O 25 bin kişiye ne oldu?
Soğuk bir kış gecesi... Sağırlaştırıcı bir gürültüyle kaplanıyor Bakü...
Sovyet ordusuna ait tanklar, ağır silahlar ve her türlü “savaş(!)” teçhizatı kuşanmış 26 bin askeri taşıyan araçlar yeri sallıyor...
Ezip geçtikleri sadece sokaklar değil; insanlar.
Gençler, yaşlılar, çocuklar... Sayılamayacak kadar çoklar...
Barut kokusu mu sinen havaya yoksa kanları mı; ayırt etmek güç; karışmışlar...
1990 yılında oldu bütün bunlar; Bakü’de katledilen Azerbaycan Türkleri’nin şehitlikleri çoğumuzla yaşıtlar... Çoğumuzun çağdaşı 19 Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan geceye hapsolan feryatlar...
100’den fazlası öldü, 400’ye yakını yaralandı, 300’den fazlası kayıp, onlar Azerbaycan’ın “akıbeti meçhul askerleri” ; asker dediysem ordu görevlisi filan değildi hiçbiri; Ermenistan’ın toprak talebine karşı vatan savunmasına kalkışmış gönül erleri; kızlı-erkekli...
Dün bu facianın on üçüncü senesiydi.
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın yayınladığı mesajda 20 Ocak 1990 günü SSCB İstanbul Konsolosluğu önünde 25 bin kişinin toplandığını hatırlattığını görünce sormak istedim:
O insanlar nerede şimdi?
Buharlaşmış olamazlar
değil mi?
“Ulusalcıları” takmayın kafanıza
Dün Gaziantep’te siyaset tarihinin -artık hangi sayfasına olur bilemem ama- illaki bir yerlerine kaydedilecek olan muhteşem incilerine bir yenisini ekleyen Tayyip Erdoğan, “Ulusalcıların uzantısı olmaya aday olanlar bizden bir şey beklemesin, bulamayacaklar” dedi.
Son birkaç yılda hayli profesyonel teknikler kullanılarak yürütülen zihin operasyonu ile kamuoyunun geniş kesiminin algısında “vebalı”, “yaratık”, “canavar” olarak yer ettirilen “ulusalcı” tanımının Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde yani “devlet”in “resmi dili”ndeki “resmi karşılığı” ne biliyor musunuz?
Milliyetçi!
İşte Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nden “ulusalcılığın” resmi türeme hikayesi:
Ulus = Millet
Ulusal = Milli
Ulusalcı = Milliyetçi
Erdoğan bütün hesaplarının “Başkan” lığa ayarlı olduğu şu günlerde, “milli mücadele” nin en önemli merkezlerinden birinde “milliyetçiler benden bir şey beklemesin” diyemeyebilir ama söylediğinin tam karşılığı böyledir!
Ve...
Siz hiç kafanızı bu ülkenin “milli” düşünen insanlarının beklentilerine yormayın Sayın Erdoğan. Onlar, iktidar sahiplerinin son on yılda sadece “gayrı milli”cilerin taleplerini karşılamakla meşgul olduğunu görecek kadar idrak
sahibidir.
“Ankara”nın manzarası
kan donduruyor
Cezaevlerinden gelen mektuplar sağanak halde olunca epeydir ihmal ediyorduk sizden gelen mesajları.
Aşağıdaki derlemeyi MHP Ürgüp İlçe Başkanı Alpaydın Eroğlu gönderdi:
“Barış İçin Öcalan’a Özgürlük Platformu adı altında bir oluşum, Güney Afrikalı Nelson Mandela’nın avukatı Essa Moosa’yı konferans için İstanbul’a davet ediyor... Soru kurgu, cevap bildik;
Müzakere nasıl olmalı?
“Öcalan cezaevindeyken olmaz. Müzakere olacaksa, serbest bırakmalı. “
Gündem belirlemede etkin bir zevat şöyle diyebiliyor:
“PKK’lıları şeytanlaştırılmış gösterildikleri için, eli silahlı katiller akla geliyor. Bu ülkenin gençlerini şehit eden, bölge insanına baskı yapan, gözü dönmüş, hain, canavarlar olarak tanımlıyorlar. Oysa PKK’lıların çoğu canavar değil, bu ülkenin insanları, bizim insanlarımız...”
Bir başkası teröristleri muhatap almaya sebep tayin ediyor:
“Otuz yıldır kırk küsur bin insanımız öldü. Yetmedi mi bu kadar acı? Aklı başında olan, vicdan sahibi bir insan, kan aksın ister mi?”
Bir genel yayın yönetmeni:
Bölücü terör örgütünün silahla dayattığı, “silahsızlanma görüşmeleri” için; bölünme tehlikesinden bahsedenlere, “haysiyetli Türk paranoyası “ diyerek aşağılama gayretine giriyor.
Bir haber:
“İmralı’da terör örgütü elebaşına müzakere süreci dolayısı ile televizyon verildi, ama elektrik parasını kendi ödeyecek! “
Anlı şanlı bir yazarımız, terör örgütü üyesi olmaktan ceza almış, bugün de örgüte hamiliğini sürdüren bir bayan milletvekili için;
“Bilge bir kadın” nitelemesinden sonra; “Yaşadıkları, çektikleri, yüzüne derin bir hayat felsefesi olarak yerleşmiş” diyerek yüceltiyor.
Terör örgütünün siyasi uzantısı partinin bir milletvekili;
40 000 Kişi öldü, helalleşmeyi düşünürüz, şu müzakereler ilerlesin de!”
Bir başka “aydınımız” pervasızca sınırı zorluyor;
“Öcalan’la müzakerelere karşı çıkanlar insanlık düşmanı, bölücü, vatan haini!”
***
“Ankara”nın bu kan donduran vaziyet karşısındaki halini de, başkentten manidar bir dille yazan Doç. Dr. Sadık Baycan özetlesin:
“Pencereden bakıyorum dışarıda bu dakikalarda kar, tipi tarzında göz gözü görmüyor... Ankara’nın siyasi havası da aynıdır diyorum.”