O da cani; Öcalan’dan ne farkı var!
Bir okuyucumuz Twitter’dan mesaj yollamış: “Hadi canım kimmiş o tartışan!”
Ekranlar kör, sağır, dilsiz çünkü. Manşetler öyle, köşeler rehavet içinde. Sokaklar boş. Ankara’daki arkadaşlarımız arayıp “Yahu bu ne iştir” diye sormasa siyaseten not düşen dahi olmayacaktı belki meseleye. Acı ama okuyucumuz haklı! O ve onun gibi telefonla, e-postayla, sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla, mektupla, faksla, yahut sağda solda karşılaştığımızda yüzümüze karşı tepkilerini gösterenler olmasa, şüpheye düşeceğim: “Kurbağalaşıyor muyuz yoksa!”
Öyle ya, “asker” dendiği vakit içimizin en “cız” ettiği günlerde, hani “sorumlular hesap verecek” diye mangalda kül bırakmadığımız, hani “teröre taviz yok” nutukları attığımız şu günlerde, o “asker”in başına çuval geçirtmiş bir Amerikan işgalcisi, Türk vatanını, devletini, milletini, onurunu, namusunu korumakla görevli Genelkurmay’da misafir ediliyor da herkes bir anda Hilmi Özkök kesiliyor başımıza! Malum o da “pratik bir Amerikan yöntemi” deyip kılını kıpırdatmamıştı karargahının basılması karşısında!
Lafta “asla kabul edilemez” saydığımız işler başımıza geldiği vakit pısıp oturuyorsak, basbayağı, hepimiz birer kurbağayız işte! Ama... Ama yarın aynı makamda mesela İmralı’daki cani de ağırlanırsa, ne diyebilir ki bir kurbağa!
Öyle ya, ne farkları var? Petraeus da katil, Öcalan da! Petraeus da tecavüzcü, Öcalan da! Petraeus da Türk askerini hedef aldı, Öcalan da! Kendisine yeryüzünden yer beğenip, orayı gözünün üstünde kaşın var bahanesiyle işgal edip, milyonlarca sivili katledenleri muhatap almak teröre taviz vermek değil mi?
Büyük Taarruz’da, Çiğiltepe’nin alınması 15 dakika gecikti diye, “Yarım saat zarfında almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam” deyip üniformasına “gölge” yerine kendi kanını düşüren Reşat Albay gibi komutanların “onurlu” mücadeleleriyle kurulan Cumhuriyet, askerinin başına çuval geçirenleri baş tacı eden komutanların yaşattığı utancın hammalı olacak bundan sonra; fotoğraf onu gösteriyor! Eğilecek başı. Düşecek omuzları. Her gün ezilecek bu ağır “yük”ün altında.
Süleymaniye’deki Türk Özel Kuvvetler Karargahı’na baskının emrini veren ve 11 askerimizin Bağdat’ta 60 saat boyunca işkence altında sorgulanmasına neden olan çiçeği burnunda CIA Başkanı David Petraeus’un Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’le yanyana verdiği pozun yarattığı algı bu!
Ve bu olay, bir muz cumhuriyetinde bile bu kadar kadar kolay, hap gibi yenilip yutulamazdı herhalde! Bizse “bağımlısı” olduk neredeyse. Petraeus, 2009 yılında da eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ’u ziyaret etmişti. Onu, Süleymaniye baskınının “sahadaki kahramanı!” Ray Odierno takip etti. Genelkurmay karargahı ona da açtı kapılarını!
Odierno geldiğinde askerlik yeminini hatırlatarak göstermiştik tepkimizi. Hadi o da tekerrür etsin tarih gibi: “...Askerliğin namusunu Türk Sancağının şanını canından aziz bileceğine” yemin ediyorsa hala.. Yani hala “namus” meselesiyle “askerlik” ... Ve o üniformayla sembolize edilen özünde bütün milletin namusuysa, şerefiyse... Başına çuval geçirtmiş dahi olsa “bu milletin bağrından çıkan” binlerce mensubu bulunan TSK’dan, “Başkomutan”dan ve günlerdir en büyük Türk Milliyetçisi pozları kesen Başbakan’dan, bu rezaletin bedelini ödemelerini / ödetmelerini beklemek hakkımız değil mi?
Karen, bunu da mı görecektin şekerim
Sene 2001. Dönemin Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilcisi Karen Fogg, Açık Toplum Enstitüsü’nün yöneticilerinden Zaman yazarı Şahin Alpay’a şu mesajı yollar:
“Sevgili Şahin, bundan sonra izlenecek yol Kıbrıs Türkleri’nin sesi olan Denktaş’ın itibarının azaltmak...”
Ve Denktaş aleyhine, bir ucundan AKP’nin, bir ucundan BM maşasıyla Washington’un, bir ucundan “Kuzey Kıbrıs’taki iç çatışmaya ivme kazandırmak için” adaya 30 milyon euroluk fon aktaran AB’nin ve bir ucundan da Fogg’un şekerlerinin yani nam-ı diğer “Türk medyası(!)”nın tuttuğu operasyon başlar!
Yapmaları gereken ilk iş, “Türklerin egemenlik haklarına el koyarak, asimilasyonlarını öngören” Annan Planı’na “Yes be annem” dedirtebilmektir...
