O tespih…
Yıl 2015'ti..
Bengü Türk Televizyonu'nun Genel Yayın Yönetmeni'ydim..
Milliyetçi Hareket Partisi'nin Antalya'da "Yerel Yönetimler Çalıştayı" vardı..
Televizyon olarak takip edeceğimiz için, güçlü bir ekiple biz de oradaydık..
Bir sabah kahvaltıda, partinin üst düzey bir ismiyle aynı masaya oturduk..
Kahvaltının ardından kahvelerimizi içerken elindeki tespih dikkatimi çekti..
Siyah tespihin imamesinde ve tanelerinde "Üç hilal" vardı..
Altını çizeyim, üç hilal elbette kıymetimizdir ama, ben, daha "Türk" bulduğum için her zaman 'Çift başlı kartalı' tercih ederim..
Yakın bir zamanda oltu taşından bir hediye tespih aldığım için, elimi uzatıp isterken sordum;
-Abi oltu mu bu?
-Yok yav, dandik.. Dün akşam bir il başkanı verdi.. Zaten ben pek de sevmem bu üç hilal müç hilalli işleri..
Bunu söylerken, imamesinde üç hilal olan 'dandik'(!) tespihi masanın üzerine bir çöp parçası gibi attı..
Elime aldım, sarı hilalleri görünce, "Malatyaspor'un eski renkleri" dedim..
Aldığım cevap, "Ben de nereye yıkayım diyordum.. Al o zaman sende kalsın" oldu..
Aldım..
**
Çok kullanmam ama son dönem, Urfalı bir kardeşim yüzünden, Urfa işi kehribar tespihlere merak sardım.. Bir 'damla kehribarım' var..
İstanbul'da Cumartesi günkü yayın için evden çıkarken, bir an gözüm aradı tespihi, Ankara'da unuttuğumu fark ettim.. Kitaplıkta tespihlerim var.. Hiçbiri dandik değildir, çünkü her biri bir dostun armağanıdır.. Dost armağanına 'Dandik' diyecek fıtratta değilim şükür..
Uzatmayayım.. Üç hilalli tespihe uzandı elim..
28 Aralık Cumartesi gününden bahsediyorum..
Yani saldırıya uğradığım günden..
**
Arkamdan saldıran gençler görmedi ama, elimde o tespih vardı..
'O tespih' de yere düştü..
Benim yere düşmem önemli değil, hiç mi dikkatinizi çekmedi, yerdeki 'üç hilal'?
**
Siz gittikten sonra, bugün hala üst düzey bir abi olan o abinin masaya attığı 'O tespihi' düştüğü yerden bir kez daha aldım..
**
Demem o ki;
"Üç hilalli tespihi çer-çöp gibi ve 'Hiçte sevmem bu üç hilal müç hilal işlerini' diyerek" yere atabilen o abilerin talimatıyla, 'arkadan' saldıran gençler, hayatın gerçeğini bilin istedim..
O üç hilalli tespihi masaya atan abinin aklından aldığınız emirle,
Muhafaza ettiği o tespih elindeyken saldırdınız o "GAZETECİ"ye..
O gazeteci benim..
Benim üç hilalim "Vatan-Millet-Bayrak"
Onların ki, "Makam-Menfaat-Metelik"
**
"Üç hilal uğruna mı?" dediler size..
Vallahi de, billahi de, tallahi de yalan söylemişler..
Ben gazeteciyim!
Geçin bir gazeteciyi, bir insan saldırıya uğradığında, 'insan olandan' ne beklersiniz?
Üzülmeyebilirsiniz.. Kınamayabilirsiniz.. Ama zil takıp oynar gibi dalarsanız mevzuya, önce insanlığınız sorgulanır.. Sonra da adamlığınız diyeceğim ama, direk kapatıyorum o bahsi.. Olmayan şey sorgulanır mı?
Uğradığım saldırı üzerine, MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman sosyal medyadan bir açıklama yaptı..
Dedi ki;
-Sözde GAZETECİ..
Kim için? Benim için..
**
İyi ama daha birkaç yıl önce övgüler diziyordu..
Neden?
Açılım rezaletindeki duruşumdan dolayı.. FETÖ kumpaslarına karşı tavrımdan dolayı.. İktidarın Suriye macerasına dair yazılarım, yayınlarımdan dolayı.. Bayrak indirildiğinde feryat eden kalemimden dolayı.. Peşmerge rezaletinde isyan ettiğimden dolayı.. "Ne Mutlu Türküm Diyene!" ve "TC" yazıları indirildiğinde gösterdiğim "Türk"çe tavırdan dolayı.. Ve tüm bunların sorumlusu olan iktidarın tüm tehditlerine rağmen, dik duruşumdan dolayı..
**
O günlerde çok seviyorlardı.. Peki bugün niye adım "Sözde Gazeteci?"
Çünkü ben bugün de aynı şeyleri söylüyorum..
Demek ki, tavrımdan, fikirlerimden dolayı değilmiş..
Tüm bunları söylerken öven adam(!), tüm bunların müsebbibiyle yan yana gelince ne diyor; "Sözde Gazeteci"
Ee, bu utanç dururken, hayır niye benim yüzümün kızarmasını bekliyor anlamadım.
Aynı direğin altında, aynı sevdayla, ülkem ve milletim için değerleri savunmaya devam ediyorum.
Hangi ara gidip bir de yüzümü kızartayım arkadaş?
**
Ama mesele ne biliyor musunuz?
"Kurt" postuna bürünmekteki maharet..
Bakın, sözde mözde değil, ben "GAZETECİYİM."
Bu bir gerçek..
Ama, Bülent Ersoy'un yapay kürkleri kadar gerçekçi duran postla kendini "Kurt" diye pazarlamak artık işe yaramıyor..
Bu da bir başka gerçek..
**
Ben bir "GAZETECİYİM". Hatta "Sarışın mavi gözlü bir Bozkurt'un" izinde yürüyen, 'Kurt' bir gazeteciyim.
Ama kendisi kurt mu, onu da bi koşu gidip fırça yediği Hülya Avşar'a sorup geleyim..
(Dikkat ederseniz yazımda en küçük bir hakaret yok.. Çünkü, üzerimdeki 'post' olmadığı için, yaşanmışlıkların hatırı ve yaşça büyüklüğü işaret eden 'TÖRE'nin gerekleri var fıtratımda)
Önemli bir düzeltme!
İstanbul'da yaşanan olay sırasında 'Ruhsatlı silahımı' kullandığım yolunda haberler yayıldı.
Hayır kullanmadım. Çünkü o da benimle birlikte yere düştü, ve saldırganlar tarafından alınıp, uzağa atıldı.
Ve asıl önemlisi ne biliyor musunuz?
Ben o silahı, bölücü tehditler üzerine, "Can güvenliği" gerekçesiyle edindim.
Yüzü kızarmadan "Ben Türk Milliyetçisiyim" diyebilenlerden gelebilecek bir saldırı için değil.
Bildiğin pkk'lılardan gelebilecek bir saldırı için edindim..
Vay anasını!
Oyun ne büyükmüş değil mi?