O klibin eksikleri...

Cumhurbaşkanı adayını mı açıkladılar, Oscar adayını mı anlaşılamadı sayın seyirciler...
En iyi film... En iyi film müziği... En iyi erkek oyuncu... En iyi yardımcı kadın oyuncu... En iyi figürasyon... En iyi kurgu... En iyi senaryo...
Bir en iyi yönetmen adayı yoktu
ortalıkta.
Ona da hak vermez lazım; yarı Hüssein-güya yarı Müslüman; kripto oruçlu haliyle okyanus aşırı yolculuk yaptıracak değildi ya “dostu”na. Maazallah, sonra beraber beyzbol oynamak var o yollarda; sopa hazırda bekliyor masanın altında!
Hem ne gam; kendi gelemese de “mührü”nü yolladı; görmediniz mi kürsüde kimin logosu asılıydı!

***

Bizden çok AKP’nin kurucularına, yöneticilerine, destekçilerine, seçmenlerine düşer dün izlediğimiz “şey(!)”i yorumlaması;
Öyle ya baştan sona onlar, onların emekleri, onların katkıları “hiç”leştirildi, yok sayıldı!
Hele o “kardeşim Gül”ü sıfırlaması; onu da “kara dönem”e, “vesayetin seçtikleri” arasına sokması!.. “Kalp kırıkları” da cam kırıkları gibi keskinse, diyeyim ben size, çok kanayacak yeni yolunda ayakları!
Bu arada, şeytanın aklına karpuz kabuğu düşürmek gibi olmasın;
O filmdeki herkesi bulanıklaştırıp “tek adam”ı patlatmalar, o “dönmem senin yolundan” tapınmaları; o “tanrı-kral” laştırmaya dönük kampanya... IŞİD duyarsa oturmak kısmet olmadan yıkıverir o “Başkanlık” sarayını valla!

***

Gelelim asıl mevzuya...
Mitingler, alkışlar, kucaklaşmalar, omuzlarda taşınmalar filan tamam da, Bülent Arınç’ı gözyaşlarına boğan o klipte eksik bir şeyler vardı sanki... Bu yüzden onlar gibi nemlenmedi bizim gözlerimiz belki...
Sondan başlayalım:
Soma eksikti;
300’den fazla işçiye mezar olan o maden... Üç gün-üç gece ocak kapısında nöbet tutan kadınlar... Tekmelenen-tokatlanan madenci yakınları... Karnelerini babalarına göstermek için mezarlığa koşan çocuklar... Ve o “tarihe geçen konuşma” mutlaka olmalıydı siyasi hayatının özetinde; en azından “kader” deyip geçişi not düşülmeliydi!

***

Son iki yılının en büyük mücadelesi(!); Gezi. O da eksikti;
TOMA’lar, üstüne biber gazı bulutları çökmüş şehirler, plastik mermiler, tazyikli su, palalılar; “yüzde elliyi evde zor tutuyorum” çıkışı mutlaka olmalıydı mesela; nasıl “birleştirdiğini” daha iyi anlardı millet; hatırlardı!
Ali İsmail eksikti... Sonra Berkin; Berkin annesini yuhlatması meydanlarda... Burak Can’ın üzerinden acı yarıştırmaya kalkışması... Cemevi avlusunda başından vurulmuş kanlar içinde yatan Uğur...
Kusan, boğulan, zehirlenen, astım krizi geçiren, kafası gözü yarılan, kalbi sıkışan insanlara, korunmasız çocuklara kapısı açan işletmelerin sahiplerine savurduğu tehditler de es geçilmiş; halbuki çok önemli verilerdi “Başkan” olursa benimseyeceği “hizaya getirme” tekniğine dair fikir verirdi.

***

Engin Alan eksikti... Bir milletvekilinin “keyfi olarak” 4 yıl boyunca milletine vekalet hakkının gasp edilmesi; “Bir korgeneral düşünün, oraya bir Başbakan geliyor, ayağa kalkmıyor. Bu korgeneral, bunun bedelini öder, ödedi de zaten” kükremesi!..
Murat Özenalp eksikti; Duru’nun çığlıkları...
Mustafa Dönmez eksikti, Fatih Hilmioğlu eksikti; evlat acısı yaşattıkları, evlat acısına dahi saygı duymadıkları!..
Kuddusi Okkır eksikti; iki cihanda insanın yakasını bırakmayacak o bir deri bir kemik vücutta bile bangır bangır bağıran bakışları!..
Türkan Saylan eksikti, Uçkun Geray...
Bekir Coşkun eksikti, Necati Doğru, Emin Çölaşan, Mine Kırıkkanat, Rahmi Turan, Can Ataklı, Ruhat Mengi, Uğur Dündar, Oray Eğin; kovulan, kovdurulan bütün gazeteciler...
Ve yumruk sallanan patronları Aydın Doğan eksikti mesela!

***

Anasını alıp gitmeye zorlanan çiftçi eksikti...
Kış ortasında Ankara’nın ayazında tazyikli suyla zatürre edilen TEKEL işçileri...
HES protestocuları eksikti; dağları, ormanları, derelerini savunanların üzerine sürülen dozerler eksikti!
Sonra iki aylıkken açlıktan, 40 günlükken soğuktan ölen bebekler eksikti!

***

Deniz Baykal eksikti; Cihan Paçacı, Deniz Bölükbaşı, Metin Çobanoğlu, Mehmet Taytak, Ümit Şafak; CHP ve MHP’ye dönük “yeniden dizayn” operasyonuna tepki gösteriyormuş gibi yapıp da kıs kıs izleyişi eksikti!

***

Afyon eksikti... Dağlıca... Gediktepe... Reşadiye... “Birkaç Mehmet”, “Kelle”, “Doğal afet şehidi” eksikti... Kum torbalarının arkasındaki o tarihi çömelme...
Dolmabahçe eksikti mesela; “mezara kadar” saklanmasa, her şey bambaşka gelişecekti belki!
Reyhanlı eksikti; “Sünni vatandaşlarımız”ın yasını tutarken, Madımak’ta “Alevi vatandaşlarımız”ın katillerini himaye etmesi...

***

Bunlar da olacaktı ki;
Millet görsün başına geçmeye aday olan zatın kanındaki cevheri aslinin bileşenlerini!

Yazarın Diğer Yazıları