O kaset, anne ve ölüm!
KASET: Hadise, en azından “Gıybet!”
Yani “ölü eti yemek” gibi iğrenç. Kulların ve Allah’ın gizlediğini açığa vuranın Allah da kıyamette ayıplarını kıyamet ehli önünde açıklayacağını söylüyor. Kim bilir belki de gıybet ettiklerimiz tövbe ettiler ve Allah da bu tövbelerini kabul etti, bize de, işlediğimiz sevapları onlara vermek, sevabımız yoksa onların günahlarını üstlenmek düşecek!
Bu ne cehalettir Ey Rabbim!
ANNE: Anneler Günü, bugün. Allah anne ve babalarımıza “Öf” bile dememizi yasaklıyor. Resulullah (s.a.v) “Kim anne babasını razı ederse Allah’ı razı etmiştir; kim anne babayı kızdırırsa Allah’ı kızdırmıştır” diye bizleri uyarıyor. Anne babaya hizmette kusur ettiği için cennete girme fırsatını kaçıranlar için de, “Burunları sürtülsün” diye beddua ediyor. Hele anne.. “Cennet anaların ayakları altında”. Anne, 9 ay 10 gün bizi kanı ile besliyor. Etimiz, kemiklerimiz, kalbimiz, ciğerlerimiz annemizin her gün bize verdiği damla damla o kan ile oluşuyor. Ölüm acısı gibi acı bir acı ile dünyaya getirdikten sonra, üç yıla yakın bağrına basıyor; bu sefer de sütü ile besliyor. Uykusuzlukları, sevgisi velhasıl Allah bizi yaratırken Anne’yi kendi adına bir “yaratıcı gibi” görevlendiriyor ve onun için bize, “Anne’ye öf bile deme” emri veriyor. Biz Allah’a da “öf” bile diyemeyiz. Dersek belki de kâfir olur cehenneme gideriz; anne babaya dediğimizde de..
ÖLÜM: Artarda gelen şehit naaşları yüreğimizi yakıyor.
Şehit anne babalarına, eş ve evlatlarına ve bütün Türk milletine sabrı cemiller diliyoruz ama biz onlar için “Öldüler” demiyoruz, çünkü onlar “Diri”ler.
Bunu bize Allah(c.c.) söylüyor. Şu yalan dünyada onlar, bir fâninin elde edebileceği en yüksek makamı kazanmış, biriktirebilecekleri en azami serveti biriktirmiş olarak ebedî âlemde “cennet bahçelerinden bir bahçe haline gelmiş” kabirlerinde, makamlarını gördükçe, “Dirilsek de tekrar şehit olsak” diye dua halindeler. Ne mutlu onlara ve sabredebilen yakınlarına.
Geçtiğimiz hafta meslektaşımız Mustafa Arslan’ın anneleri ile Yönetim Kurulu Başkanımız Ahmet Çelik Bey’in kayınpederleri aramızdan ayrıldı. Her ikisi de yaşları kemale ermiş ve saçlarına ak düşmüş olarak mümin bir hayata veda etiler. Allah(c.c.)’ımız Resulünün dilinden, “Saç ve sakalına ak düşmüş mümin kuluna azap etmekten utanacağı” vaadinde bulunuyor. Ben bu tür ölümlere hep imrenmişimdir. Onlar şimdi bizden ne kadar ilerdeler. Meselâ Azrail’i gördüler, “ölüm acısı” onlar için geride kaldı. Yine onlar, Münker Nekir’le karşılaştılar ve sordukları sorulara cevaplarını verdiler, bu da onlar için geride kaldı. Rabbim mekânlarını Cennet eylesin; cümle rahmetlilerimizin de.
SİYASİ SİMGE: Muğla Üniversitesi Beden Eğitimi ve Meslek Yüksek Okulu kantininde Türk Bayrağı ve Atatürk resminin, “Siyasi simge” diye indirildiğini yazmış ve “Dünyanın başka hangi ülkesinde devletin kurucusunun resmi ve bayrağı siyasi simge kabul ediliyor?” diye sormuştuk.
Konu ile ilgili Müdür Beyin verdiği bilgi özetle şöyle: O çirkin işi yapanlar öğrenci ve öğretmen değil, kantin çalışanıdır. Birkaç dakika süren bu fiil öğrenciler, öğretmenler ve yönetim tarafından anında tepki görmüş, Türk Bayrağı ve Atatürk’ümüzün fotoğrafı yerlerine asılmış, olayı gerçekleştiren için de idari ve hukuki süreç başlatılmıştır. Okulumuz, öğrencisinden öğretmen ve yöneticilerine kadar Bayrağı ile gurur, Atatürk’üne de minnet duymaktadır.