O kantar sizi de tartar...
Terfi etmenini şartları da değişti. Sicilinde yandaş ibaresi yoksa bir üst makama tenzili rütbe ile de olsa terfi etmeniz imkânsız. Eğer birinin hak ettiği terfiyi istemiyorsanız derhal bir miktar Silivri’ye bulaştırmak yeterli... Türk hukukuna evrensel hukuktan sonra, Habur (Çadır) hukuku ve Silivri Hukuku da girdi. Nedim Şener’in şansı Ahmet Şık ile beraber tutuklanması; yoksa Şener de Mustafa Balbay’ın akıbetine uğrar, birkaç günlük haber ve yorumdan sonra unutulup giderdi.
Kendi adıma Gazeteciler Cemiyeti dâhil herhangi bir basın kuruluşuna, derneğine üye değilim. Allah rahmet eylesin Kemal Çapraz Basın Birliği adında bir dernek kurmuş ben de sevdiğim arkadaşımı yalnız bırakmamak için “Beni de üye yap” demiştim. Çapraz’dan sonra kapandı gitti dernek. Ne toplantısına katılabildim, ne de imza attım. Ama ön adında çağdaş, ön adında magazinciler, foto muhabirleri, parlamento muhabirleri, polis-adliye muhabirleri gibi isimleri olan derneklerin faaliyetlerinden ister istemez haberdarım. Yılın belli günlerinde çok yıldızlı otellerde bol kepçeden ödüller dağıtmak da moda oldu. AKP’nin devri iktidarında hükümete temenna çakmak için ödül dağıtımlarında pek de bonkörler. Protokolde hep hükümet var.
Konuşmaları, plaket dağıtmaları mutlaka haber unsuru. Körlerle sağırların birbirlerini ağırlaması gibi ödüllerde de paslaşırlar. Öncelikleri kenarından, ortasından solcu olmaktır. Çalışanlarını, stajyerlerini mutlaka ideolojik tercih ile belirlerler. Bu yüzden milliyetçi, ülkücü, Türkçü gazetecileri meslekten saymazlar dahası hasım olarak görürler. Zorunlu karşılaşmalarda suni tebessümleri ihmal etmeseler de ilk fırsatta arkadan vurmayı görev sayarlar. Liboşlarla, takkeli-takunyalılarla kol kola gezmekten geri durmazken, milli olanlara tahammülleri yoktur. Bu yüzden yok sayarlar tıpkı Müyesser Yıldız’ın gazeteci olduğunu görmezden geldikleri gibi.. Müyesser Silivri’de... Tek suçu gazetecilik yapmak... Sağcı-solcu demeden bulduğu özgür ortamlarda düşüncelerini aktarıp endişelerini dillendirmekteydi. Üstelik son beş aydır annesinin hastalığı nedeniyle OdaTV’de de yazmıyordu. Müyesser bugün köşe başlarını işgal edip gazeteci kimliğini taşıyanlardan kıdemlidir.Üniversitede başlamıştır sağlık muhabirliğine. Tercüman zirvede olduğu günlerde hengün haberi yayınlanırdı. Akşam’ın kuruluşu, dağıtımının engellendiği günlerde resmen savaş vermiştir. Parlamento Muhabirleri Derneği’nin üyesidir ama o dernek bir gün olsun Müyesser’in tutuklanmasıyla ilgili bir açıklama yapma cesareti gösterememiştir. Üyesine sahip çıkamayan derneğin ne işe yaradığını varın siz düşünün...
Müyesser Yıldız Silivri’de çok öfkeli... Bilgisayarına planlı olarak gönderilen bir mesaj yüzünden örgüt üyesi iddiasıyla yatıyor. İddianame henüz hazırlanmış değil. Ne kadar süreceği de meçhul. Bu arada tek kuruş telif almadan aylarca manşet haber yaptığı OdaTV bile onun adını zikretmiyor. Bu ayıba da üzülüyor elbet ama çıkınca sergileyeceği eylemlerde O’nun yanında olmaktan gurur duyacağım.
Albay Mustafa Önsel mahkeme heyetine “Ayarını bozduğunuz kantar bir gün gelir sizi de tartar!” sözleri ile tarihi bir uyarı yaptığında beni alıp Mamak duruşmalarına götürmüştü. Mamak’ta sanık sandalyesinden askeri hâkimlere seslenen Mustafa Sami Barsan da “Kantarın topuzunu fazla kaçırmadınız mı?” diye çıkışmış sonra tahliye olmuştu. Evet kantarın topuzu kaçıyor. Üstelik sadece mahkemelerin adaletinde değil. Gazeteciler de kaçırıyor topuzu. Taraf olmak, adil olmamak anlamına gelmemeli. Ahmet Şık ve Nedim Şener’e gösterilen ilginin yüzde biri Müyesser Yıldız’dan esirgeniyor. Zaten güvenirliliğini yitirmiş olan malum gazeteciler o kantarın bir gün kendilerini de tartacağını unutmasın. Ayarını bozmayın kantarın.