Obama'nın ziyaretine yüklenen anlamlar!
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Ankara ziyaretinin ardından ABD’nin yeni başkanı Obama’nın da Türkiye’ye geleceği açıklandı. Siyasi mahfiller bu durumu bir bayram havası içinde karşıladılar. Meğerse birilerine göre Türkiye’nin bütün sorunu ABD’de Obama’nın başkan olması ve Türkiye’yi ziyaret etmesiymiş. Yapılan yorumlarda adeta sineğin kanadından yağ çıkarılmaya çalışılmaktadır. Obama’nın Türkiye’yi ziyaret edecek olması iktidarın dış politikada takındığı tavrın doğruluğunun kanıtı olarak sunulmaktadır. Bu bağlamda son derece ilginç ve abartılı yorumlar yapılmaktadır.
Davos’ta elde edilen “sermayeyi nakde çevirmekten”, “Amerika’yı kazanmak stratejisinden”, “Obama’nın Türkiye’ye gelecek olmasının anlamını” fark etmeye davet eden yazılardan basında geçilmez olmuştur. Çok açıktır ki, peşin hükümler, ön yargılar ve aşırı beklentiler hem bunu yapanları hem de kamuoyunu yanıltmaktadır. Gerçekçi olmak gerekir. Diğer yandan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Tahran ziyareti için “Obama’nın ‘barışçıl öncü kuvveti’olarak Tahran’da” türünden başlıklar atmak da en hafif tabiriyle Türkiye’ye hakarettir. Maalesef Türkiye’yi bir başka ülkenin ’barışcıl öncü kuvveti’gören bir zihniyet medyada egemendir.
Obama’nın ziyareti elbette önemlidir ama bu ziyarete olduğundan fazla kerametler atfetmek doğru değildir. Obama’yla ABD’nin dünya sorunlarına yaklaşımında çok şeyin değişme ihtimali elbette vardır. Bu arada Türkiye ile ABD arasındaki birçok sorunun daha olumlu bir mecraya taşınması mümkündür. Ancak bunu ABD başkanından beklemek yerine Türkiye’nin kendisinden beklemesi daha doğru olur.
ABD’de başkanın değişmesinin dünyayı, başkanın Türkiye’yi ziyaretinin ise Türk-Amerikan ilişkilerini kökten değiştireceğini sananlar yanılmaktadır. Hem Amerika’nın hem da Amerika’da başkanın istemiş olsa bile yapabileceklerinin bir sınırı vardır. Kaldı ki Obama da yapmayı ya da atmayı düşündüğü muhtemel adımlar konusunda şu ana kadar doyurucu bir açıklama yapmamıştır. ABD’nin Türkiye’ye ve bölgeye karşı takınacağı tavır konusunda bazı olumlu ip uçları vermiştir. Ancak söylemlerin uygulamaya nasıl sokulacağını bekleyip gördükten sonra belki isabetli bir değerlendirme yapmak mümkün olabilir.
Türkiye ile ABD’nin çelişen çıkarları var!
Bu arada ABD’de başkanların kendi siyasetlerini değil Amerikan devletinin siyasetini uygulamakla görevli olduklarını da gözden ırak tutmamak gerekir. Elbette başkanlar Amerikan siyasetini uygularken üslup, yöntem ve uygulama farklılıkları gösterebilmektedir. Ancak bu durumun Amerikan çıkarlarının ana ekseninden büyük bir sapma üreteceğini sanmak çok da doğru olmaz. Kaldı ki Türkiye’nin bölgedeki rolüne ilişkin ABD’deki bazı söylemlere abartılı anlamlar yüklemek de yanlıştır. Dikkat edilirse ABD de Türkiye’nin bölgedeki rolünü hep İsrail’e endeksli olarak tanımlamaktadır. Diğer yandan ABD’nin Irak’ta kurduğu ve güçlendirdiği Kürt Yönetimi konusunda Türkiye’ye biçtiği ya da biçmek istediği rolün de Türkiye’nin çıkarlarıyla örtüşür olduğunu söylemek mümkün değildir. Yine ABD’de şu sıralarda Temsilciler Meclisi’ne sunulan yeni bir tasarıyla Türkiye’ye, Fener Rum Patrikhanesi’nin haklarına ve dini özgürlüklerine saygı gösterilmesi çağrısında bulunulmuştur. Ermeni “Soykırım” tasarısı konusunda da Obama yönetiminin gerçek tavrı bellidir. Bu konuda ABD’nin atılacak adımı tehir etmesine büyük anlamlar yüklemek de doğru değildir. Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin iyileşmesi, ABD’nin Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarına göstereceği saygıyla yakından ilişkilidir. Bunun dışındaki beklentiler ham hayaldir.