence anlaşılmaz ve üzerinden sorumluluğu atan bir karar vermiş. Hapishanede bu şartlar sağlanabilir mi? Mahkeme heyeti sağlanabileceğine karar vermiş. Org. Saygın, hastanenin mahkum koğuşunda kalıyor. Kızı Ece de haftanın üç günü kendisine refakat ediyor.
Orgeneral Ergin Saygun’un askeri kariyeri, özellikle de generallik kariyeri daha çok terör bölgesi çevresinde geçmiş. Kars, Ankara, İstanbul, Ağrı, Ankara, İstanbul, NATO görevlerinde bulunmuş. 16 Kasım 2006’da Washington’da Beyaz Saray’da ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Başkan yardımcısı Dr. Jack Crouch ile görüşmeye gittiği zaman üstü aranmak istendiğinde, görüşmeyi iptal ederek, Beyaz Saray’ı terk eden bir komutan.
Org. Saygun hayata orgeneral olarak başlamamış. Hatta oldukça şanssız başlamış. Babasını çocuk yaşta kaybettiği için babasız büyümüş, Darüşşafaka’da okumuş. Bundan dolayı “benim babam devlet” dermiş. “Ne olur ise olsun, Allah devlete zeval vermesin” diyormuş kızına.
Söyleşiyi okuduğum zaman üzüldüm. Serbest kalsa dahi hastaneden çıkamayacak bir insanı, hayatı boyunca ülkesine hizmet etmiş bir subayı, bu şekilde bir mahkum koğuşunda kalmaya ve belki de orada ölmeye mahkum etmek... Keza evladını kaybettiği için artık dünya kendisi için bir hapishaneye dönen Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu kanser gibi öldürücü bir hastalıkla hapishanede tükeniyor.
Bu arada E. Orgeneral Saygun, kaderini yaşarken ve toplumsal ve muhtemelen kurumsal unutulmuşluk içinde iken, eli kanlı bir terörist örgütünün gayet sağlıklı çete reisinin İmralı’dan nasıl adım adım serbest kalmaya doğru ilerlediğini görüyoruz.
Zaten eğer Abdullah Öcalan’ın sağlık durumu E. Org. Saygun’un sağlık durumu kadar kötü olsa idi, dünyanın değişik yerlerinden Türkiye’ye heyetler yağar, PKK her gün olay çıkarır, AKP hükümeti de bu baskılara dayanamaz ve Öcalan artık çoktan dışarıda olurdu. Devleti yıkmak istemek ile, Allah devlete zeval vermesin demek arasındaki fark bugünün Türkiyesi’nde böyle. Bir düşünün sizce haksız mıyım?..

Yazarın Diğer Yazıları