O kadar da değil be!
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Okmeydanı’nda, yazık ki, kelimenin tam manasıysa “kim vurduya” giden Uğur Kurt’un katline neden olan olayları değerlendirirken “Polislerimizi diri diri yakmak isteyenlere karşı da mücadelemizi elbette vereceğiz... Onlarla mücadele edenlerle, biz de elimizden geldiği kadar mücadele etmeliyiz.” dedi.
Alâ...
***
Tarih: 27 Mart 2014...
Seçime “üç” kala...
Yer: Silopi, Şırnak...
PKK’lılar yol kestiler...
Kimlik kontrolü yaptılar...
Durdurmak istedikleri araçlardan biri, ilçe emniyet müdürlüğü bekçisi Nurettin Bal ve iki polis memurunu taşıyordu.
PKK’lı teröristler araca Molotof kokteyli attılar...
Polisler dışarı çıkamasınlar diye otomobilin kapılarını tuttular...
Bal ve Aydemir araçtan hafif yanıklarla kurtulmayı başardılar...
Ama o;
Zeynep Özçelik...
33 yaşında gencecik bir kadın...
Gencecik bir anne...
Ayaklarıyla arabanın camlarını kırmaya çalıştı... Kırıp da kendini dışarı atana kadar cayır cayır yandı.
Kendini sağa sola atarken, etraftakiler sadece baktı...
Dicle Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldığında vücudunun yüzde 49’u yanmıştı. Derhal Ankara’ya, GATA’ya yollandı.
Bilinci yarı açık halde bindiği ambulans uçakta kendinden geçene kadar 3 yaşındaki kızı Elif’in adını sayıkladı.
Aylarca komada kaldı; gözlerini -daha birkaç gün önce- açtığında, ağzından ilk çıkan yine Elif’in adıydı.
***
Sayın Arınç, önceki günkü açıklamanıza, sergilediğiniz kararlı duruşa (!) güvenerek soruyorum:
Polis bacınızı diri diri yakan PKK’lı teröristlerle nasıl mücadele ettiniz?
Ettiniz mi?
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde asan, kesen, yakan, yıkan teröristleri derdest ettiniz mi? TOMA’nızı, tazyikli suyunuzu, biber gazınızı, plastik merminizi, kurşunlarınızı kuşanıp da Zeynep polisin imdadına yetiştiniz mi?
Haydi diyelim “Okmeydanı terörü”nün , “iktidar zulmünü” perdelemek için ihale edilmiş “taşeron örgüt işi” olduğuna, halkı “ölümüne” tahrik edip, zalimleri “mağdur” katına taşımayı amaçladığına uyanamadık; “maskeliler”e karşı yanınızda yer aldık, aslında “aynı safta” olduğunuzu anlamadık...
İyi de, Zeynep’in hayatına, onun bedeninde devlete kast edenler ellerini kollarını sallaya sallaya yol kesmeye devam ederken hâlâ Silopi’de, nasıl inanalım “terörle mücadele” ettiğinize?
Körleştik de; o kadar da değil be!
Peppeekolik terörist!
Gördünüz değil mi Uğur Kurt’un fotoğraflarını;
“Ucube” bir “yaratık”mış gibi sanki “Aleviiiii”, “Aleviiiii” diye gözünüze sokma çabalarına karşın, eş zamanlı olarak “Aleviliği”, “Alevileri” terörize etmek için üstünü başını parçalayanlara rağmen nasıl da kavradı her birimizin bir tarafını...
Fenerbahçelileri... Babaları... Yeni evlileri... Karısına aşkla bakan kocaları... Asgari ücretle geçim derdinkileri mütevazi aileleri... Taşeron işçileri...
Beni “yakalayan” bebek odasının kapısına astıkları “Peppee” resmiydi.
Elim vicdanımda, sordum kendi kendime:
Peppeekolik bir terörist olabilir mi?
Evladını, iktidarın yasaklarına rağmen 23 Nisan kutlayan, Cumhuriyet Bayramı kutlayan, “İzmir’in dağlarında çiçekler açar...” söyleyen Peppee’yle büyütür mü bir vatan-millet düşmanı?
O çekirdek aile resminin arkasındaki bu minicik detay bile yeter oyunu bozmaya;
İstediğiniz kadar “yasa dışı” konumlandırmaya çalışın, bu topraklarda 700 yıldır yasa dışı yaşıyor zaten Aleviler... Yok sayılıyorlar... Dışlanıyorlar... Kuşaktan kuşağa, zifiri karanlıkta yazılmış bağnaz hikayelerin “öcüleri” gibi aktarılıyorlar... Sürülüyorlar... Ve buna rağmen tuzağa düşmüyorlar; siyasi iktidarlara kızıp “Cumhuriyet”i yakmıyorlar...
“Atatürk”ün yanındalar hâlâ; sapasağlam duruyorlar...
Dün olduğu gibi bugün de sırf bu nedenle; milletin “bölünme”ye karşı direncinin nirengi noktası oldukları için “marjinal”leştirilmek isteniyorlar...
Onlar şerbetli bu fitneye, yine boyun eğmezler; yeter ki toplumun Alevi olmayan kesimleri “siz” demesin “biz” diye Türklüğe can verenlere!
Hafta sonu keyfi!
Cumartesi sabahı... CNN Türk’te gazeteci Hakan Çelik’in program açılış anonsu...
Duygusal bir ses tonuyla, Soma’daki katliam ve Okmeydanı’ndaki cinayetler karşısında yaşadığı acıyı anlatıyor... Ekranda ise “hafta sonu keyfi” yazıyor... Tamam programın adı da, milletin yasının üzerine basmak zorunda mısınız Allah aşkına... Lafınız başka, işiniz başka...
Yazarınız “beşik”ten bildiriyor
Bunca gerilime, hiddete, şiddete, baskıya dayanamadı tabii “fay hattı” kırıldı!
O kırılmanın “çatırtı”sının en şiddetli hissedildiği yerlerden birindeydim dün; yanımda küçücük bir çocuk... Çok sallandık... Allah beterinden korusun ama çok sarsıldık... Ağladı tabii. Birbirleriyle helalleşen, son dualarını eden, çatıdan yağan kiremitlere aldırmadan kendilerini sokağa atan halkımızın ortasında sakinleştirmek kolay olmadı... “Paniğe kapılmış grup” psikolojisine sıkıştık... İnsanlar -yine- merdivenlerde birbirlerini ezerek kurtulabileceklerine inanmışlardı; dehşete kapıldık... Olası bir doğal afette; göçükten değil ama bu cehaletin öldürücü etkisinden korkarım!
Çok şükür, -şimdilik- atlattık... Minareler yıkıldı, çatılar çöktü, duvarlar patladı ama Valimiz “bir şeyimiz yok” diyordu televizyonda; rahatladık!
Hepimize geçmiş olsun...
Can derdine düşüp, yazılarda sürçi lisan ettiysem affola...