“Türk Ordusu’nun Kıbrıs’tan çıkartılması ve KKTC’nin tasfiyesi” söz konusu olduğunda “azınlık bir grup ulusalcı”nın ayaklarına bağ olmaması için bunun başarılması(!) gerekmektedir!
“Türkiye, Kıbrıs için AB’den vazgeçmemeli”dir!
2007 yılına gelinip Türkiye Ümraniye Soruşturmasıyla tanıştığında Annan Planı’na karşı yürütülen milli mücadele hatırlatılıp, nişan alınır:
“Ergenekon ideolojisi!..”
Denktaş’la Türkiye’deki askerlerin, aydınların, gençlerin “gönül bağı” delil sayılır:
“Ergenekon Kıbrıs’a uzandı!”
Bu manşetleri atanlara baktım dün, “Rumlar varsa biz yokuz” yazıyorlar kocaman puntolarla!
Karen; Bugünleri de mi görecektin, şekerim!
BASINDAN SEÇMELER
Asker döverek demokrat olunmuyor
PKK’nın her saldırısından sonra öyle yayınlar yapılıyor ki inanılır gibi değil..
Açıkça söylemiyorlar ama çıkan sonuç şu..
En akılsız ordu bizim ordu..
Ne doğru dürüst yönetiliyor..
Ne başlarında doğru dürüst komutan var..
Hepsi askerlik mesleğinden anlamayan cahil insanlar..
Veya..
Çoğu ülkeye ihanet içinde! PKK saldırılarına göz yuman, hatta teşvik eden insanlar..
Bu tür yayınlar yapılıyor..
El insaf.. Biraz vicdan, biraz!
***
Peki hata var mıdır?
Vardır, yoktur bilemem.. İdari inceleme hata var mı, ihmal var mı ortaya çıkarır..
Hayır olmaz..
Niye?
Askerin yaptığı idari incelemeler ciddiye alınmazmış..
Yapma ya!..
Adam İstanbul’da oturmuş, şakırdıyor.. Bizim ordu böyle kötü, böyle yeteneksiz falan filan diye döşeniyor..
Ayıptır ya!..
45 derece sıcakta dağda bayırda görev yapan askerlere günahtır..
***
İçlerinden biri ne demişti?
Orduyu lağvedelim..
Yani Genelkurmay’ın kapısına kilit vuralım, silahları toplayalım..
***
Hatası olan tabii ki sorgulansın, cezalandırılsın ama her olayda orduyu döverek bir yere varılmaz..
En kahraman Rıdvan bile olunmaz..
Asker düşmanlığı da bir yere kadar..
Mehmet Tezkan / Milliyet
Günaydın!
Önümüze gelene “faşist” etiketi yapıştıra yapıştıra, “sıkıştırılmış” bir Türk duygusu yaratırsak, hepimiz bunun altında kalırız.
(...) Bugün Türkiye’de giderek büyüyen bir “Türk sorunu” ortaya çıkmaktadır...
Ertuğrul Özkök / Hürriyet
Utan utan...
Kendisini televizyonun anayasası zanneden Nuri Çolakoğlu da aynı kafada. Hazrete göre televizyonda yas olmazmış. Sen milleti aptal mı sanıyorsun Çolakoğlu efendi?
Bir milleti millet yapan temel değer; ortak milli ruhtur. O milli ruhu öldürdünüz miü o milleti de tarihten silersiniz. Çolakoğlu; Hasan Cemal, Ahmet Altan gibi tipler için millet ve vatan kavramının bir önemi olmayabilir. Ama tarihin çöplüğüne gömülmek istemeyenler; bu kutsal değerlerine sahip çıkarlar. Bakın Amerikan ordusuna halk nasıl sahip çıkıyor... Görün 4 Temmuz’u Amerikalı nasıl kutluyor? Gaziler Günü’nde yapılan törenlere ve televizyon programlarına bakın bir de ABD halkının askerine gösterdiği saygıyı görüp utanın.
Latif Demirci / Hürriyet
Aklınız nerdeydi
Evlerinden düğün törenleriyle uğurlanırlar... Kirli oyunların, ihanetlerin, gafletlerin cansız kurbanları olarak kutuların içinde evlerine dönerler...
Dünyanın en özel yurdu üzerinde, çağdaşlığı yakalamak yerine; yalanın, dolanın, avantaların, beleşin, sahtekârlıkların, ilkelliklerin peşine takılıp giden bir milletin günahıdır bu... O ahmaklığın faturasıdır...
Şansları işte bu kadardı... Gazeteler başlık attı: “Millet kınadı...” Daha önce neredeydi milletin aklı?..
Bekir Çoşkun / Cumhuriyet
Tem’muz Cumhuriyeti
Hakan Yavuz, Gökhan Büyükaslan, Erkan Durukan, Metin Koza, Deniz Bacanak, Cevdet Yılmaz, Yahya Karakaya, Murat Özkozanoğlu, Hüseyin Gözübüyük, Osman Demir. Tanıdığınızı sanmıyorum... Halbuki, şehit onlar. Çünkü, yüce Türk basını “13 şehit” filan diye üzülüyormuş rolü yapıyor ama, seçimden bu yana 22 şehit varaslında... Tek tek şehit olma kabahatini işledikleri için, manşete çıkarılmaya değer bulunmadılar.
NOT: Şehit diye adını saydıklarımdan biri kalkınma bakanınız.
Yılmaz Özdil / Hürriyet