Obama’nın konuşması kimi hedef aldı?
Bu hafta yazıya başlarken, Washington’da, Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren, ama biz Türklerin, ne sorumluluk, ne de ilgi gösterdiği bir konferans vardı. Hani, magazin türü, Oskarlar veya futbol maçı olsaydı, sabahlara kadar oturtur, izlettirirler adama. Sözünü ettiğim konferans, Uluslararası Terörizm Zirvesi. Beyaz Saray’ın başlattığı ve ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından desteklenen, yaklaşık 60 ülkeden, çeşitli düzeyde temsilcilerin katıldığı konferans. Bizden de, Savunma Bakanı İsmet Yılmaz nurlandırıyor konferansı. Biliyorum, konferans konuşmaları sultanı kızdırır diye, mahut havuz medyası kullanamaz.
Konferansın açılış konuşmasını, (Erdoğan’a göre ABD Dışişleri, gerçekte Başkan Yardımcısı olan) Biden yaptı. Hem onun, hem de ABD Başkanı Obama’nın konuşmalarında dikkat çekilen ve altı çizilen nokta, teröre yalnızca askeri önlemlerle yaklaşılamayacağıydı. Ben bu tür sükûnetle başlayan konuşmaların eylemlerinden hep korktum. Afgan savaşı, Irak savaşı, baharlar falan hep bu tür konuşmalarla başlar. Anlaşılan fırtına yakın.
Gelelim konferansa. Türkiye, her ne kadar toplumsal, siyasi ve ekonomik, şiddetin içinde normal gibi yaşarken, bu tür konuların hedef tahtasında oturduğunun farkında değil. Asıl konu, İslami şiddet. Türkiye, bir süredir, kendini Müslüman diye satan, din bezirgânları yüzünden, her türlü melanetin, musibetin göbeğinde buldu kendini. Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından kurulduğundan bu yana ülkem, özenle, bu belalardan uzak kalmıştı. Ama son on yıldır, burnu çamurdan kurtulmuyor.
Mesela, Obama’nın konferansın açılışında sarf ettiği sözler, sanki bire bir Türkiye için. ABD Başkanı, konferans açılımındaki konuşmasında, “Amerika’nın İslam dini ile savaşta olmadığını, ama İslam dinini, kendi hedeflerine alet eden kişilerle mücadele ettiğini, teröristlerin giriştiği eylemlerden, mensup oldukları dinlerin, ister İslam, ister Hıristiyan, ister Musevi, ister Budist olsun, sorumlu tutulamayacağını, dünyanın, gençlere, daha iyi şeyler sunması gerektiğini, insan haklarını inkâr eden hükümetlerin, radikallerin ekmeğine yağ sürdüğünü” vurguladı. Nasıl, bu sözler, size bir şeyler anımsatıyor mu?
Konferansın bir başka özelliği, göçmenlerin, göç ettikleri ülkeler tarafından entegrasyonu yani uyumu, bütünleşmesi, adapte olmaları. ABD Başkan Yardımcısı Biden, özellikle yoğun göçmen gruplarının yaşadığı Boston, Los Angeles ve Minneapolis gibi kentlerdeki, başarılı sosyal eğitim ve yardım programlarını övdü. Biliyorsunuz ABD, Güney Amerika ülkelerinden büyük göç alır, bizlerden de yeşil kart çekilişi yoluyla adam transfer eder. Türkiye şu anda, Orta Doğu’da en fazla göç alan ülke. Yalnız Suriye’den 2,5 milyon göçmen var. Irak ve öteki Arap ülkelerinden gelenleri saymıyorum. Anlaşılan Amerika, bu göçmenlerin, Türkiye’de kalmalarını planlıyor.
Konferansta, insanlar arasında, duvar örülmesini önlemek, var olan duvarların yıkılmasını sağlamak gibi insani ve uygar konular tartışılıyor. Obama, bu konferans sırasında, Kuzey Carolina’da öldürülen, üç Müslüman öğrenci konusuna da değindi. “Bu üç Müslüman Amerikan gencin Chapell Hill’de vahşice öldürülme nedenlerini henüz bilmiyoruz. Fakat bildiğimiz şey, ülke genelindeki Müslüman Amerikalıların endişeli olduğu ve korktukları” dedi. Hatırlayın, bundan önceki yazımda, uygar ülkelerde, adaletin ve polisin, iktidarlardan bağımsız çalıştığını anlatmıştım.
Bu arada kısa not, Amerika’yı ve Obama’yı İsrail’e karşı, yumuşak davranmak ve İsrail şiddetine sessiz kalmakla suçlama konusunda. Gerçekte Obama, benim Amerika’da bulunduğum son 30 yıl içinde, bir İsrail liderine, Netanyahu’ya, en sert davranan Amerikalı lider. Mesela, bu ay içinde; Obama’ya inat diye, Cumhuriyetçilerin Kongre’de konuşmak için davet ettikleri Netanyahu’ya, Beyaz Saray’da görüşmek için randevu verilmedi. Açıklamada da, seçim arifesinde olan siyasetçilere, bu tür bir avantaj sağlanmadığı vurgulandı. Hani bizimkinin, uydurma nedenlerle çıktığı, Güney Amerika gezisinde, ana amaç, Obama ile seçimlerden önce görüşüp, hayır duasını almaktı, ama olmadı. Biliyorsunuz, randevu için verilen sondajlar tutmadı.
Son sözüm; kadına şiddet ve Meclis’teki olaylar üzerine. Kadına şiddet konusunda, ülkenin ve milletin gazı alındı ama supap başka yerden patlak verdi, Meclis’ten. Mayasında kadına şiddet olan bir zihniyet iktidardayken, kadınların başına gelen şiddet olaylarının artması tesadüf mü sizce?